DOSYA HABER Yazdır Kaydet

10 Ekim: Gökyüzüne kansız bakmak isteyenler (3)

Dosya Haber
Ekim 07 / 2016


 

 
Tanıklar: Polis saldırısı ve ambulansın geç gelmesi kayıpları artırdı
 
Habibe Eren/JINHA
 
HABER MERKEZİ – 10 Ekim katliamının üzerinden geçen bir yılda katliama tanıklık edenler art arda gerçekleşen katliamlardan sonra Ankara Tren Garı’nın önündeki 'barış' çığlığının daha da somutlaştığını söylüyor. 10 Ekim'de patlamanın ardından polisin saldırısına maruz kaldıklarını hatırlatan katliam tanıkları, polis saldırısı ile ambulansların geç gelişinin, can kayıplarını artırdığını kaydediyor. O gün mitingde bulunan avukat İlke Işık, "Katliamın hemen arkasından hiçbirimizin anlamadığı, anlamak istemediği, izah edemediği; polis saldırısı, tazyikli su, gaz, gibi bir dolu şey yaşadık. Kendi adıma zaten büyük bir dehşetin içindeydik, polislerin gelişini gördüğümde bu olanlar gerçek olamaz diye düşündüm” diyerek o gün yaşanılanları özetliyor. 
 
10 Ekim Ankara katliamının ardından bir yıl geçti. Geçen bir yıl içerisinde ülkede katliamlar silsilesi yaşanırken 10 Ekim bir 'barış çığlığı' olarak hafızalara kazındı. O gün alana Türkiye'nin neredeyse her yerinden insanlar, emek ve demokrasi talebini haykırmak için gelmişti. Sendikalardan, partilere ve kurumlara kadar onlarca oluşum sabahın erken saatlerinde Ankara Tren Garı’nın önünde hazır bulunmuştu. Sabah saat 10.04 geçe ise o rengarenk pankartlar ve barış yazan dövizler kana bulandı. İnsanlar bu katliam ortamında dahi örgütlü gücün verdiği kolektif bilinçle hareket ederek yaralıları kurtarmaya çalıştı.
 
10 Ekim günü alanda olan ve bu yaşanılanlara tanık edenle ise o korkunç günden bugüne, barış çığlığının ne kadar yerinde bir haykırış olduğunu söylüyor. 
 
‘En büyük katliamlardan biri’
 
10 Ekim Derneği avukatı İlke Işık, HDP Diyarbakır mitinginde başlayan katliamlar ve patlamalar sürecinin büyük bir silsile halinde devam ettiğini, devamında ise Suruç, Ankara, Sultanahmet, Antep gibi birçok yerde katliamın yaşandığını söyleyerek, "Çok üzücü ki katliamlar birbirini doğuruyor ve bu ülke katliamlar ülkesine dönüşüyor" dedi. 
 
"Biz 10 Ekim'in olduğu günden itibaren aslında bunu söylemiştik. Bu katliam sıradan bir katliam değil, IŞİD'in gerçekleştirdiği en büyük katliamlardan birisi ve bunu gerçekten aydınlatmak üzere bir irade gösterilmezse bütün bağlantıları ve sorumlulukları ile bu katliama ve davasına yaklaşılmazsa bu ülkede başka katliamlar olacak. Sokakta, markette, otobüs durağında bile rahat yürüyemeyecek duruma geleceğiz demiştik" diyen İlke, bir yılda yaşanılanların tam söylediklerini doğrular şekilde yaşandığını kaydetti. 
 
'Canlı bombadan haberdarlardı’
 
Patlama anında gar alanında bulunan ve patlamanın çok yakınında gerçekleştiğini anlatan İlke, "Ülkenin dört bir yanından on binlerce insan her zamanki toplanma yeri olan Gar'daydı, o gün büyük bir kalabalık vardı. Patlamadan ve katliamdan sonra öğrendik oysa ki bir dolu istihbarat ve uyarı varmış, hatta canlı bombanın ismi dahi biliniyormuş. Miting sabahı gelen istihbaratlarda IŞİD'in miting gibi kalabalık yerlerde birden fazla canlı bomba ile saldırı yapmasından bahsediliyormuş. Bundan habersizdik o mitingi gerçekleştiren tertip komitesi de bundan habersizdi. Biz her zaman dile getirdiğimiz barış ve özgürlük için yan yana gelmiş insanlardık” dedi. 
 
'Katliamın arkasından polis saldırısı gerçekleşti'
 
Mitingin en temel amacının barış olduğunu dile getiren İlke, "Çünkü ülke tekrar çatışmalı bir sürece dönmüştü ve artık bu savaş bitsin, tekrar barış gelsin, çözüm ve müzakere başlasın gibi en temel haklarla gelinmişti. Şimdi tekrar geri döndüğümüzde ülkenin nasıl kaos, savaş, ve katliamlar ülkesi haline geldiğine bakarsak,  ne kadar haklı ve ne kadar doğru bir taleple yan yana gelmişiz" dedi. Katliamın ve sonrasının zaten çok kısa sürede gerçekleştiğini belirten İlke, patlamanın ardından polis saldırısını şöyle anlattı: 
 
"Hemen arkasından hiçbirimizin anlamadığı, anlamak istemediği, izah edemediği; polis saldırısı, tazyikli su, gaz gibi bir dolu şey yaşadık. Kendi adıma zaten büyük bir dehşetin içindeydik, polislerin gelişini gördüğümde ‘Bu olanlar gerçek olamaz’ diye düşündüm. Zaten o kadar gerçek dışı bir ortamın içindeydik ki. Herhalde burada yerde yatan yaralı ve ölülere saldırmaya gelmiyorlar, herhalde gaz gibi saçma sapan bir şeylere girişmezler diyordum. Ama bunların hepsini yaptılar. Biz orada yaralı arkadaşlarımızla uğraşırken onlar gaz bombalarıyla müdahale ettiler. İtiş kakış, oradaki kitleyi provoke etmeye çalıştılar.”
 
Ambulansların çok hızlı gelmesi gerektiği halde gelmediğini hatırlatan İlke, miting alanında Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) üyesi kişilerin olmasının büyük bir avantaj olduğunu belirterek, "Çok hızlı müdahale etmeye çalıştılar ama atılan gaz bombalarından müdahale etmeleri engellendi. Birçok doktor müdahale ederken yaralıya yoğun gazdan dolayı ara verdi ve tekrar yaralıya masaj yaptığında yaralı hayatını kaybetmişti" dedi. 
 
'Barış şarkılarımızı söylerken 101 yoldaşımızı kaybettik'
 
Emek ve Demokrasi mitinginin çağrıcı kurumlardan biri de KESK'e bağlı Sağlık Emekçileri Sendikası (SES). SES Eş Genel Başkanı Gönül Erden de o gün miting alanındaydı. Geçen sene bu zamanlarda Emek ve Demokrasi mitingi için heyecanlı bir şekilde çalışmalar yürüttüklerini kaydeden Gönül, "Ülkenin içine girdiği savaşa ve savaş politikalarına karşı ezilenler barış çığlığını atmak için buluşmaya hazırlanıyorduk" dedi. Kimsenin aklından 10 Ekim Barış Mitingi’nin ortasında canlı bomba saldırısı olacağının geçmediğini ifade eden Gönül, herkesin bulunduğu yerden barış sesini duyurmak için Ankara'ya yola çıktığını hatırlatarak, "10 Ekim'de Ankara garı önünde biz barış şarkılarımızı, türkülerimizi söylerken barış için halaylar çektiğimizde, farklı şehirlerden gelen arkadaşlarla merhabalaşırken bu buluşmanın olduğu bir yerde bir anda iki canlı bomba patladı. Biz orada 101 yoldaşımızı kaybetmiştik" dedi.
 
‘Polisin saldırısı ve ambulansın geç gelmesi kaybı artırdı’
 
Gönül, özellikle bir sağlıkçı olarak tanıklığını şöyle aktardı: "Yerde yatan yaralı yoldaşlarımızı, katledilen yoldaşlarımızı görmüştük. Çok kolay değildi bizim için. Örgütlü kurumlar olmamızdan da kaynaklı hızlıca refleks gösterdik. Özellikle sağlıkçıların oraya geçmesi için koridorlar oluşturulmuştu. Hızlıca yaralılara müdahale etmek için oraya koşmuştuk. Mevcut var olan koşullarda ne yapabiliyorsak, yaralı yoldaşlara nefes olmaya, can olmaya çalışmıştık. Bu maalesef kolay olmamıştı bizim için; çünkü tam da yoldaşlarımıza müdahale için koştuğumuzda müdahale etmemiz engellendi. Polisin gazla müdahale etmesi, gazı yaralıların bulunduğu noktaya atması, insanlara sert yönelimi yaralılara müdahalemizi engellemişti. O gün ambulanslar da geç geldi. Belki de orada kurtarabileceğimiz onlarca canımızı geç müdahaleden kaynaklı kaybettik." 
 
Sağlıkta erken müdahalelerle hayat kurtarma şansının olduğunu ancak o gün orada bunun engellenmesiyle ve yaralıların olduğu bölgeye gaz atılmasıyla kayıpların arttığını ifade eden Gönül, hepsine dair hukuk önünde hesap verilmesi gerektiğini kaydetti.
 
‘Barış talebinde ısrarcıyız’
 
Ülkeye barışın gelmesi için herkesin miting alanını doldurduğunu belirten Gönül, "Bugün içine girdiğimiz bu nokta 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında gelişen OHAL ve daha sonra çıkartılan KHK'ler, yaşanan baskılar, gözaltılar, tutuklamalar, bize bir kere daha göstermiştir ki;  evet bu ülkede acilen demokrasi ve barışa ihtiyaç var. Bizim barış mücadelemizin haklılığı bir kere daha bu yaşanılanlarla somutlaşmıştır" ifadelerini kullandı. Barışın ve demokrasinin olmadığı bir yerde ne sağlık hakkından, ne iş güvencesinden, ne de can güvenliğinden bahsedilemeyeceğini vurgulayan Gönül, bu günde yine bu barış talebinde ısrarcı olduklarını kaydetti. 
 
'Birçok insan hala psikolojik destek alıyor'
 
İHD MYK üyesi Sevim Salihoğlu da, 10 Ekim 2015 Ankara Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi’nde yaşam hakkı ve toplanma özgürlüğünün ağır bir şekilde ihlal edildiğini belirterek,  devletin, yaşam hakkı bakımından gerçekleşen ağır ihlali önleme görevini yerine getirmediğine dikkat çekti. 10 Ekim'de yaşanan travmanın etkilerinin duygusal ve davranışsal bozuklukların da ötesine geçtiğini dile getiren Sevim, "Birçok insanın dünyaya ve kendilerine yönelik bakış açılarını, yaşamın anlamı ve amacına ilişkin görüşlerini, gelecekle ilgili beklentileri ve gelişimlerini olumsuz etkilemiştir. Nitekim birçok insan halen psikolojik destek almaktadır” dedi.
 
‘10 Ekim katliamı insanlığa karşı suç’
 
Sevim, “Katliamın arka planında olan azmettiricilerin, katillerin halen gizleniyor olması ve bu katliamında ne yazık ki birçok katliam gibi karanlıkta kalacağı ihtimali hak savunucularını, vicdanlı ve barıştan yana olan insanları oldukça etkilemektedir, incitmektedir" diye vurguladı.
 
"Hayatını kaybedenleri ve yaşanan katliamı unutturmamak insanlık borcumuzdur, Ankara Garı önündeki arkadaşlarımıza yönelik 10 Ekim katliamı insanlığa karşı suç kapsamındadır" ifadelerini kullanan Sevim, "Bu katliamı gerçekleştirenleri, azmettirenleri ve görevini yapmayarak katliama sebebiyet verenleri bir kere daha lanetlemek ve kınamak için hepimizin, kendine insanım diyen herkesin orada olması gerektiğini düşünüyorum" dedi.
 
‘Artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı’
 
10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Eş Başkanı olan ve aynı zamanda katliamda eşini kaybeden Mehtap Sakinci Coşkun ise, şunları söyledi: “Bir ülke düşünün. Gerçekten barış isteyen, emek, barış, demokrasi çağrısıyla Türkiye'nin her yerinden binlerce kişi akın akın miting alanına gelmişti. Gerçekten en kanlı en vahşi nasıl, bastırılabilecekse o şekilde bastırıldı. Sonraki süreçler de zaten artık raydan çıkan bir yıl olarak geçti. O günü düşünüyorum. O gün alanda eşimi ararken düşünmüştüm; hiç birimiz eskisi gibi olamayacağız. Eşimi sağ salim bulmayı düşünüyordum. Eşimin öldüğünü bile bilmiyorken böyle düşünmüştüm. ‘Hani hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak’ diye düşünmüştüm. Bu vahşete tanıklık etmek gerçekten çok farklı bir psikoloji. Biz o günden biliyorduk,  o gün alanda olan herkes biliyordu. Türkiye için bu kötü günlerin  başlangıcıydı. Suruç'u ve Diyarbakır katliamları da bunun ayak sesiydi. 
 
'Bir yılda hiçbir şey değişmedi'
 
Artık 10 Ekim'de herkes biliyordu; bu ülkede çok fazla kan dökülecekti ve barışı haykırmak daha fazla bedel ödemek gerekiyordu. Bir yıl geçti, bir yılda bir şey değişmedi. Üstüne kendi acılarımızı, kendi özel yasımızı dahi tutamamanın acısını yaşadık. Çünkü her haber, her ölüm ve katliam bizi daha kötü etkiliyordu. Katliamda hayatını kaybedenlerin aileleri de benim gibi düşünüyor. Kendi acımızı yaşamaya fırsat bulamamak gerçekten insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri. En yakınımızı kaybetmek en büyüğü.”
 
Yarın: 10 Ekim'den sonrası ve davaya giden süreç 
 
(sy)