10 Ekim: Gökyüzüne kansız bakmak isteyenler (1)
Dosya Haber
Barış güvercinlerinin bitmeyen barış çığlığı
Duygu Erol/JINHA
ANKARA - 10 Ekim Ankara katliamının üzerinden bir yıl geçti. Geçen bir yılda savaş süreci derinleşirken, Kürdistan'da da benzeri görülmemiş imha ve katliam politikaları devreye konuldu. 10 Ekim'de Ankara Tren Garı alanına "Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi" için gelen yurttaşlar ekmek ve su gibi gördükleri yaşamsal barış talebini, yaşatılan tüm katliamlara rağmen haykırmaya devam ediyor. O gün açılan pankart ise hâlâ yerini koruyor: "Ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı."
Tarih 10 Ekim 2015. Türkiye'nin ve Kürdistan'ın birçok kentinden yurttaşlar "Barışı getirmeye gidiyoruz" diyerek yüzlerce otobüsle Ankara'ya yola çıkmıştı. 5 Haziran 2015 tarihinde HDP'nin Diyarbakır Mitingi'ne yapılan bombalı saldırının ardından Kobanê'ye yeni yaşam için yola çıkan SGDF'li gençler 20 Temmuz 2015 günü Suruç'ta bombalı saldırıyla katledilmiş, ancak ölüme karşı barışı savunmaya çalışanlar katliamlarla yıldırılamayacaklarını göstermek için barış talebini bir kez daha 10 Ekim'de haykırmak istemişti. Ülke tarihinin en büyük barış mitinglerinden biri olacak "10 Ekim Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi" için sabahın erken saatlerinden itibaren Ankara Tren Garı önünde toplanmaya başlanılmıştı. "Ne çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı" pankartının en başı çektiği miting alanında, 10 Ekim'i 10.04 geçe barış güvercinleri kırmızıya boyandı. Miting alanında çekilen halayda "Bu meydan kanlı meydan" denildiği sırada, saat 10.04'te IŞİD'li iki canlı bombanın saldırısıyla 101 insan yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi ise yaralanmıştı.
7 Haziran, 'barışı ve umudu' yeniden yeşertmişti
7 Haziran'da Türkiye; demokrasi, eşitlik, özgürlük ve barışa olan inancın yeniden yeşerdiği ve umudun büyüdüğü bir seçimden çıkmıştı. Seçimden iki gün önce 5 Haziran'da Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) Diyarbakır Mitingi'nde IŞİD tarafından bombalı saldırı gerçekleşmiş, 5 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi ise yaralanmıştı. Ancak 7 Haziran sabahı barışa, demokrasiye ve eşitliğe umudu olan herkes sandık başlarına giderek oylarına sahip çıkmış ve siyasi iktidarın tüm kara propagandasına rağmen Türkiye'de barış, demokrasi ve eşitlik kazanmıştı.
Suruç katliamı ve ardından gelişen savaş süreci
5 Haziran 2015'te IŞİD'in katliamına göz yuman siyasi iktidar, iki gün sonra gerçekleşecek seçimlerin iradesini de kırmayı amaçlamıştı. Ancak iktidar 7 Haziran'da ortaya çıkan güçlü halk iradesini hesaba katmamıştı. Bu nedenle, halk iradesine ve demokrasiye tahammülü olmayan siyasi iktidar ülkede katliamlar silsilesine imza attı. Diyarbakır katliamının ardından Kobanê'nin inşa çalışmaları kapsamında çocuklara oyuncak götürmek isteyen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu'nda (SGDF) gençlere yönelik 20 Temmuz'da IŞİD tarafından bombalı saldırı gerçekleştirildi. 33 sosyalist gencin hayatını kaybettiği ve yüzlercesinin yaralandığı katliamın ardından ülke bir kaosa sürüklendi.
'Her şeye rağmen barış' demek için Barış Bloğu kuruldu
Yaşanan patlamalar gelecek olan sokağa çıkma yasaklarının, çatışmaların ve operasyonların habercisi oldu. Türkiye ve Kürdistan illerinde başlatılan operasyonlar, katliamlar, sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar giderek büyüdü. Bütün bu yaşananların karşısında çok geçmeden barış ortamının sağlanmasının mümkün olduğunu bir kez daha ifade etmek için siyasi partiler, meslek örgütleri ve sivil toplum örgütleri bir araya gelerek Barış Bloğu oluşturdu. HDK, HDP, CHP, KESK, TTB, TMMOB ve DİSK'in öncülüğünü yaptığı Barış Bloğu, giderek tırmanan çatışmalı ortama karşı barış, demokrasi ve eşitliği haykırmak için 10 Ekim 2015'e Ankara'da Sıhhiye Meydanı'na miting için çağrı yaptı.
'Barışı getirmeye gidiyoruz'
Kurulan Barış Bloğu'nun çağrısına Türkiye ve Kürdistan kentlerinde vicdanı barış, demokrasi ve eşitlikten yana olan binlerce kişi kulak vererek, "Savaşa inat, barış hemen şimdi" şiarı ile 10 Ekim günü Ankara Tren Garı'nda bir araya geldi. Binlerce kişinin katılımıyla saat 12.00'de Sıhhiye Meydanı'nda yapılması planlanan "Barış, Emek ve Demokrasi" mitingi, Türkiye ve Kürdistan illerinden gelen barış çağrıcılarının halay ve zılgıtları ile Tren Garı'nda sabahın erken saatlerinde başlamıştı. "Barışı getirmeye gidiyoruz" diyerek Ankara'ya gelen kitlenin çoğalması ile beraber yürüyüşe geçmek için kortej hazırlığı yapıldığı esnada, saat 10.04'te 3 saniye aralıklarla iki canlı bombanın kendini patlatması ile toplanma alanı kana bulandı. Yüzün üstünde insanın hayatını kaybettiği ve binlerce kişinin yaralandığı patlamada alana sonradan gelen devlet güçlerinin biber gazlı ve tazyikli sulu müdahalesi sonucu onlarca yaralı boğularak hayatını kaybetti.
10 Ekim'den geriye "Bu meydan kanlı meydan" denildiği sırada patlayan bombalar, "Ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı" pankartının açıldığı alanın kana bulanması ve "barış" diyen bedenlerin bir meydana saçılması hafızalarda kaldı. 101 insan, barış meydanın ortasında Türkiye'nin en büyük katliamlarından birinde katledildi.
Katliam barış, demokrasi ve eşitliği hedef aldı
Savaşın tam ortasında emek, barış, demokrasi diyenlere bedel ödetilen 10 Ekim Ankara katliamının koalisyon kurulmadığı için yinelenen erken seçimlerden önce yapılması ise 5 Haziran Diyarbakır katliamında olduğu gibi halkın iradesini kırmaya yönelikti. Patlama, halkın iradesine yönelik olduğu kadar Türkiye'de silahların susmasını istemeyen bir kesimin olduğunun da göstergesiydi.
Çatışmaların çok yoğun olduğu süreçte Kongra-Gel (Kürdistan Halk Kongresi) Eş Başkanı Remzi Kartal, Ankara katliamından bir gün önce yaptığı açıklamada PKK'nin 11 Kasım'a kadar sürecek olan tek taraflı eylemsizlik kararını 11 Ekim Pazar günü açıklayacağını duyurmuştu. Tek taraflı ateşkes çağrısından önce barıştan yana olan bir kitleye yönelik gerçekleştirilen bir katliam ülkede silahların susmayacağının ve patlayacak bombaların habercisiydi.
1 Kasım, ablukalar ve sistematik katliam
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti, 7 Haziran'da ortaya çıkan halk iradesini geçersiz sayarak 1 Kasım'da yeniden seçimlere gitti. 7 Haziran'da halkın "kaos" seçtiğini iddia eden siyasi iktidar, kendi kaosunu insanlık suçlarıyla yaşattı.
Muş'un Varto ilçesinde 16 Ağustos'ta ilan edilen "sokağa çıkma yasağı", Kürdistan kentlerinde mahalleyi kapsayacak şekilde 80 yakın ilan edilen sokağa çıkma yasakları toplamda bin 461 gün sürdü. Yasaklar boyunca Kürdistan'da binlerce insan katledildi. Devlet güçlerinin soykırım konseptinde Cizre'de 100'e yakın insan 3 ayrı "vahşet bodrumu"nda hükümet yetkililerinin de bilgisi dahilinde ve tüm dünyanın gözleri önünde yakılarak katledildi. Şırnak, Silopi, Nusaybin başta olmak üzere pek çok Kürt kenti kuşatmalar ve abluka ile yerle bir edildi. Kuşatma altındaki ilçelerde tespit edilen rakamlara göre, 15 bin ev top ve tank atışlarının ardından kullanılmaz hale getirildi. TİHV raporlarına göre, 1 milyon 642 bin kişi ciddi hak ihlaline uğradı. En son Antep'te IŞİD'in Kürtlere yönelik yaptığı katliamın ardından siyasi iktidar, barışa ve demokrasiye yönelik taleplere olan cevabını bir kez daha vermiş oldu.
Barış onlardan emanet
O günden bugüne barışı isteyenlere karşı savaş açanlar, tüm çığırtkanlıklarıyla ölümü beslemeye devam ediyor. Ancak 10 Ekim'de halayların, zılgıtların kesilerek ağıtlara dönüştüğü o alandan hala 'barış güvercinlerinin' çığlıkları geliyor. Halklar ise, sayısı tutulamayan ölü bedenlerin giderken vasiyet ettiği 'barış'ı inşa etmek için hâlâ mücadele ediyor. Yaşanılan ölümlere, katliamlara ve tüm baskılara rağmen ezilenler dünden bugüne barış talebini yükseltemeye devam ediyor.
Yarın: 10 Ekim'de barışı emanet bırakan kadınlar
(sy)