DOSYA HABER Yazdır Kaydet

Erkek-devlet şiddete soyundu, kadınlar direnişi giyindi (7)

Dosya Haber
Kasım 23 / 2016



Filiz: Kurtuluşumuz kadınların yükselen mücadelesi ile olacak


JINHA



İSTANBUL - HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu'nun tüm kadınlara 25 Kasım mesajı: "Bugüne kadar olduğumuz gibi sokaklarda olmaktan vazgeçemeyelim ve her türlü şiddete karşı mücadelemizi birbirimize kenetlenerek, çok ciddi bir dayanışmayı yükselterek verelim. Kurtuluşumuz kadınların yükselen mücadelesi ile olacak."



HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ile 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü'ne ilişkin konuştuk. Filiz'e AKP'nin kadın politikasını, Türkiye'de artarak devam eden kadın katliamlarını ve cinsel istismar ile kadınların bu politikalara karşı verdiği mücadeleyi sorduk.



*AKP iktidarının beslediği eril şiddet söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?



Bu AKP iktidarından öncede Türkiye’de genel olarak var olan bir şeydi. Ama yıllardır süren feministlerin, kadın mücadelesinin, Kürt kadın özgürlük hareketinin mücadelesi bunda geri adımlar attırarak çok önemli kazanımlar elde edilmesini sağladı. Bunlar yasal düzenlemeler olarak da zaman zaman kendisini gösterdi. Ve hakikaten aslında bütün zor zamanlarda sokağa çıkılamayan zamanlarda kadınlar her zaman sokaklarda oldu. Ve bu mücadelenin sürdürücüsü oldular. AKP iktidarında ise özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ve onun etrafındaki derin devlet aklına hem militarist hem erkek egemen bir dilin ve şiddetin giderek yükseldiğini gördük.



'Eril söylemler karşımıza şiddet olarak çıkıyor'



Son yıllarda son 5 yıl için belki daha yoğun olarak bunu söylemek mümkün; gerek kürtaj hakkıyla ilgili olsun gerek bedenimizle ilgili kaç çocuk doğurup doğurmayacağımıza, kadınla erkeğin fıtratında eşitlik olmadığına dair sözler çok yüksek mertebeden yankısını buldu. Ve buda maalesef güncel hayatımızda da erkeklerin şiddeti olarak karşımıza çıktı. Kadın cinayetlerinin yükselmesine, bir kadının metrobüste yüzüne tekme atılmasına varıncaya kadar o şiddeti hepimiz yaşar olduk. Ya da potansiyel olarak bunun muhatabı olduk. Başbakanın sözleri de 'mırıldanabilirdi' gibi şiddeti onaylayan sözler. Ya da son günlerde Türkiye’yi ayağa kaldıran çocukların istismarı ile ilgili komisyon varken ve düzenlemeler yapılırken bununla ilgili mücadelenin yükselmesi gerekirken, önlemler alınması gerekirken, Karaman’ı, Gerger’i, Adıyaman’ı örtbas etmeye çalışanlar yeni bir düzenlemeyi hemen ayaküstü getirmeye kalktılar.



*AKP'nin tecavüzcüleri aklayan yasa tasarısına ilişkin düşünceleriniz nelerdir?



Küçücük yaşta tecavüze uğrayan genç kadınların evlenmeleri halinde tecavüzcülerin cezasızlıkla sonuçlanacak hukuki prosedüründe yol açmaya çalışıyorlar. Bizler buna asla izin vermeyeceğiz. Çünkü daha öncesinde de izin vermedik. Daha öncesinde de tecavüzcüyle evlendirme gibi bir maddeyi 745 sayılı ceza kanunumuzda da vardı. Ve bunun değişmesi için cinsel şiddetle, suçlarla ilgili maddelerin değişmesi için çok yoğun mücadeleler yürütmüştük. Ve 2004-2005'teki ceza kanunu değişikliğinde evlilikte dahi daha önceden suç olmayan tecavüz bir suç biçimi olarak kanunlara girdi. Şimdi bunlardan geri adım atmamızı istiyorlar. Ve bunları çok alçakça oyunlarla yapmaya çalışıyorlar. Yine kadın mücadelesi bunların karşısında olacaktır diye düşünüyorum. Bu dediğim gibi militarist, erkek egemen aklın sonucudur. İslamı yorumlayanlarında buna uygun düşmediğini söyledikleri bir başka aklında sonucudur. Bir şeriat hukukunu giderek dayatmanın da yollarını açmaya çalışıyorlar.



*Son dönemlerde çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları gündeme geldi. Cinsel istismar vakalarının gündeme gelmesi var olan politikaların bir sonucu mu yoksa daha çok görünür olmaya mı başladı?



Hayır sadece daha görünür olmak değil. Tabiki de bir ülkede yıllar içinde bazı duyarlılık artar. İhbar etmek, haber vermek, sahip çıkmak ya da mücadele etmek konusundaki duyarlılıklar artmış olabilir. Kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarında yaşadık bunu. Ama esas olarak bu politikanın sonucudur. Bu devletin, idarenin hiçbir yerde önlemeyi hedef almamasının sonucudur. İşte Ensar gibi, Kayım-Der gibi yurtları açması, oraları denetimsiz olarak çocukların istismarına açık yerler haline gelmesi, bunun ötesinde oralarda kalanlara yapılan istismarın sonucunda idarenin hiçbir cezalanma, sorumluluk alma gibi durumunun olmaması birkaç kişiye 400-500 yıl cezalar vererek olayların üstünü örtbas etme anlayışının sonucudur.



'Kampları denetlememize izin vermediler'



Yani önleme, denetim sorunu vardır. Biz çocuk istismarını önleme komisyonunda da defalarca bunu dile getirdik. O komisyon çalışmaları yapılırken de mutlaka biz gitmeliyiz, denetlemeliyiz. İşte Nizip’e gitmeliyiz, kampları denetlemeliyiz. Çünkü bu sadece Türkiye’de yaşayan bu yurtlarda kalmak zorunda olan çocuklar için geçerli olan bir şey değil. Suriyeli çocuklar içinde geçerli olan bir şey. Ve hiçbir şekilde bu denetimlere izin vermediler. Biz oradaki sivil toplum örgütleri (kadın örgütleri, barolar, tabip odası) ile kendi yaptığımız görüşmeler sonucunda kendimiz rapor hazırladık; Nizip’le ilgili olarak. Bu da aynı şekilde önleme yükümlülüğünü yerine getirmeme hiçbir denetimin olmaması ve aslında buna göz yummanın sonucudur. Başka bir şey değil.



*Önlem alınmazsa bu Türkiye'yi nereye götürür?



Bu Türkiye’yi çok hak etmediği bir yere götürüyor. Yıllardır yaşadığımız şeyleri daha fazla tekrar eder hale geliyoruz. Darbeler bunun bir örneğidir. Kişisel olarak 12 Eylül’ü, 71’i, 90’ları, 28 Şubat’ı görmüş bir insanım. Ve maalesef bundan acı duyuyorum. Aynı şeylerin tekrarlanmasından bugün yine 15 Temmuz darbe girişimi deyip şimdi darbenin hassını yaşıyor olmamızdan Türkiye’nin hak etmediği bir yere geldiğini düşünüyorum. Tek adam diktatörlüğüne götürüyor. Biat etmeyenler cezalandırılıyor. Bunun içerisinde yazarlar, akademisyenler, öğrenciler, kadınlar, işçiler herkes var. Basın susturulmaya çalışılıyor ki JINHA’da Türkiye’nin ve dünyanın ilk kadın haber ajansı aynı şeyden nasibini aldı. Susturulmaya çalışılıyor çünkü üstü kapatılmaya çalışılıyor. Muhalif hiçbir ses çıkmasın isteniyor. Bunun sonucu da tek adam diktatörlüğüdür. Dünyanın her yerinde basın özgür değilse, düşünceler ifade edilemiyorsa, insanlar sadece basın açıklamaları nedeniyle onlarca yıllık cezalarla karşı karşıya kalabiliyorlarsa gideceğimiz yer tabi ki çok açık bir diktatörlüktür. Bununda kılıfı şuanda anayasaya uydurulmaya çalışılan güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı gibi yaklaşımlardır. Biz o tasarıda da çok açıkça görüyoruz ki rektör atayan, HSYK’nın yarısını atayan, hiçbir şekilde soruşturulması mümkün olmayacak olan 367 oy gereken soruşturma açılması için yüce divana gitmesi için 413 oy gereken bir güçlendirilmiş cumhurbaşkanının adı diktatördür.



*Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar en çok kadınları etkiliyor. Kuzey Kürdistan'da kadınların bedenlerinin teşhir edildiğini gördük yine batı kentlerinde kadınların şiddete maruz bırakıldığına şahit olduk. Tüm bu baskı ve şiddet ortamına rağmen kadınlar sokaktan ayrılmıyor. Konuyla ilgili düşünceniz nedir?



Kadınlar da LBGTİ’lerde aslında çok büyük baskılar altındalar. Ama kadınlar hiçbir zaman susmadı. En son 8 Mart’ı hatırlarsak yine sokağa çok zor çıkılan bir dönemde kadınlar sokaklardaydı. Bugün Kürt illerine baktığımız zaman belediye eş başkanları görevden alınarak, tutuklandı ve yerlerine kayyımlar atandı, vekillerimiz gözaltına alınıp tutuklandı, belediyelere bağlı kadın merkezleri kapatıldı, kadın derneklerinin kapılarına mühür vuruldu. Tüm bunlara baktığımız zaman hala çok ciddi bir çabanın ve dimdik ayakta durmanın görünür olduğunu fark ediyoruz. Ve bu herkese güç veriyor. Bizi kolay susturamayacaklar onlar bunun da farkında.



'Bu dünyayı kadınlar değiştirecek'



Kadın bedeninin sergilenmesi, savaşta kadın bedeni özellikle düşmanlaştırılan ve bir başka savaş ve silah nesnesi haline getirilen bir durumdur. Bu aslında kendi korkularını gösteriyor. Sadece kadınlardan değil bütün muhaliflerden korkuyorlar. Çünkü yaptıklarının ne kadar haksız ne kadar hukuksuz olduğunun çok iyi farkındalar. Bir gün bununla ilgili hesap vereceklerini, yargılanacaklarını da biliyorlar. Şuan yapmaya çalıştıkları şey bunu geciktirmek. Bir kartopu gibi yuvarlanırken acılar vererek daha fazla yaralar açarak gidiyorlar. Şuan yaşadığımız kötü olan bu ama bundan çıkacağız. Bu şekilde devam etmeyecek hiçbir zaman. Tıpkı Mirabel Kardeşler gibi 25 Kasım’da simge olan, tek tek hepimiz birer simgeyiz. Bu mücadelenin simgesiyiz. Ve ben dünyayı en fazla her türlü şiddete karşı dimdik ayakta duran kadınların değiştireceğine inanıyorum.



*25 Kasım Kadına Yönelik Uluslararası Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü yaklaşıyor. Tüm kadınlara mesajınız nedir?



25 Kasım’da bugüne kadar olduğumuz gibi sokaklarda olmaktan vazgeçemeyelim ve her türlü şiddete karşı mücadelemizi birbirimize kenetlenerek, çok ciddi bir dayanışmayı yükselterek verelim. Kurtuluşumuz kadınların yükselen mücadelesi ile olacak.



BİTTİ.