Fırat'ın batısında gizlenen doğusunda ise uluorta katledilen kadınlar…
09:04
JINHA
İSTANBUL - Fırat'ın batısında yaşanan kadın katliamlarına dair verilerin siyasi iktidar tarafından gizlendiğini belirten Avukat İpek Bozkurt, Fırat'ın doğusunda ise kadına yönelik şiddetin fotoğrafının daha da koyu renklerle çizildiğine, burada katledilen kadınların uluorta öldürüldüklerini fakat yaşanan savaş nedeniyle kadına yönelik şiddetten ziyade başka konuları konuşmak zorunda bırakıldıklarını söyledi.
Her günün kaydına neredeyse bir kadın katliamının düştüğü Türkiye'de resmi olmayan 2015 verilerine göre 300'e yakın kadın katledildi. Gerçekte ise Türkiye'de kaç kadının katledildiğinin verisine ulaşmak 2008'den bu yana mümkün değil çünkü devlet kadın katliamlarına ilişkin suç verilerini yayınlamıyor. Fırat'ın batısında kadına yönelik şiddet ve hukuk süreçleri bu şekilde işlerken bölgede ise temel insan hakları başta olmak üzere bütün yaşamsal haklar kolluk kuvvetlerinin dipçiklerine asılmış vaziyette. Kadına yönelik katliam verilerinin bir yandan saklanırken öte yandan bölgede uluorta öldürülen kadınları, Özgecan Aslan davasının diğer davalardan ayrılan yönünü ve bölgede yaşanan savaştan kadının payına düşeni Avukat İpek Bozkurt'a sorduk.
'Her davada aynı karar verilmelidir'
Kadın cinayetleri davalarında uygulanan cezasızlık sorununa bakıldığında, Türkiye'deki kadın cinayetlerinin politik olduğu anlamı çıktığını ifade eden İpek, erkeklerin kadınları kolayca öldürebildiğini bunun nedenin ise cezasızlık politikası olduğunu söyledi. Bu bağlamda Özgecan Davası'nın diğer davalara oranla kadın mücadelesi yürütenler için umut verici olduğunu kaydeden İpek, "Mahkeme bu davadaki üç sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına karar verdi. Savcılık makamı herhangi bir şekilde mahkemenin haksız tahrik indirimi, hal indirimi gibi cezai indirimler uygulamamasını istedi. Bu da gösterdi ki savcılar bunu isteyebiliyorlarmış ve mahkemeler de bunu dinleyebiliyorlarmış. Bu kararda toplum baskısının ve kadının mücadelesinin oldukça büyük önemi var. Şunu da söylemek lazım; bu karar önemli bir içtihattır, milattır ama bizim ülkemizde öldürülen kadınların hepsi Özgecan kadar toplumun tanımladığı o 'masumiyet' standartlarına uymayabilir. Bu kararda verilen indirimsiz ağır cezaların bütün kadınları için, üniversite öğrencisi olup olmadığına bakılmaksızın, erkek arkadaşı olup olmadığına bakılmaksızın, boşanma isteyip istemediğine bakılmaksızın bütün kadınlar için uygulanmalıdır. Yani devletçe belirlenen 'namus' standartlarına bakılmaksızın her davada aynı karar verilmelidir" diye konuştu.
'İktidar verileri saklıyorlar'
Türkiye'de bir yandan kadın katliamlarına dair gerçek verilerin açıklanmadığına dikkat çeken İpek, bilginin çok önemli olduğunu ve iktidarın gerçekle yüzleşmekten çekindiği için asıl verileri saklama yöntemini kullandığını aktardı. "İktidar gerçek verileri saklıyor çünkü bizlerin resmin tamamını görmemizi istemiyor" diyen İpek sözlerine şöyle devam etti: "Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak geçen sene ve daha önceki senelerde de bilgi edinme kanunu çerçevesinde kadın cinayetlerinin sayısını sorduk. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve TÜİK bize kadın cinayetleri diye kanunda bir kavram olmadığı için bunun istatistiğinin olmadığını ve adli verileri de TÜİK'den öğrenebileceğimizi söyledi. Demek ki bu devlet ve kurumları kadının kadın olduğu için öldürüldüğü, toplumsal cinsiyete dayalı bir şiddetle öldürüldüğünü görmezden geliyor ve görmezden geldiği içinde bunun verisi yoktur diyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın 2008'de ve 2014'de hazırladığı iki tane rapor var. Bunlar kadına yönelik aile içi şiddet araştırma sonuçlarına ilişkin bir rapor ama raporun adından da anlaşılacağı gibi bu aile içi şiddeti anlatan bir rapor. TÜİK'in sitesine baktığınız zamanda işte cari açığa ilişkin, ticarete ilişkin sosyo-ekonomik hususa ilişkin veriler var fakat kadına ilişkin kadının adının zikredildiği özel bir veri tabanı, araştırması yok o yüzden herhangi bir şekilde devletin istatistiklerinde kadınların, kadın oldukları için öldürüldükleri bir veriye rastlamak mümkün değil maalesef."
'Politik lisan kadın cinayetlerinin artmasına neden oldu'
AKP hükümetinin, kadının yaşam hakkına ilişkin 'büyük kanun değişikliği yapacağız' dediği şeyin Türk Ceza Kanunu'nun belirli maddelerinde bir iki değişiklik olduğunu söyleyen İpek, kanunda kadının yaşam hakkından ziyade 'cinsel suçlara' ilişkin değişiklikler olduğunun altının çizilmesi gerektiğine işaret etti. AKP'nin bu yasalarla dikkate aldığının kadının beden bütünlüğünden ziyade 'namusu' olduğunu söyleyen İpek sözlerine şöyle devam etti: "AKP'nin önemsediği kadınların canı değil namusu. Bu namus anlayışı da bizlerin bedenlerinden, rızasından öte, devletin, eril sistemin karar verdiği bir şey. Kadına karşı şiddeti önlemek sözle gerçekleştirilecek bir mücadele değil bu toplu bir mücadele. Bunun siyasi, politik boyutu var, politikacıların ağızlarından çıkan sözlere çok dikkat etmeleri lazım çünkü onlar bir domino etkisi yaratıyor. Bir de mahkemelerdeki bütün süreçlerde kadın davalarında, kadına karşı şiddet, cinayet davalarında hakim heyetlerinin çok ciddi takdiri sebepli indirimler uyguladığını gördüğümüz için bir sonraki şiddetin, cinayetin yolunu açıyor bütün bu kararlar. Politik lisan birde bunu destekleyen hukuk sistemi kadına yönelik şiddet sayısında artışa neden oluyor."
'Devletin bölgede yürüttüğü savaş bireysel şiddetin üstünü örtüyor'
Bölgede devlet güçleri odaklı şiddetin ve savaş ortamının giderek şiddetlenmesinin Türkiye genelinde erkek şiddetini daha da derinleştirdiği vurgusu yapan İpek, "Savaş tamamen erkek yapımı bir süreç ve yaşam hakkının gündeme geldiği durumlarda kadının başka haklarının, insan haklarının müthiş ihlali olduğu zamanlarda kadın mücadelesini yürütmek de çok zor. Bu yüzden barış çok önemli. Savaş, şiddeti, toplumun her alanındaki eşitsizliği derinleştiriyor. AKP hükümetinin barışı ortadan kaldırıp şiddetin altını körükleyici uygulamaları kadına yönelik şiddetinin, kadın cinayetlerinin artmasına neden olabilecek en önemli gerekçelerden bir tanesi. Zaten normal koşullarda kadın bu kadar şiddet görürken bir de savaş ortamında yani erkeğin yarattığı bu ortamda kadının var olması zorlaşıyor. Biz en son devlet adına fotoğraflar çeken askerlerin görüntülerini gördük. Silvan'da, Şırnak'ta, Cizre'de... Orada gördüğümüz şey korkunç erkek görselleri. Zaten bu görseller de o şiddetin ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor ve bundan en çok da etkilenen kadınlar. Sayılara baktığımız zaman en çok öldürülenler kadınlar, çocuklar, masum sivil insanlar. O yüzden biz bu savaşın durması için daha ciddi adımlar atmalıyız. Çünkü bu savaşa hayır demek kadına karşı şiddetle mücadelenin de bir başka ayağını oluşturuyor" dedi.
'Bölgede en ağır insan hakları ihlallerini görüyoruz'
Kadına yönelik şiddetin fotoğrafının bölgede daha da koyu renklerle çizildiğine, burada katledilen kadınların uluorta öldürüldüklerini fakat yaşanan savaş nedeniyle kadına yönelik şiddetten ziyade başka konuları konuşmak zorunda bırakıldıklarını ifade eden İpek son olarak şunları söyledi: "Devlet şiddeti o kadar yoğun ki.. Yani artık bir anne kucağındaki çocuğunun öldürülmesine tanık oluyor. Bu acılara bakmak zorunda bırakıldığımız için bundan sonra kadının 'ben ayrı bir yaşam sahibi olmak istiyorum, çalışmak, boşanmak istiyorum' dediği alternatif, modern hayattaki haklarını tartışacak zeminimiz kalmıyor. Yani ayaklarımızın altından bu zemini kaldırıyorlar çünkü evinin bahçesinde öldürülen çocuklarının yasını tutuyoruz, kızını günlerce soğutucularda tutan kadınların acısını paylaşıyoruz. Kadın hakları her şeyden önce insan haklarıdır burada en ağır insan hakları ihlallerini görüyoruz."
(ml/mg)

