DOSYA HABER Yazdır Kaydet

10 Ekim: Gökyüzüne kansız bakmak isteyenler (4)

Dosya Haber
Ekim 08 / 2016


 

 
Devletin göz yumduğu katliam, yargı eliyle karartılıyor 
 
Habibe Eren/JINHA
 
HABER MERKEZİ - 10 Ekim katliamının ardından kabul edilen iddianame ve 7 Kasım'da görülecek davaya ilişkin bilgilendirmelerde bulunan 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği avukatı İlke Işık, dosyanın 36 kişilik bir grup IŞID'liden ibaret hazırlandığını belirterek, hiçbir kamu görevlisinin dosyaya 'sanık' olarak girmediğini kaydetti. Dosyada sanıkların arasındaki ilişkilerin dahi incelenmediğini, dökümanların deşifre edilmediğini vurgulayan İlke, 10 Ekim'in iki en önemli sanığı Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun'unun ölümünün de şaibeli olduğuna dikkat çekiyor. 
 
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garı’nda gerçekleştirilen katliamın iddianamesi katliamdan  15 gün sonra kabul edildi. İddianamede çok fazla eksik olduğunu belirten emek ve demokrasi güçleri, bu iddianamenin yeniden hazırlanmasını talep ederken, 10 Ekim davasının ilk duruşması 7 Kasım'da Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. 
 
Avukatlar dosyaya 9 ay ulaşamadı!
 
Katliamı ve iddianameyi değerlendiren 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği avukatı İlke Işık, davanın ilk sürecinde dosyaya 'gizlilik' kararının getirildiğini hatırlattı. Türkiye'deki savcılıkların bu tür dosyalarda ilk refleksinin 'gizlilik' kararı getirmek olduğunu dile getiren İlke, "Bu kısıtlılık kararı bizim soruşturmanın başından iddianamenin tamamlanıp, 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne kadarki gelen 9 aylık süre boyunca dosyayı hiç görmemiz anlamına geldi" dedi. 
 
'Savcılık kendi kendine dosyayı yürüttü'
 
"9 buçuk aylık savcılık soruşturmasında aslında savcılık ile bir boğuşma, bir tartışma süreci yaşadık " diyen İlke, süreci şöyle aktardı: "Bu  bilmediğimiz bir dosya hakkında bilgi alma mücadelesiydi aslında. İlk başlarda çok gergin bir ilişki yaşandı. Hiçbir talebimiz kabul edilmedi. Muhatap alınmadık. 100 insan hayatını kaybediyor, bu insanların yakını var ve biz avukatlarıyız. İddianamede belirtilenden daha fazla yaralı var. 500'e yakın yaralının olduğu kocaman bir katliam dosyası. Ama dosyaya bakamıyoruz, dosya hakkında bilgi alamıyoruz ve verdiğimiz hiçbir dilekçe dikkate alınmıyor, soruşturmanın genişletilmesine ilişkin yaptığımız başvurulara cevap verilmiyor. Savcılık daha sonra kendi başına dosyayı yürütmeye devam etti.”
 
'Bir grup IŞID'liden ibaret dosya kurgulandı'
 
Savcılığın kendilerine, "Biz bu katliama ilişkin bir sürü belge ele geçirdik, elimizde dökümanlar var, rahat olun. Bize zaman verin, bu dosyayı çözdük, hatta bu dosya ile birlikte Suruç'u da çözdük " dediklerini aktaran İlke, "Ancak en başından beri anlaşamadığımız nokta şuydu ki; sadece bir grup IŞID'liden ibaret bir dosya kurguladılar" dedi. 
 
Dosya 36 IŞID'liden ibaret
 
Türkiye'deki yapılan katliamları IŞİD'ın hala üstlenmediğine dikkat çeken İlke, "Üstlenmemiş olmasına rağmen de IŞİD gerçekleştirdi diye en başından beri zaten bir fikir ve kararları vardı. İddianame ortaya çıkınca gördük ki 36 tane IŞİD'liden ibaret bir dosya var elimizde. IŞİD'in bu katliamı nasıl gerçekleştirdiği, örgütlenmeyi nasıl sağladıkları, son yıllarda nasıl IŞİD'in bu kadar rahat örgütlendiği, Türkiye'yi üst haline getirdiği belirtilmiyordu" ifadelerini kullandı. 
 
Antep'teki örgütlenme 5 ayrı katliama neden oldu
 
HDP Diyarbakır mitingi, HDP Antep ve Adana binalarının bombalanması, Suruç, Ankara ve son olarak Antep'te bir  düğünde gerçekleşen katliamların hepsinin aynı merkezden örgütlendiğini ve Antep'te planlandığını bildiren İlke, "Bu katliamı yapanlar birbiriyle bağlantılı insanlar ve Antep'te o kadar bilinen insanlar ki bu örgütlenme bir değil, beş tane katliama neden oluyor" dedi. 
 
"Şimdi biz başından beri bu soruyu soruyoruz. 10 Ekim katliamını engellemek için bir  çaba var mıydı? diye soran İlke şöyle devam etti: “Bu ülkenin yetkilileri tarafından ne yazık ki bir çaba yoktu ve 10 Ekim katliamı dahil hepsi önlenebilirdi" şeklinde konuştu. 
 
'Canlı bombacıların isimleri, resimleri emniyette var'
 
Yıllardır izlenen, takip edilen, bilinen, IŞİD yöneticilerinin çok rahat örgütlenip planlama yaptıklarını söyleyen İlke, "Ne hikmetse bunlara kimse dur dememiş ve engellememiş. Sınırlar delik deşik olmuş, canlı bombaları getirip götürmüşler. Sanıkların hepsi çeşitli defalar Suriye'ye girip çıkmış sanıklar. Oraya gidiyorlar, eğitim alıyorlar, savaşıyorlar, geri geliyorlar. Sanıkların çoğunluğunun bütün ailesi cihatist" diye konuştu.  Diyarbakır, Suruç,  Ankara faillerinin yanı sıra şu an kayıp olan çok fazla canlı bomba olduğunu vurgulayan İlke şöyle devam etti:
 
"Bunların ailelerin yaptığı ihbarlar var, Milli İstihbarat'a kadar gidiyorlar. ‘Bizim çocuklarımız kayıp, canlı bomba olmasından endişeleniyoruz, bir şey yapın’ diyorlar. Bu canlı bombacıların isimleri, resimleri var. Ülkenin çeşitli yerlerinde geziyorlar. Şimdi böylesi bir ortamda bu katliam gerçekleşiyor. Antep'ten yola çıkıyorlar Ankara'ya geliyorlar, geldikten sonra da planlarını gerçekleştiriyorlar."
 
'Sanıklar arasındaki ilişkiler bile incelenmemiş'
 
"Bu dosya sadece bir grup IŞİD'linin gerçekleştirdiği bir dosya olamaz, bu dosyaya sadece böyle bakılamaz. Çünkü bizim anlamaya çalıştığımız şey bu değil" diyen İlke, bu katliamda yanıtlanacak soruların; ‘bombacılar nereden çıkmış, kim getirmiş, nerede başlamış, nerede bitirmişler’ gibi sorulardan ibaret olmadığını belirterek, "İddianame sadece bunu söylüyor, bunu bile doğru düzgün söylemiyor. Bunda bile açığı var. Sanıklar arasındaki ilişkiler bile bir zahmet edilip incelenmemiş, değerlendirilmemiş. Telefon kayıtları takip edilmemiş, bir sürü döküman var deniliyor. Bu dökümanlar bile deşifre edilmemiş" şeklinde konuştu. 
 
Devlet yetkilisi ile IŞİD'liyi aynı sanık yapamazlarmış!
 
10 Ekim iddianamesinin son derece özensiz ve eksik bir dosya olduğunu vurgulayan İlke, esas problemin bu katliamın gerçekleşmesine neden olan, hatta ihmali aşarak kasta dönüşmüş devlet yetkilileri ve kurumluların sorumluluğu olduğunu kaydetti .Bu noktayı savcılık ve  4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne defalarca söylediklerini dile getiren İlke, "Bize, 'Bir devlet yetkilisiyle IŞID'lileri aynı sanık yapamayız, bu vicdana aykırıdır' dediler. Savcılık bunu söylemekten geri durmadı, nitekim yapmadılar. Sonuç itibarıyla da dosya da bir dolu soru ortada" dedi. 
 
'Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun'un ölümü şaibeli'
 
Sanıkların çoğunluğunun, "Biz Antep'te Genç Ensar Derneği’ne gidiyorduk, orada tanıştık, orada okumalar yaptık, orada bu abilerle tanıştık ve bu noktaya geldik" dediklerini paylaşan İlke, hala bu derneklerin açık olduğuna da dikkat çekti. 10 Ekim dosyasının  en önemli iki sanığının öldüğünü söyleyen İlke, devamında şunları ekledi: 
 
"Sanıkların kendilerini patlattıkları iddia ediliyor ve bizce son derece şaibeli bir biçimde. Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun üzerinden yürütülen ve Genç Ensar Derneği üzerinden yürütülen soruşturmalar var, halen Antep Ağır Ceza Mahkemelerinde devam ediyor. Şimdi doğal olarak biz de böyle bir ortamda şu soruyu soruyoruz. Neden önlem alınmadı, neden Antep'teki bu IŞİD hücresine dair bir müdahale yapılmadı? Yunus Durmaz ve Halil İbrahim denilen kişiler; biri Antep emiri olduğu söyleniyor. Halil İbrahim Durgun 10 Ekim'i direkt planlayan ve örgütleyen her türlü sorumluluğu üstlenen kişi. Bu kişiler Antep'te şirket sahibi, yani yer altı hayatı sürdüren insanlar değil. Emlakçı olan bir sanık var, 'Halil İbrahim de gelirdi, Yunus da gelirdi biz oturur konuşurduk’ diyor. Bu insanlar takım elbiseyle gezen çok rahat ve aleni insanlar."
 
10 Ekim'den sonra ‘oylarımız arttı’ diyen siyasal iktidar
 
Ülkenin nasıl bu hale geldiğine dair düşünüldüğünde siyasal ortamın iyi okunması gerektiğini ifade eden İlke, IŞID'lileri ‘birkaç öfkeli çocuk' diye tanımlayan siyasal iktidardan da bahsetmek gerektiğini vurguladı. İlke, "10 Ekim'den sonra ‘oylarımız arttı’ diyen dönemin Başbakan'ı Ahmet Davutoğlu'ndan da bahsetmek lazım. Nitekim siyasal atmosfer tamamen değişti ve kısa süre sonra 1 Kasım'da tekrar bir seçim gerçekleşti. 7 Haziran'daki beğenmedikleri sonuçları değiştirebilme başarısına kendilerince sahip olabildiler" dedi. 
 
'Hiç bir devlet yetkilisi 'sanık' olarak dosyaya girmedi'
 
Bu katliamın doğru araştırılması için mücadele ettiklerini dile getiren İlke, savcılıktan bu yönde hep bir direnç gördüklerini kaydetti. Kamu görevlilerin yargılanmasına yönelik yapılan suç duyurularının reddedildiğini vurgulayan İlke, “Anayasa Mahkemesi’nde kamu görevlilerin yargılanmasına ilişkin bir grup dosyamız var. Sonuç itibarıyla bize pek çok dosyada olduğu gibi kamu görevlilerini yargılamayacağız. Savcılık, 'Devletin sorumluluğu yok. Hiçbir devlet yetkilisini sanık olarak bu dosya kapsamında koymayacağız’ diyorlar. Bu konudaki direnç bizim en çok uğraştığımız şey. Bu katliamda Ankara Emniyetinin ve İçişleri Bakanlığının sorumluluğu var" diye konuştu. 
 
Polisler tedirgin olur diye istihbarat söylenmemiş!
 
Sendikaların aylar öncesinden bu eylemi yapacağını söylediklerini ve valilikten izin aldıklarını dile getiren İlke, "Emniyetle tertip komitesiyle toplantılar düzenlendi, şimdi bu istihbaratlara rağmen tertip komitesine bu bilgileri vermeyen Ankara Emniyet Müdürlüğünün her düzeydeki yetkilisi bu katliamdan sorumludur. 14 Eylül tarihli istihbaratta, mitingde birden fazla canlı bomba saldırısı olabileceği söyleniyor. Müfettiş ‘neden göndermedin’ diye soruyor, Emniyet Müdürlüğü ‘Polisler tedirgin oluyor, o yüzden’ diyor” bilgisini paylaştı. İlke, son olarak şunları kaydetti:
 
'Katliam sekteye uğramasın diye çalışılmış'
 
“Şimdi böylesi bir ihmalin ötesinde adeta katliam gelsin, örgütlensin bir sekteye uğramasın diye çalışılmış bir ortam var adeta. Bu katliama dair ‘hiçbir kamu görevlisinin sorumluluğu yok’ demek gerçekten de izah edilemez. O yüzden savcılık bu taleplerimizi, tartışmalarımızı dikkate almadı ve 36 IŞİD'liden ibaret bir dava açtı. 4. Ağır Ceza da aynen kabul etti. Biz itiraz ettik.  ‘Bu dava bu iddianameyle başlamasın; çünkü  bu dava böylesi bir iddianameyle görülecek bir dava değil’ dedik, yine reddettiler. Bütün sorumlularıyla yargılanma ancak bu dava için adalet anlamına gelecek. Bunun için uğraşacağız."
 
BİTTİ
 
(sy)