Behice Boran'dan Barış Anneleri'ne en büyük 'suç' barış istemek
Dosya Haber
Sibel Özalp/JINHA
İSTANBUL - "Barış" istemenin suç sayıldığı Türkiye'de 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde yine kan ve gözyaşı ile giriliyor. Halkların egemenlere karşı barışı haykırmak için sokakta olacağı bu günün Türkiye'deki tarihine öncülük eden her zaman kadınlar oldu. Behice Boran öncülüğünde Kore savaşına karşı mücadele eden Barışseverler Cemiyeti'nden, 'Çocuklarımızı siz öldüresiniz diye doğurmadık' diye haykıran Barış Anneleri Meclisi'ne kadar barış mücadelesi veren kadınların mücadelesi yazılmamış bir barış tarihi olarak duruyor.
İktidarlar eliyle başlatılan savaşların yine can yaktığı günlerden geçiyoruz. Böylesi bir süreçte Türkiye'de halklar sembol haline getirdikleri 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde sokağa çıkmaya hazılanıyor. Oysa dünya Varşova Paktı'nın dağılmasından bu yana böylesi bir günü kutlamıyor. Sadece Türkiye'de barış için bir kutlama günü var ancak ironik bir şekilde bu ülke tarihinde 'barış' demek her zaman suç sayıldı. 1 Eylül 1939 tarihinde 20. yüzyılın en kanlı savaşını başlatan Nazi orduları Polonya'ya saldırarak bir dünya savaşının başlamasına, bu süreçte milyonlarca kişinin ölümüne ve sakat kalmasına sebep olmuşlardı. 6 yıl süren savaş ardında 52 milyon ölü, milyonlarca yaralı ve sakat, yıkılmış kentler, acı ve gözyaşı bıraktı. Bu savaş insanlık tarihinin en acımasız ve en kanlı savaşı olarak değerlendirildi. Savaş bittiğinde, ilerici insanlık, kapitalizmin yol açtığı bu felaket unutulmasın diye, bu günü Dünya Barış Günü ilan etti. Daha sonra SSCB ve Varşova Paktı'nın dağılmasından sonra, Birleşmiş Milletler 21 Eylül gününü Barış Günü olarak kutlanmasına karar verdi. Türkiye'de ise tarih değişmedi ve 1 Eylül'de barış günü olarak kutlanmaya devam etti.
Kore savaşı ve Barışseverler Cemiyeti
"Barış" demenin çoğu zaman "suç" sayıldığı Türkiye'da barış mücadelesi her zaman kadınlar öncülüğünde gelişti. Demokrat Parti hükümetinin 1950 yılında iktidara gelmesinin ikinci ayında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) liderliğindeki Birleşmiş Milletler (BM) güçleriyle birlikte savaşmak üzere Kore'ye asker gönderme kararı aldı. Adnan Menderes hükümetinin Kore'ye asker göndermeyi gündeme getirdiği bu sırada kurulan Barışseverler Cemiyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) gönderdikleri dilekçeyle Adnan Menderes hükümetinin Kore'ye 4 bin 500 asker göndermesinin yasa dışı olduğunu belirtti.
'Asker gönderme kararı barışçı hareket değil'
Yıllar önce Türkiye'nin Kore savaşına asker göndermesine karşı çıkan Barışseverler Cemiyeti, Behice Boran öncülüğünde toplandı. Daha sonra Türkiye İşçi Partisi (TİP) başkanlığı yapacak sosyalist hareketin önde gelen isimlerinden Behice ve arkadaşları, Kore savaşına asker gönderilmesine karşı İstanbul'un çeşitli ilçelerinde bildiri dağıttı. Dağıttıkları bildiride "dünya barışının korunmasına tamamen aykırı olan bu kararı şiddetle protesto ederiz" diyen Cemiyet, asker gönderme kararının barışçıl bir hareket olmadığını söyledi.
'Hakim sınıflar Kürtler üzerinde baskı politikaları uyguladı'
Bu bildiri dağıtımı sonrası Behice ve arkadaşları gözaltına alındı ve yargılanarak 15 yıl hapse mahkum edildi. 1965 seçimlerinde Urfa'dan milletvekili, 1975'teki TİP dördüncü Büyük kurultayında da genel başkan seçilerek Türkiye'nin ilk kadın parti genel başkanı oldu. Bu kurultayın önemlerinden birisi de "Kürt meselesi" konusunda alınan kararlardı. "Türkiye'nin doğusunda Kürt halkı yaşamaktadır" diye başlayan ve "hakim sınıflar ile faşist iktidarların Kürtler üzerinde baskı, terör ve asimilasyon politikası uyguladıkları; sırf Kürt oldukları için onları ekonomik olarak geri bıraktırdıkları" ile devam eden bu kararlar, 12 Mart 1971 muhtırasının ardından cunta yönetimi tarafından TİP'in kapatılmasına ve Behice'nin de 15 yıl hapse mahkûm edilmesine gerekçe oldu.
'Barış anti emperyalist analizden geçmeden korunamaz'
Behice 1974 yılında ilan edilen genel aftan yararlanarak serbest kaldı. Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm ve barış mücadelesinin yılmaz savunucusu, mücadelesine kaldığı yerden devam eden Behice, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından yurtdışına çıkarak, askeri cuntaya karşı mücadelesini Brüksel'de (Belçika) sürdürdü. 10 Ekim 1987'de de Brüksel'de hayata veda etti. Savaş propagandasının yapıldığı bir dönemde kurulan cemiyete öncülük eden Behice, barışın anti emperyalist bir analizden geçmeden korunamayacağını yıllar öncesinden tespit etmiş, ve şu an günümüzde de ne denli haklı olduğunu gelinen nokta yeterince ispatlıyor.
'Barış annelerinin misyonu; Türkiye'de savaşı bitirmek'
İktidarın Barış Anneleri ve Cumartesi Anneleri'nin karşısına Şehit Anneleri'ni koyarak makbul ve makbul olmayan anneler yaratmasına rağmen, bu gün Türkiye'de barışı konuşuyor olmamızda veya barışın gelmesi için mücadele vermemizde Barış Anneleri'nin payı çok büyük. Kürt sorununun barışçıl çözümü için 1996'da bir araya gelen Barış Anneleri, 1999'da beyaz tülbentleri ve gülleriyle Ankara'da ilk ses getiren eylemlerini yürüyüşle gerçekleştirdiler. Misyonları, Türkiye'de savaşı bitirmek olan Barış Anneleri, 1996'da kurularak ulusal ve uluslararası arenada barış taleplerine meşruiyet kazandırmayı hedeflediler. 1999'da örgütledikleri Ankara ziyaretinde 40 kadın Diyarbakır'dan Ankara'ya "Geride kalanlar aşkına" ve "Anayız barıştan yanayız" sloganlarıyla gitti. Buna rağmen Ankara'da girişleri polisler tarafından engellendi. Barış Anneleri'nin, devletin gözünde bile zaman zaman kendi eylemlerinin öznesi olarak görülmediğini araştırmacı-yazar Handan Çağlayan şöyle anlatıyor:
'Barış anneleri kendi eylemlerinin öznesi olarak görülmüyor'
23 Şubat 2006 "Operasyonların durdurulması" eyleminin ardından gözaltına alınan Anneler, Türkçe bilmedikleri ve okuryazar olmadıkları için mahkeme heyeti tarafından "burada ne işin var" sorusuna maruz kalırlar ve "cahil" olarak nitelendirilirler. Burada kadınlar kendi eylemlerinin öznesi olarak görülmedikleri gibi, Kürtçe konuştukları için hareketin en önemli taleplerinden olan anadil üzerinden değersizleştirilmeye çalışılırlar. Kürt kadınları, 1999'dan önce Kürt siyasi partilerinin içinde, 1999'dan beri de Barıs Anneleri İnisiyatifi olarak barışın gelmesi, ölümlerin durması için sayısız konuda, sayısız türde eyleme imza atmışlar ve dilekçe eylemlerinden basın açıklamalarına, barıs? için canlı kalkan eylemlerinden "tülbent eylemlerine" pek çok eylemle barışı sözünü pratiğe döktü.
'Demokrasi ve barışta kadınlar öncü'
Tülbent atma, Kürtler arasında hala devam eden bir gelenektir. Erkekler arasındaki kavga ne kadar şiddetli olursa olsun, bir kadının araya girip tülbendini orta yere atmasıyla kavga kesilir. Düşman aşiretten bile olsa kadınlar öldürülmezler. Barış Anneleri, çoğu kez çeşitli operasyon bölgesinde ya da devlet kurumlarının önünde barış için "tülbent atma" eylemi gerçekleştirmiştir. Dünya Barış Günü'nün yaklaştığı önümüzdeki günlerde, 2001 yılında Diyarbakır ve Batman Kadın Platformu tarafından yapılan ortak açıklamada, "Barış ve demokrasi mücadelesinde kadınların öncülük rolünü oynayarak tüm kararlılıklarıyla mücadeleyi yükseltecekler" denildi. Barış toplantısında barışın güzel günlere duyulan özlem olduğunun altı çizilirken, "Barış; Bir daha kayıp ve faili meçhullerin yaşanmamasını istemek ve çocuk yüreğindeki uçurtmaların özgürce uçmasını sağlamaktır" ifadelerine yer verildi.
'Barış guruplarının gelişleri çok özel'
Şırnak'ın Silopi ilçesinde, 2009 senesinde Kandil'den ve Maxmur mülteci kampından gelen "barış grupları"nı karşılayan kitle içerisinde yer alan Barış İçin Kadın Girişimi'nden Nimet Tanrıkulu, "Bu insanları hapse atmamak gerek. Bir kayıt işleminden sonra serbest bırakılmaları, iki halk arasında güven yaratacaktır. Konuşmalarına olanak sağlanmalı. Zaten cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanına mektuplarıyla geliyorlar. 'Teslim oldular' diye bakmamak, gelişlerini ve sözlerini dikkate almak gerek" diyor. Nimet barış gruplarının gelişiyle ilgili olarak, Kandil'den sekiz PKK militanı ve Birleşmiş Milletler' in Maxmur'daki mülteci kampından 25 kişinin gelişinin çok özel olduğunu, durumun 1999'da gelip de 15-22,5 yıl hapis cezalarıyla karşılaşan ilk barış gruplarının yaşadıklarını yaşamayacaklarını umduğunu dile getirdi.
'Berçelan'da barış talebimizi büyütmek istiyoruz'
Yine Kürt sorununun demokratik çözümü için 2009 senesinde harekete geçen kadınların oluşturdukları Barış İçin Sen de Sözünü Söyle Platformu Ankara ve Diyarbakır sonrasında üçüncü buluşmalarını Hakkari'nin Berçelan yaylasında bir araya gelerek gerçekleştirdi. 2009 Ağustos'unun 8'ini 9'a bağlayan gece barış nöbeti tutan kadınlardan Zeynep Özdal, "Berçelan yıllardır savaşın sürdüğü sınır noktası. Biz de barış için sesimizi savaşın yaşandığı bölgeden duyurmaya çalışacağız" dedi. Kadınların başlattıkları hareketin yaşanan savaşın şiddetine karşı umudu büyütmeyi arzuladığını ifade eden Zeynep, "Duygularımızı paylaşmak, yıllardır yaşadığımız savaşa ve şiddete dair tanıklıklarımızı anlatmak, barış için neler yapabileceğimizi birlikte konuşmak, dayanışarak, birbirimizi anlayarak savaşın yaralarını sarmak, barış talebimizi büyütmek istiyoruz" sözlerine yer verdi.
'Savaşın değil, barışın sesiyiz'
Barış taleplerini dile getirmekten ve barış mücadelesi vermekten vazgeçmeyen kadınlar her yıl olduğu gibi 2010'da da barışın gelmesi için girişimlerini gerçekleştirdiler. Sosyalist Kadın Meclisleri, binlerce kadının çatışmaların durması dileklerine yer verdiği barış kartlarını Diyarbakır'a ulaştırdı. 2010 senesinin 1Eylül Dünya Barış Günü'nde Diyarbakır'da Kürt kadınlarıyla bir arada olan SKM'li kadınlar, "Savaşın değil barışın sesiyiz" dedi. SKM MYK üyesi Bilge Tahaç, "Irkçılıkla gözleri kör edilenlere sesleniyoruz: 1 Eylül Barış Günü öncesi biz savaş istemeyen kadınlar olarak kapı kapı dolaşıp, tüm emekçi kadınların barış taleplerini toplayıp isyanın ve barışın adresi olan Diyarbakır'a gönderiyoruz" şeklinde konuştu. Diyarbakır'a gönderilen barış kartlarından bazıları ise şöyle; "Anaların ağlamadığı, çocukların ölmediği, ırkını ve dilini özgürce söyleyeceği günler umuduyla...Bu kirli savaşı bizim çığlıklarımız durduracak."
'Barış için hangi söz eksik bırakıldı ki barış gelmiyor'
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları ve Hakkari'de yedi askerin hayatını kaybetmesinin ardından yükselen savaş yanlısı söylemin içerisinde, kadınlar 2011'de de "barışın sesini nasıl yükseltebiliriz" çalışmalarına devam etti. İnsanların her gün kaygı, her gün endişe içinde yaşadığını söyleyen Kardelen Kadın Evi'nden Mukaddes Alataş, "Barış için hangi söz eksik bırakıldı ki barış gelmiyor? Eğer bir söz eksik kalmışsa tüm barış sözleri söylenmemişse, bu sözü hep birlikte bulalım barış gelsin. İnsan hayatı çok değerlidir. Ona değersiz bir şeymiş gibi davranamayız. Kimin işine yarar ki savaş? Kadınlar bu savaşta çok acı çekti, canımız yanıyor. En çok bizim barışa ihtiyacımız var" dedi.
'Savaş politikalarının kadın bedeni üzerindeki pervasız tutumu(!)'
Geçmiş yıllardan günümüze barış adına yapılan tüm çalışmalar sonucu şimdiye gelindiğinde ise, Geçici Hükümet olan AKP'nin savaş politikasına tepki gösteren Kongreya Jinên Azad (KJA- Özgür Kadın Kongresi) kadınları demokratik çözüm ve barışı geliştirmeye çağırmaya devam ediyor. Zorba ve sömürgeci erkek aklının savaş dönemlerinde ilk kadını ve kadın bedenini hedeflediğini belirten KJA, bu süreçte ise kadın bedenine yapılan ilk saldırı ve vahşetin fotoğrafının 10 Ağustos gününde Muş'un Varto ilçesinde Kevser Eltürk (Ekin Wan) şahsında gerçekleştirdiğini söyledi. KJA, devamında gelen halkın öz yönetimleri sahiplenmesiyle seçilmişlerin, özellikle kadın eş başkanların tutuklanmasının 'ince arama' adı altında çıplak aramaya maruz bırakılmasının savaş politikasının kadın bedeni üzerindeki pervasız tutumlarından yalnızca biri olduğunu ifade etti.
'Anayız barıştan yanayız'
Son olarak Kürt halkına yönelik başlatılan savaş kararı ardından artan saldırılara ve siyasi soykırım operasyonlarına tepkiler çığ gibi büyürken, savaşlarda en çok acıyı çeken anneler savaş kararına öfkeli. 1999 senesinde örgütledikleri Ankara ziyaretiyle Diyarbakır'dan Ankara'ya gidecek olan anneler 1 Eylül'de de tüm anneleri meclis önünde oturmaya çağırıyor. Barışın gelmesi ve ölümlerin durması için sayısız konuda ve türde eyleme imza atan anneler 99'da Ankara'ya polis tarafından engellenen girişlerine rağmen, bir kez daha 'Anayız barıştan yanayız' diyecekler ve bu eylemle de barış sözünü pratiğe dökecekler.
'Barış uğruna mücadele edenler barışın elçileridirler'
Böyle bir savaş ve çatışma ortamında, halkların en çok barışa ihtiyacı olan zamanda, Kürtlerin barış taleplerini dile getirip barış için mücadele etmeleri, Kürt sorununa çözüm isteklerinin samimi olduğunu gösteriyor. Halkların savaşta ısrarcı olmadığını görebiliyoruz. Halklar değil, iktidarlar, egemenler savaşta ısrarlı, bu nettir. Geçmişten bu güne gelen barış grupları, barış uğruna bedel ödeyenler ve mücadele etmeye devam edenler şahsında bu insanların barış elçileri olduğunu duymayan kalmaması gerekirken kulaklar hala kapalı. Barış taleplerini kadınlar olarak iyi değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz. Çözüme bu kadar yaklaşan bir süreç varken yeniden savaşa dur demek kadınlar öncülüğünde mücadele etmek gerekir. Dünya Barış Günü'nde basit olan barış taleplerini zor savaş koşulları altında yaşayan, acıları hissetmezmiş gibi barışa yürüyen kadınlar olarak bölgenin savaş ortamından arındırılıp barış mücadelesinin verilmesi gerektiği inancındayız.
(dc/fk)