DOSYA HABER Yazdır Kaydet

Tarih sahnesinde Kürt kadınlarının direnen yüzü...

Dosya Haber
Aralık 26 / 2015


 
JINHA 
 
HABER MERKEZİ - Kürt kadınları tarih sahnesinde büyük zaferler ve kahramanlıklar elde etti. Kürt kadın direnişinin önemli sembol isimlerinden Deyfe Xatun, Kürt Amazonu Kara Fatma, ilk diplomat Adile Hanım, adına şiirler yazılan Hanzat Hanım, İran Şahı'na karşı orduya öncülük eden kadın Lider Qedem Xer ve Fatma, Perihan, Şemse, Nehrili, Meryem, Fasla ve daha niceleri… Kürt kadınları geçmişte olduğu gibi, bugün de toplumsal özgürlüğün sağlanması için ciddi bir emek ve çabası var. 
 
Her ne kadar tarih onları yazmasa da kendi dönemlerinde büyük zafer ve kahramanlıklar elde eden Kürt kadınları, sosyal yaşamdan siyasal yaşama, kültür sanattan yaşamın birçok alanına kadar önemli başarılara imza attı. Direnişin sembolü Deyfe Xatun, Kürt Amazonu Kara Fatma, ilk diplomat Adile Hanım, adına şiirler yazılan Hanzat Hanım, İran Şahı'na karşı orduya öncülük eden kadın Lider Qedem Xer ve Fatma, Perihan, Şemse, Nehrili, Meryem, Fasla ve daha niceleri. Kürt kadınları nasıl ki tarihte büyük direnişler göstermişse bugün de Arîn Mirxanlar, Zilanlar, Sakineler, Rewşenler şahsında bunu çok net görebiliyoruz. 
 
Kürdistan Kadın Birliği'nin kurucusu: Mina Qazi
 
Değerli şahsiyetlerimizden biri Kürt siyaset tarihinde önemli yeri olan Mina Qazi'dır. 1908 yılında Doğu Kürdistan'da dünyaya gelmiştir. Mahabad Kürt Cumhuriyeti kurucuları arasında yer alan Mina, Qazi Muhammed'in eşidir. Kadı Muhammed, kadınların da gücünün ve haklarının olduğuna inanıyordu. Ve onlara yönelik çalışmaların olması gerektiğini savunarak, eşi Mina'ya sonuna kadar destek vermiştir. Mina, Kürt kadın mücadelesinde bir ilki gerçekleştirerek, 1945 yılında Kürdistan Kadın Birliği'ni kurmuş ve başkanlığını yapmıştır. Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nde önemli görevleri omuzlamıştır. Kadınların da Cumhuriyet içerisinde aktifliklerini artırmak için elinden geleni yapıyordu. İran Şahı, Cumhuriyeti yıkıp Kadı Muhammed'in idamına karar verdiğinde, Kadı Muhammed, eşi Mina'nın ağladığını görünce kendisine "Niye ağlıyorsun! Kürt kadınına ağlamak yakışmaz" diyerek kendisine güç verir. O da Cumhuriyetin yıkılmasından sonra siyaset alanında mücadelesine devam eder. Defalarca tutuklanır. Ağır işkencelerden geçirilir ve taviz vermeden büyük bir kararlılıkla mücadele etmeye devam eder. Mina Qazi, eşi Kadı Muhammed gibi konuşmalarında sürekli Kürtlerin birliğine vurgu yapmıştır. 1998 yılında Mahabad kentinde vefat etmiştir.
 
Bedirhanlıların sürgün kızı: Nesrin Bedirxan
 
Kürt ulusal mücadelesine önemli katkılar sunan, ortaya koymuş oldukları yaşantılarla halkın değerlerinin ayakta kalmasını sağlayan Bedirxani ailesinden olan Nesrin Bedirxan, eğitimli, aristokrat bir kişiliğe sahipti. Osman Paşa'nın eşi olan Nesrin Bedirxan, ailenin diğer tüm fertleriyle aynı kaderi, yani sürgünü paylaştı ve İstanbul'a göçtü. Nesrin Bedirxan, sürgün hayatı boyunca, ölene kadar Kürtçe'den başka dil kullanmamıştı. Musa Anter, onun bu kararlılığına temel oluşturan bu duyguyu yine Kürtçe şu sözlerle ifadelendirdiğini aktarmıştı: "Oğlum, ben güya paşa kızı ve paşa kaynanasıyım ama bir Kürt hamal gördüğümde öyle seviniyorum ki, bu paşaları ona değişmem."
 
Milli özgürlüğün destansı İsmi: Zarife
 
Koçgiri aşiretinin reisi Alişer'in eşi olan Zarife, bunlardan sadece biridir. Zarife, cesur, akıllı, yiğit bir kadındı. Keskin bir nişancı olan Zarife, tam bir silahşördü. Her zaman tabancasını beraberinde taşırdı. Her yıl Dersim'e gider, milli amaçlar hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hâkim gibi hallederdi. Zarife, eşi Alişer'e daima Kürtçe arkadaş anlamına gelen "Heval" sözüyle hitap ederdi. Eşinin vermiş olduğu Kürt milli özgürlük mücadelesine bizzat kendisi de katılmıştır. Sürekli olarak silahıyla ona eşlik etmiş, yanında bulunarak onu gayretlendirmiş, mücadele isteğini güçlendirmiş, kendisini yüreklendirmiştir. Zarife, Kürt kadınları arasında da milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuştur. Son anlarında dahi bu uğurda eşinin yanında ölüme beraber gitmişlerdir. Zarife, sahip olduğu bilinç ve ortaya koyduğu pratiklerle birçok kişinin ilgisini çekmiştir. Öyle ki kendisine yönelik övgüler dillere dolanmıştır.
 
'Kürt Kadınları Teali Cemiyeti'nin kurulması
 
Diğer bir siyasetçimiz de hayatı hakkında pek de bilgi bulamadığımız Ahmet El-Kürdi'nin kızı Fatma'dır. İyi bir siyasetçi ve zeki bir insandır. Kürt kadınları, ulusal değerlerine sahip çıkmak için bir araya gelip cemiyetler kurarak bazı çalışmalar yürütmüşlerdir. Buna bir örnek de, Kürt aydınlanmasının doğal bir sonucu olarak, modern anlamda ortaya çıkan "Kürt Kadınları Teali Cemiyeti"dir. 1919'da İstanbul'da kurulmuştur. Cemiyetin Nizamnamesi'nde kuruluş amacı şöyle vurgulanmıştır: "Kürt kadınlığının çağdaş anlayışla yükseltilip geliştirilmesini sağlamak, aile yaşamında köklü sosyal reformlar gerçekleştirmek, göç ettirme ve kitle halinde öldürmeler dolayısıyla sefalet içine düşen Kürt öksüz ve dullarına iş bulmak ve nakdi yardımda bulunmak suretiyle onları sefaletten kurtarmak."
 
Kürdistan Bayrağı'nı ilk dalgalandıran kadın: Rewşen Bedirxan
 
Rewşen Bedirxan, Bedirxani ailesinden, Salih Bedirxan Bey'in kızıdır. Bu ailenin bir ferdi olması bile yaşamının gidişatını belirlemiştir. Ömrünün birçok evresini sürgünlerde geçirmiştir. Rewşen Bedirxan, 1909 yılının Temmuz ayında, Osmanlı Padişahı Sultan Reşat'ın yönetimi resmi olarak ele geçirdiği gün, sürgün hayatı yaşadıkları Kayseri'de dünyaya gelir. Rewşen Bedirxan, eğitimine Şam'da başlar. Öğretmenlik okulunu bitirerek, 1925 yılında Arapça öğretmenliğine başlar. Birkaç yıl içerisinde Türkçe, Fransızca, İngilizce öğrenir. Ürdün ve Suriye'nin birleştiği sıralarda bu dillerin öğretmenliğini yapar. 1928 yılından 1964 yılına kadar eğitim verdiği okulda okul müdürü olarak görev yapar. 1971 yılında Mustafa Barzani'nin daveti ve isteği üzerine Güney Kürdistan'a gider. Rewşen Bedirxan, ana dili dışında Arapça, İngilizce, Fransızca, Türkçe, Almanca dillerini rahatlıkla konuşabilirdi. 1934 yılında Kadınlar Birliği'ne üye olur. 1944 yılında Suriye kadınları adına Mısır'da, Dünya Kadınlar Kongresi'ne katılır. 1957'de Yunanistan'a Kolonyalizm karşıtı kongreye Kürtlerden altı delege istenmişken Rewşen Bedirxan, altı delegeyi temsilen tek başına gider ve kongreye Kürdistan bayrağıyla katılır. Mişel Ehlek, Rewşen Bedirxan'ın katılmaması için elinden geleni yapsa da o, tüm engellere rağmen katılır ve bu kongrede Kürdistan bayrağını açar. Böylece ilk defa uluslararası bir toplantıda Kürdistan bayrağı açılmış olur.
 
Rewşen Bedirxan'dan Kürt kadınlarına: Cehalete karşı savaş
 
Rewşen Bedirxan, eşi Mir Celadet Bedirxan'ın yapmış olduğu çalışmalarda onun arkasında olmuştur. O da Hawar Dergisi'nin yazarlarından olup aynı zamanda Hawar Dergisi'nin redaktörlüğünü yapmıştır. Rewşen Bedirxan, Dr. Nuri Dersim'i, Hasan Hişyar, Haydar Haydar ve Osman Efendi 1956'da Halep'te "Kürt Bilim Ve Yardımlaşma" derneğini kurarlar. Rewşen Bedirxan, 1971 de ise "Kora Zanyariya Kurd" adında bir derneğe üye olur. Kora Zanyariya Kurd'un isteği üzerine İstanbul'a gider. Amacı orada var olan Kürtlerle ilgili yazı ve kitapların Türk arşivlerinden alınarak Kora bünyesinde toplanmasıydı. Bu görevini ise başarıyla tamamlamıştır. Rewşen Bedirxan'ın, birçok yazısı eseri bulunmaktadır. Bu eserlerinde Kürt kadınının cehalete karşı savaş vermesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu yazılardan biri "Jin û Bextiyariya Malê" adlı yazısıdır. Rewşen Bedirxan 01 Haziran 1992 tarihinde Banyas'ta vefat eder.
 
Ağrı Ayaklanması'yla adını tarihe yazan Gülnaz ve Besê
 
Kürt kadınını yiğitlik ve kahramanlığını ortaya koyan kadınlardan biri de 1927 yılında başlayan Ağrı Ayaklanması'nda ayaklanmaya katılan Gülnaz'dır. Gülnaz, ayaklanmaya katılmış olan İzzet Bey'in kız kardeşidir. Ayaklanmadan sonra tutuklanarak Muş Cezaevi'ne konulmuştur. O cezaevindeyken kardeşi İzzet Bey ve oğlu Sıddık Bey bir çatışmada öldürülüp, başları kesilerek Muş'a gönderilir. Fakat teşhis edilmek istenen kafalardan hangisinin Sıddık, hangisinin İzzet Bey'e ait olduğunu kimse bilmiyordu. Bunun için cezaevinde olan Gülnaz çağrılır. Nuri Dersimi, Gülnaz'ın kesik baslarla karşılaşmasını şöyle anlatır: "İlk önce İzzet Bey'in kesik başı önünde eğildi ve kardeşinin kahramanlıklarını yüksek bir sesle saydı. Ondan sonra oğlu Sıddık Bey'in kesik başına elini uzattı, gözlerini okşadı ve yüksek sesle, 'Bu benim tosunumdur, buna ben bugün için süt verdim. Eğer Kürdistan davası uğruna bu suretle ölümünü görmeseydim, sütümü kendisine haram ederdim' dedi.
Alan aşiretinden olan Besê, Seyit Rıza'nın eşidir. Ayaklanmada savaşçı olarak yerini alan Besê, bir çatışma sırasında ele geçmemek için uçurumdan kendisini atarak yaşamına son vermiştir.
 
Hafsa, Kürt halkının özgürlük davasını dünya kamuoyuna taşıdı
 
Kürtlerin haklarını savunup milli özgürlük mücadelesine katkı sunmak isteyen bir diğer Kürt kadını da Hafsa'dır. Sadece toplumsal olaylara yönelmemiş, bununla birlikte dünya milletler meclisine göndermiş olduğu bir mektupla Kürt halkının özgürlük davasını dünya kamuoyuna taşımıştır. Kadınlar için konağını okuma merkezi, akşam okulu haline getirerek, Kürt kadınlarının eğitim seviyesinin yükselmesi için çaba ortaya koymuştur.
 
Darağacına götürülen ilk kadın: Leyla Qasım
 
Adıyla zamanının destanlarına konu olan, özgürleşme mücadelesinde önemli yeri olan ve kendisiyle birlikte halkını da özgürleştirmek için birçok fedakârlıkta bulunan Kürt kadın şahsiyetlerinden biri de Leyla Qasım'dır. Kürt kadının özgürlük sembolü, cesaretin ve kahramanlığın adı Leyla Qasım, darağacına götürülen ilk Kürt kadınıdır. 1952 yılında Kerkük'te doğar. Ailesiyle birlikte Bağdat'a göç eder ve orada yaşar. Eğitim Bilimleri Fakültesi'ni okur. O sırada Kürt Öğrenci Birliği'ne katılır. Bunun yanı sıra Irak Kürt Demokrat Partisi'nin yürütmüş olduğu ulusal mücadelede yerini alır. 13 Mayıs 1974'te darağacına götürülürken şu sözleri ortaya koyar: "Ben, halkımla ve mensubu olmakla şeref duyduğum partimin mücadelesiyle gurur duyuyorum. Tek isteğim, bana verilen görevi başaramadığım için Allah'ın beni affetmesidir. Ben ölüme hazırım. Bir cellâttan merhamet ve af dilemem." Şahadetinden sonra, başta Güney Kürdistan'da olmak üzere Kürdistan'ın dört parçasında efsaneleşmiştir. O dönemde doğan birçok kız çocuğuna "Leyla" ismi verilmiştir.
 
Direnişin sembolü: Deyfe Xatun
 
Hicri 1219'da Moğollar, Cengiz Han başkanlığında Buhara ve Semerkant'a kanlı bir şekilde saldırırlar. Görülmeyen, duyulmayan katliamlar düzenlerler. Müslüman şehirleri, camileri, okulları talan ederler. Kitapları, âlimleriyle birlikte yakalarlar. Vahşice bir talan görülür. Bunun karşısında birçok yönetici korkarken, Deyfe, böyle bir süreçte onlardan korkmamış, baş eğmemiştir. 1226 yılında Cengiz Han ölür. Ama 4 yıl sonra Saruhan, Kişlohan ve Berdihan ve Xuwarizma saldırılar düzenlenir. Selçuklulara sıra gelir. Fırat kıyılarına kadar yaklaşırlar. Cihber Kalesi'ne saldırarak halkı korkuturlar. Deyfe, ordusunun bir kısmı Cihber Kalesi'ni, bir kısmı Şirez ve Harim kalelerini savunmaya gider. Bu savunma sonucu Moğollar, Halebe yönelirler. Deyfe, bu saldırılar karşısında halkına birlik olup kendilerini korumalarını ister. Bir araya gelen halk, kalede savunma yapar. Moğollar, defalarca Halebe, Eyyübi Hanedanlığı'na saldırırlar. Her defasında Deyfe, askerleriyle büyük bir direniş ortaya koyar ve Moğollarıpüskürtür.
 
Sühabuttin'in darbe planı
 
Sühabuttin Eyyübi, Deyfe'yi çekemez ve yönetime kendisi geçmek ister. Ama buna tek başına cesaret edemediği için Şam Padişahı Elmelik Eleşrefe gider ancak talebi reddedilir. Deyfe, bunu duyunca ihanet etmek isteyen adamın karşısına askerlerini çıkarır ve bütün malını elinden alır. Onu ve yandaşlarını Halep Kalesi'nde hapseder. Moğol saldırılarından sonra tarih sahnesine tekrar Haçlılar çıkar. Moğolları aratmayacak baskıları halka, uygulamaya başlarlar. Deyfe, Haçlılarla da savaşır. Askerleriyle büyük bir direniş ortaya koyar. Yönetim alanında büyük zaferler, kahramanlıklar ortaya koyan Deyfe, medrese alanında da birçok çalışma ortaya koymuştur. Halep'te Firdevs Medresesi'ni yaptırır. 1236 senesinde burayı tekke ve türbe yapar. Çok sayıda Kuran okuyanların, sofilerin ve fakihlerin burada barınmasını sağlar. Deyfe, Hicri Takvimi'ne göre 1242 yılında 59 yaşında, hastalığından kaynaklı vefat eder.
 
Kürt Amazonu: Kara Fatma
 
Kara Fatma (Fata Reş) önde gelen Kürt kadınları arasında en tanınanlarından biri olup, cesaretiyle, yiğitliğiyle, otoritesiyle ve duruşu ile birçok dergi ve gazeteye konu olmuş, herkes tarafından övgüyle methedilmiştir. Kürt kadın tarihinde önemli bir yer tutan Fata Reş, Toroslarda bulunan Revandiz'de yaşayan Maraşlı aşiret reisi olup, l9. Yüzyıl ortalarında Kırım Savaşı dolayısıyla 300 süvarinin başında İstanbul'a gidip Sarayla görüşmeler yapmış ve Ruslara karşısavaşmaya hazır olduklarını belirtmiştir. Ortaya koyduğu cesareti ve kahramanlığından dolayı 1853-1856 yılları arasında katıldığı Osmanlı - Rus savaşlarından dolayı "Kürd Mücahidi" olarak bilinmesine rağmen İttihat ve Terakki yönetimiyle birlikte bir Türk kadın kahramanı olarak sunulmaya çalışılmıştır. Hatta 1956 yılında hayatı da filme çekilen Kara Fatma'nın Türk milli mücadelesinin önemli bir yüzü olduğu savunulmuştur. Oysa onun bir Kürt kadını olduğu aşikâr olup, dönemin Avrupa gazetelerinde dahi"Kürt Prensesi", "Kürdistanlı Kara Fatma" ve "Kürt Amazonu" olarak tanıtılarak dünya kamuoyunda başarısı konuşulmuştur. 1800'lü yılların sonunda vefat etmiştir.
 
İlk diplomat ve ödül alan en iyi yönetici: Adile Hanım
 
Adile Hanım, Erdelan doğumlu olup orda büyümüştür. Memur olan babasının Tahran'a atanmasıyla yaşamını orda devam ettirir. H.1313 (M.1859) yılında Kaf Aşireti'nin reisi Muhammed Paşa'nın oğlu Osman Bey ile evlenerek Halepçe'ye yerleşir. Çok zeki olan Adile Hanım, kayınpederinin ve eşinin yönetimde oldukları süreçte dahi aşiretin idaresinde büyük rol oynamıştır. 1909 yılında eşinin vefatından dolayı, aşiretin yönetimine kendisi geçmiştir. Birçok defa meclislere katılmıştır. Yabancı diplomatlarla görüşmeler yapmış, gazetelere mülakatlar vermiştir. Her yerde medeni cesaretiyle ön plana çıkmıştır. Adile Hanım, Halepçe'yi tek başına 15 yıl boyunca yönetmiştir. Yönetimde olduğu sıralarda Halepçe'de yaşam koşulları düzelmiş, kültürel seviyesinde ilerlemeler kat edilmiş, ekonomide ilerlemeler yaşanmıştır. İngiliz yönetimi döneminde aşiret idaresini en iyişekilde yerine getirdiği için, İngiliz yönetimi tarafından kendisine madalya verilerek, takdir edilmiştir. Adile Hanım, 1924 yılında 65 yaşında vefat etmiştir ve kabri Halepçe yakınlarında Ebu Ubeyde mezarlığındadır.
 
Erkeğin öncü olarak görüldüğü Ezîdîler'de kadın yönetimi
 
Mayan Xatun, Ezîdî inancına mensup olan bir kadındır. Ezîdî inancına göre, konum itibariyle erkek öncüdür. Ve daha yüksek bir kişiliğe sahipken zamanında Mayan Hatun Ezîdîlere rehberlik, hatta mirlik yapmıştır. Mayan Hatun 1874'te doğmuştur. Babası Mir Evdi Bey'dir. 15 yaşanda Mir Ali Bey'le evlenmiştir. Eşi Evdi, bilinmeyen bir sebepten dolayı öldürülür. Oğlu Sait Bey henüz çok küçük olduğu için yönetime geçemez. Mayan Hatun'un kardeşi yönetime geçmek ister. Ama Mayan Hatun buna izin vermeyip oğlunun vekâletini alır ve o büyüyene kadar yönetimi üstlenir. Sait Bey eğitimini Beyrut'ta Tıp Fakültesi'nde bitirir. Mayan Hanım, Sait Bey'i kardeşinin kızıyla 1933'te evlendirir. Yönetimi Sait Bey'e bırakır. Sait Bey bir süre yönetimde kaldıktan sonra eşi Vansa Hanım'ın kardeşi olan Yezidxan'la aralarında anlaşmazsızlıklar çıkar. Sait Bey, Yezidxan'ın öldürülmesi kararınıverir. Kardeşinin öldürülmesinden dolayı Vansa Hanım, Sait Bey'i yaralar ve kaçarak Halep'te bulunan bir Ezîdî aşiretine katılır. Bir süre sonra Sait Bey 1944'te vefat eder. Yönetime yeni bir mirin atanması gerekir. Sait Bey'in Tahsin adında bir çocuğu vardır. Ama o da çok küçük olduğu için Tahsin Bey'in de vekâletini alarak tekrar yönetime geçer. Mayan Hanım hem bölgenin hem de bazı Ezîdî aşiretlerinin yönetimini üstlenir. Mayan Hanım 31 Haziran 1957'de 83 yaşında vefat eder.
 
Adına şiirler yazılan Hanzat Hanım
 
Hanzat Hanım, Soran Emirliği'nin Mirlerinden olan Mir Süleyman bin Şekeli Bey'in eşi Hanzat Hanım, Hicri Takvimi'ne göre 12. yüzyılda yaşamıştır. Hanzade Sultan olarak da bilinir. Mir Süleyman, Soran Emirliği'nin merkezini Divinkala'dan Harir'e taşır. Babanların saldırılarından korunmak için Harir'e taşımasıyla birlikte rivayetlere göre Bağdat yönetimiyle idari nedenlerden kaynaklı ihtilafa düşer. Bunu gidermek için Bağdat'a gider ve orada tutuklanır. Durumu öğrenen Hanzat Hanım, emirliğin işlerini üstlenerek en iyi şekilde idare etmeye çalışır. Soran ve Harir çevresini yönetir. Emirliği sırasında birçok cami ve kaleler inşa eder. Emniyet ve asayişi en iyi şekilde sağlar. Hanzat Hanım için çok sayıdaşiir yazılmıştır. Leşkeri Kasidesi onun için yazılmış ve bu günlere kadar gelmiştir. Bir diğer örnek ise, zamanında tüm gayretini iyilik ve hayır yönünde harcayan değerli şahsiyetlerden Sittu Şam yer alır. Asıl adı Zümrüt Hatun'dur. Lakabı ise İsmetuddin'dir. Daha sonra halk arasında Sittu Şam olarak anılır. Saltanatı elinde bulundurmasıyla beraber halkına büyük hizmetleri olan Sittu Şam'ın tarihi kaynaklarda kurduğu iki medreseden de bahsedilir.
 
İran Şahı'na karşı orduya öncülük eden kadın Lider: Qedem Xer
 
Devlet yönetimde bulunan bir diğer şahsiyette Qedem Xêr Hanım'dır. Kürdistan'ın doğusunda bulunan Loristan'da kardeşinin yerini alır ve İran Şahı'na karşı yürütülen özgürlük mücadelesinde orduya önderlik eder. İlk etapta büyük bir direnişortaya koyup başarı elde eder. Ama sonra İran Şahı Ömer Şikak'ın da yardımınıalarak Qedem Xêr'e, saldırır. Qedem Xêr, uzun süre mücadele etse de bu güce karşı koyamaz ve esir düşer. Üç yıl zindanda kalır. Zindanda olduğu sırada hastalanır ve vefat eder. Becerikli, zeki ve iyi bir politikacı olan Gaziye Hatun, eşinin vefatında sonra oğlunun vesayetini alarak, devleti çok iyi bir şekilde yönetmiştir. Şah Hatun, Bitlis hükümdarı Emir Şemseddin'in vefatından sonra oğlu İbrahim'in de henüz küçük yaşta olması nedeniyle hükümdarlığın başına geçer. Uzun süre hükümdarlığını sürdürür. Safiye (Deyfiye) Hatun, Halep aşiretine mensup olan Safiye Hatun, dedesi el-Melik Aziz Muhammed'in ölümünden sonra Halep hükümdarlığına geçmiş ve altı ay boyunca ülkeyi idare etmiştir.
 
Fatma, Perihan, Şemse, Nehrili, Meryem, Fasla ve daha niceleri…
 
Fatma Han, Revanduz yakınlarında yaşamıştır. Eşinin ölümünden sonra 8 köyden oluşan bir grubu yönetmiştir. Hükümetle ilgili tüm işleri Fatma Han halleder ve parlamento seçimlerinde, köy halkı onu kendileri için oy vermek üzere vekil olarak görevlendirirler. Pişder bölgesinde halkın anısına hâla büyük sevgi beslediği ünlü iki Kürt yönetici kadın yaşamıştır. Bunlar, eşlerinin vefat etmesiyle aşiretin yönetimini üstlenmişlerdir. Bu değerli şahsiyetler Kafuruşi aşiretinden Fizhdarlı Mama Pura Halime ve Şivan aşiretinden Qaha Nerkiz'dir. Ayrıca bu kadınlar, yıllarca Osmanlı egemenliğine karşı mücadele etmişlerdir. Osmanlı'ya karşı savaşan kadınlar arasında Milan aşiret lideri Mama Perşeng de bulunmaktadır. Kürt aşiretlerinde reislik yapmış olan ama hayatları hakkında pek fazla bilgi bulunmayıp sadece isimlerini ifade edebileceğimiz yönetici Kürt kadınları da bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçı şunlardır: Perihan Hanım, Şemse Hanım, Nehrili Meryem Hanım ve Fasla Hanım…
 
(mg/fk)