Ankara'da iki kadın tek direniş: Nuriye Gülmen ve Acun Karadağ - SÖYLEŞİ

09:26
SÖYLEŞİ" class="social-twitter">

ANKARA - OHAL ilanı ile birlikte çıkartılan KHK'lerle işlerinden atılan iki kadın, haftalardır Ankara'da büyük bir direniş sergiliyor. Akademisyen Nuriye Gülmen ve tarih öğretmeni Acun Karadağ polis saldırısına ve sayısız gözaltıya rağmen direniş sergilediği alanları terk etmiyor. Direnişleriyle tüm emekçilere umut olan Nuriye ve Acun, bu direnişin artık bir seçenek değil zorunluluk olduğunu belirtiyor ve "Onların OHAL’i varsa bizim de onurumuz var" diyor.

Akademisyen Nuriye Gülmen Selçuk Üniversitesi'ndeki görevinden, çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 'FETÖ üyesi’ iddiasıyla ihraç edildi. Halen soruşturması devam eden Nuriye, günlerdir Yüksel caddesinde "İşimi, ekmeğimi istiyorum" diyerek eylem gerçekleştiriyor. 20'ye yakın kez gözaltına alınan Nuriye, polis şiddetine ve baskılara rağmen direnişinden vazgeçmiyor.

20 yıllık öğretmen Acun Karadağ ise görev yaptığı Halil Şaşmaz Ortaokulu önünde direnişini büyütüyor. “İşe dönmek için asla yalvarmayacağım” diyen Acun, bu süreçte sadece halka güvendiğini belirterek, halkın haklı olduklarını ispat edeceğini belirtiyor.

‘11 yıl darbecilerle paylaştıkları iktidarın hesabını versinler’

*Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz, mesleğe nasıl başladınız?

Acun Karadağ: 20 yıllık öğretmenim. Mesleğe Çubuk’ta başladım. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) Tarih bölümünden mezun oldum, sonra mesleğime başladım. Görev yaptığım Halim Şaşmaz Ortaokulu görev yaptığım ikinci okul. Fazla okul değiştirmedim, 2007' de bu okula başladım. Yaklaşık 9 yıldır aynı okuldayım. 2006 yılında eşimden ayrıldım, kızımla birlikte yaşıyorum. Kızım da şu an üniversiteye hazırlanıyor. Hayatı tek başına göğüslemeye çalışan bir kadınım. Bu süreçte ailem çok destek oluyor bana. İnsan olarak ilişkilerim iyidir. Kavga etmekten ziyade halkla, arkadaşlarımla konuşarak sorunları çözmekten yanayım her zaman. Her konuda bu şekilde düşünüyorum. Bazen konuşarak hukuken çözülmeyecek şeyler oluyor. Orada da yapabileceğimiz en güzel şey direnmektir herhalde.

Nuriye Gülmen: Ben devrimci-demokrat bir akademisyenim. Daha önce Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde (ESOGÜ) çalışırken sol kimliğimden dolayı defalarca cezalandırılmaya çalışılmış ve nihayetinde işine son verilmiş biriyim. ESOGÜ’deki işime son verilmesinden sonra İdare Mahkemesi’nde açtığım davayı kazandım ve 17 ay sonra Selçuk Üniversitesi’nde göreve başlatıldım. Göreve döndüğümün ertesi günü KHK’lar kapsamında açığa alındım. FETÖ/PDY yapılanmasıyla ilgili bir soruşturma geçiriyorum. Bu yapılanmayla ilişkim olduğuna dair ellerinde tek kanıt yok. Sadece soru soruyorlar. “Sendikasına üye misin? Bank Asya’da hesabın var mı? Okullarına gittin mi? Fethullah Gülen’le görüştün mü? Bu yapılanmaya hiç sempati duydun mu? Toplantılarına katıldın mı?” Hiçbir kanıta dayanmayan, bazıları fikir ve kanaat açıklamaya zorlayan, bazıları muhbirliğe teşvik eden 42 adet soru. Bu soruşturmayı tanımıyorum. Önlerine gelene ‘FETÖ’cü diyerek, hiçbir dayanağı olmayan sorulara muhatap kılarak açığa alamazlar. Kendimi kanıtlamam için belge sunmamı istiyorlar. Önce Tayyip Erdoğan, bakanlar, milletvekilleri, üst düzey bürokratlar kanıtlasınlar. 11 yıl darbecilerle paylaştıkları iktidarın, birlikte işledikleri suçların hesabını versinler. O zaman ben de darbecilerle hiçbir ilgimin olmadığını kanıtlarım.

‘Korkunç bir iş; öğrencilerim için eylem yapmışım!’

*İhraç edildikten sonra direnmeye nasıl karar verdiniz ve talepleriniz nelerdir?

Acun Karadağ: 29 Ekim'de ilan edilen kararnameyi okuduğumdan itibaren okulun önünde direnmeye karar verdim. Daha önceki kararnamelerden biliyorum hukuk yolu kapalı, hiçbir itiraz hakkı yok. Bir kişi çıkıp diyor ki “Attım seni, suçlusun.” Sen de hiçbir şekilde savunamıyorsun kendini ve ben o gün direnmeye karar verdim. Daha sonra bunun alt yapısını ördüm. Basınla görüştüm, internet yoluyla bu direnişi duyurmaya çalıştım. Her gün 12.30’da “İşimi ekmeğimi geri alana kadar” okulun önünde olacaktım. Oturma eylemine başlayacağımı duyurdum. Ama eylemime destek veren bu kalabalığı beklemiyordum. Eğitim Sen 1 Nolu Şube’de bir kaç yıllık yöneticilik yapmıştım. Sendikam da destek oldu bana. Büyük bir kitle vardı ama okulun önüne geldiğimde şaşırdım. Herhalde oradaki halk ve mahalle böyle bir şey görmemişti. Çünkü ortam çok fazla terörize edilmişti. Sanki orada bir 'terörist' var onu yakalamaya gelmişler, halkın ağzında da o hazırlıktan dolayı, “Bayrak yaktı, Terörist, bomba patlatacakmış” gibi şeyler dolaşıyordu. O kadar yoğun şeyler olmuştu ki çok da büyük bir saldırı oldu. Direnişin ilk gününde gözaltına alındım, oradan nasıl kaçırıldığımı hatırlamıyorum. Sadece “Beni öğrencilerimden ayıramazsınız” diye bağırdığımı hatırlıyorum. Ama belli ki korkulacak bir şey yapmışım. O gün onu anladım, ben ne kadar korkunç bir iş yapmışım. Öğrencilerim için eylem yapmışım.

Nuriye Gülmen: Keyfi ve hukuksuz bir şekilde açığa alındım. İşimi istiyorum. OHAL kaldırılsın. KHK’larla işlerinden atılan ve açığa alınan devrimci, demokrat, muhalif kamu emekçileri görevlerine iade edilsin. Keyfi ve hukuksuz işten atmalara, açığa almalara son verilsin. 13 bin ÖYP’linin kadro güvencesi iade edilsin. İş güvencesi olmadan bilim yapılamaz. Tüm eğitim ve bilim emekçileri için iş güvencesi istiyorum.

‘Sürekli ve kararlı bir direniş iktidarı korkutuyor’

*Her gözaltında polis saldırısı ile karşılaştınız ama eylemlerinize devam ettiniz.

Acun Karadağ: İkinci günde de aynı şey oldu, destek vermeye gelenlere polis saldırısı gerçekleşti ve polisler tacizde bulundu. İl Milli Eğitim Müdürlüğü ilk gün öğretmenlere tehdit mesajı gönderdi.Benim gerçekleştirdiğim eyleme katılan ve destek veren öğretmenler için çok büyük ceza olacağı söylenmiş. Müdür sınıfları tek tek dolaşıp, “Eğer destek verirseniz okul hayatınız biter” demiş çocuklara. Bunlara üzüldüm ama onlar biliyorlar, Acun öğretmen her ne olursa olsun hakkını almak ister. Benim de öğrencilere söylediğim buydu; “Kimseye hakkınızı yedirmeyin.” Bunun bir yolu vardır önce dilekçe verirsin, mahkemeye başvurursunuz, sonra bir direniş olabilir. Ne olursa olsun hakkınızı kimseye yedirmeyin.

Nuriye Gülmen: Direnişimin asıl hedefi işime geri dönmek. Son derece basit ve alışılageldik bir hak arama biçimiyle oturma eylemi yaparak sesimi duyurmak ve talebimin gerçekleşmesini sağlamak istiyorum. Ama izin verilmiyor. Çünkü bir kişi bile olsa, sürekli ve kararlı bir direniş iktidarı korkutuyor. Binlerce insan aynı adaletsizliği yaşıyor ve bu bir kişi, binlere dönüşebilir. Düşünün ki haksız bir şekilde işinden atılan herkes sabah akşam bir yerlerde oturuyor. İktidar için ülkeyi KHK’larla yönetmek ne kadar zorlaşır. Öyle canı istediğinde, önüne geleni işinden atamaz, bir adım atarken iki kere düşünür. Bu anlamda direniş bir çağrı aslında. Birlikte direnme, direnişi büyütme çağrısı. Sadece işimize dönmek için değil, iş güvencemize de sahip çıkmak için. Yarın işlerimize dönebiliriz belki. Ama iş güvencemiz yoksa işimiz de yok demektir. Bu yüzden iş güvencemiz için de mücadele çağrısı yapıyorum.

‘Acaba bir kalem, kim için silahtan tehlikelidir?’

*Eyleme başladığınızdan beri polis saldırısına maruz kaldınız ama haklı olduğunuzu her defasında haykırdınız. OHAL sürecinde tüm yasaklara rağmen sokakları terk etmediniz, size gerçekleştirilen bu saldırıların nedeni ne olabilir?

Acun Karadağ: Eyleme başlamadan öğrencilerimle konuştum. Bir veli bana, “Öğretmenim hakkınızı alın, görevinize geri dönün” dedi. Öğrencilerimden biri de “Sen bunu Acun öğretmene mi söylüyorsun?” dedi, bu bana gurur verdi. Demek ki öğrencilere hakkını almayı öğretebilmişim. Belki de tehlikeli yönüm budur benim, öğrencilere haklarını almayı öğretmek, insan olmayı öğretmek, ezilmemeyi öğretmek… belki bu yüzden hedef tahtasına konulmuşumdur. Okulun önünde halkı silahıyla korkutan polis terör gösterisi yaptı. Ben orada silahsızdım. Zaten orada bir polis bana, “Senin kalemin silahtan daha tehlikeli” dedi. Acaba bir kalem, kim için silahtan tehlikelidir? Ben halk için mi bu silahı kullanıyorum yoksa halka haksızlık yapanlar için mi kullanıyorum bu silahı. Doğru benim kalemim silahtan tehlikelidir. Ben ölene kadar bu kalem yazacak. Hiçbir zaman onlardan yana olmayacağım. Bunu da bilsinler. Hiçbir zaman diz çökmeyeceğim, beni işe alın demeyeceğim. Asla yalvarmayacağım ve ağlamayacağım. Onlar beni işe alacaklar, ve hata yaptıklarını söyleyecekler.

Nuriye Gülmen: Bu ülkede OHAL yokken Kürdistan’da, bodrumlarda insanlar yakıldı, şehirler dümdüz edildi, bir genç kız, Dilek Doğan anne babasının gözleri önünde, evinde polisler tarafından katledildi. Bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü hiçbir dönemde olmadı. OHAL’den önce de polis çeşitli bahanelerle basın açıklamalarına, eylemlere saldırıyordu. OHAL halka karşı yürütülen savaşın daha doğrudan, daha yüksek perdeden, daha yaygın ve daha açıktan yapılan hali. Bu aslında AKP iktidarının yönetme krizinin çok çok derinleştiğini ve en güçsüz döneminde olduğunu da gösteriyor. Ölüm kalım savaşı veriyorlar. Çok büyük suçlar işlediler ve öylece iktidarı bırakmayacaklar. Can çekişiyorlar. OHAL AKP’nin ayakta kalma savaşıdır. Bu güçsüzlüğü görmek gerekiyor. Ancak ölümüne korkanlar halka bu şekilde saldırabilir.

‘Onların OHAL’i varsa bizim de onurumuz var’

*Başta işe geri dönme talebi olmak üzere sokakta başka neler için mücadele ediyorsunuz ?

Acun Karadağ: Üçüncü günde eylemde yine polisle polemik oldu. Biraz daha alıştı insanlar. Böyle bir şey olmadığına ikna oldular ve öğrenciler yavaş yavaş yanıma geldiler. Bana sarıldılar, “Korkmayın dedim” onlara, sevdim. Bir öğrencim çok ağladı. Orada ilk defa gözlerim doldu, polise göstermek istemedim. Kapandı göğsüme o kadar içli ağladı ki, “Öğretmenim size bir şey yapacaklar diye korkuyorum” dedi. Öğrencileri siyasetlerine alet etmeleri, onları korkutmaları çok çirkin bir şey. Çocuklar benim yüzümden korkuyorlar imajı vermek istiyorlar. Onların psikolojisini ben değil, orayı terörize eden polis bozdu. Sonra bir mahalle baskısı oluşturmaya başladılar. Bu yollar bizim vergilerimizle yapıldı, biz orada oturacağız. Ben devletin beni duymasını istiyorum. Yanlış yaptığını anlamasını istiyorum. İşimi alana kadar orada oturacağım, bu böyle. Nuriye arkadaşımız da Yüksel caddesinde günlerdir direniyor ve her gün işkenceye maruz kalıyor. Eyleme başlama kararı aldığımda sendikayla da bir araya geldik, orada da aynı şeyi söyledim. Bu hukuksuzluğa karşı direnmek en doğal hakkımız. İster bu sivil itaatsizlik olur, ister sendikal eylem olur. Bekleyip bir şey olmazsa eylem yaparız şeklinde düşünmek benim aklımın alacağı bir şey değil. Hiç kimse bu onursuzluğu kendisine yediremez. Ne demek, iki dudağının arasında “Attım seni” diyor. Beni işe sen almadın ki, sen bir hükümetsin. Başka bir seçimde çekip gideceksin ama bu ülke, bu insanlar baki. Halkımın vergileriyle, kendi çabamla okudum, sen beni atamazsın.

Nuriye Gülmen: Bizim kendi haklılığımıza ve meşruluğumuza inanmamız gerekiyor. Yasalar devleti korumak için yapılır, halkı değil. Bu her zaman böyleydi. 2,5 yaşındaki bebeklerin açlıktan öldüğü, iş cinayetlerinde her yıl binlerce insanın katledildiği, işsizliğin kol gezdiği, ortaokul çocuklarının uyuşturucu batağına sürüklendiği bir ülkede hangi yasa halkı korumak için yapılabilir? OHAL bunun en açık hali. OHAL’le diyor ki, “İşini hiçbir gerekçe göstermeden bir gecede elinden alırım ama sen eline ‘İşimi istiyorum’ yazan bir döviz alıp oturamazsın. Ses çıkaramazsın. İşlediğim suçları halka anlatamazsın. Hakkını arayamazsın.’ Böyle bir dünya yok. Onların OHAL’i varsa bizim de sahip çıkmamız gereken emeğimiz, adalet duygumuz ve korumamız gereken bir onurumuz var. Bunlara sarılacağız. Bunlara dayanarak mücadele edeceğiz. Adaletsizliğe maruz kalan her insan sesini çıkarsa OHAL’leri paçavraya dönüşür. Adaletsizliğe karşı direnmek, mücadele etmek tek seçeneğimiz. Başka yol yok. Ara, yol yok. Kendi yolumuzu kendimiz çizeceğiz.

‘Siz de benim olağanüstü halimden çekilin’

*Direnişinizi destekleyenlere buradan ne demek istersiniz?

Acun Karadağ: Ben artık hukuka da güvenmiyorum. Yüzlerce olayda gördük. Ali İsmail’de, Ethem’de, Berkin’de bunların hukuksuzluğunu gördük. Buradan da davanın sonuçlanmayacağı belli. Ben burada bir tek halka güveniyorum. Mahkemede belki aklanamayacağım, kendi hakimleri ve savcıları karar verecek. Ben halka güveniyorum, ne olursa olsun halk bizim haklı olduğumuzu anlayacak. Bunu da herhalde oturduğumuz yerden gösteremeyiz. Halkın arasında olmak lazım. Hukuksuzluğu göstermek lazım. Oturmak, “Belki bir gün işime dönerim” diye beklemek bana göre değil. Binlerce insan işten atıldı, her biri işyerinin önünde böyle bir direnişe geçseydi bugün iki bin yerde direniş örgütlenmiş olurdu. Zulmün olduğu yerde direnmek de benim hakkıdır, bu hakkımı kullanıyorum. Polis diyor, “OHAL var, sokağa çıkamazsın.” Ben de diyorum ki, bu da benim OHAL'im. Siz de benim olağanüstü halimden çekilin. Sokağa çıkma yasağı ilan ediyorum polise, bu kadar basit. Haklıyız, kazancağız. Yüzde yüz haklıyız hem de. Bana destek veren ve direnişe geçen herkesle birlikteyim. Nerede bir direniş görsem oraya gideceğim. Yüreği temiz, vicdani hür insanları seviyorum.