DOSYA HABER Yazdır Kaydet

Üç yaşam, üç kültür, üç kuşak; 'Sê Jinên Azad' (3)

Dosya Haber
Ocak 04 / 2016


 
Aysel Doğan: Sakine direndi bizde direneceğiz
 
Duygu Erol/ JINHA
 
ELAZIĞ - Sakine Cansız ile beraber 38 Dersim Katliamı'nın hikayeleri ile büyüyen Aysel Doğan anlatıyor: "Sakine sokağa sığmıyordu; büyüdükçe Dersim'e de sığmadı ve büyüdükçe Kürdistan'a da sığmadı. Böyleydi Sakine, hep büyüyendi galiba… Evet çoğalandı." 
 
Çocukluklarından cezaevi sürecine kadar beraber olan ve tekrar Avrupa'da yolları birleşen Sakine Cansız ve Aysel Doğan son görüşmelerinde Dersim Dağları'nda buluşmak üzere vedalaşırlar. 1953 Dersim doğumlu olan Aysel Doğan, 1999 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine 2. Barış Grubu üyesi olarak Avrupa'dan Türkiye'ye gelmişti. Türkiye'ye adım atar atmaz heyet üyeleriyle birlikte tutuklanan Aysel, en son geçtiğimiz yıl yakalandığı rahim kanseri nedeniyle tahliye edilmişti. Aysel Doğan ile çocukluğundan bu yana tanıdığı Sakine'yi konuştuk. 
 
*Sakine ile çocukluktan tanışıyorsunuz o günleri bize anlatabilir misiniz? Sakine ile nasıl bir çocukluk yaşadınız?
 
Aynı sokakta, aynı oyunları oynayarak beraber büyüdük. Gündüzleri başka oyunlar geceleri ise başka oyunlar oynardık. Gece karanlıkta Sakine birden bire 'Susun Munzur'un sesi geliyor' derdi. Munzur'un sesi bir korkuydu bizim için. Çünkü oraya atılan çocuklar vardı, oraya atlayan kadınlar vardı. Ve Munzur'un sesi aslında o çocukları, o bebekleri ve kendisini kayalıklardan Munzur'a atan kadınların çığlıklarıydı. Bazen korkutuluyorduk ta onunla. Sakine de bizi onunla korkutuyor muydu yoksa bizim dinlememizi mi istiyordu bilmiyorum. Sakine sokağa sığmıyordu; büyüdükçe Dersim'e de sığmadı ve büyüdükçe Kürdistan'a da sığmadı. Böyleydi Sakine, hep büyüyendi galiba… Evet çoğalandı. 
 
'Sakine'nin kıvırcık saçlarını tutmak bizim için bir oyundu'
 
Aslında Sakine bizden biraz fiziki olarak da farklı olduğu için çok dikkatimizi çekiyordu. Biz hepimiz siyah Kürt çocuklarıydık. Saçlarımız siyah, kaşlarımız çatık hep böyleydik. Ama Sakine öyle değildi. Sakine kumraldı ve saçları da kıvır kıvırdı. Saime Aşkın vardı Delal, oda Özgürlük Hareketi'nin ilk kadınlarındaydı. Onun da saçları siyahtı ama kıvır kıvırdı. Biz kıvırcık saçlara dokunuyorduk nasıldır diye. Ve bizim için Sakine'yi kovalayıp onun saçlarını tutmak vardı. Oyunlarımızdan bir tanesi de buydu tabi ki. Ve Sakine çok güzeldi fiziki olarak da çok güzeldi. Ama biz onu hiç kıskanmadık. Sakine'nin bu güzelliğini hiç kimse kıskanmıyordu. Galiba Sakine çocukluğunu da bizimle paylaşıyordu. Sakine'nin yaşı bizden küçük olmasına rağmen okulu da mahalleyi de dolduruyordu. Sakine ile yarışmalarına katılırdık. O zamanlar spor müsabakaları düzenleniyordu. Ben Sakine'den epeyce büyüktüm ama Sakine birinci oluyordu. Ben de itiraz ediyordum; 'Sakine küçük olduğu için daha çabuk koşuyor' diye.
 
*Lise döneminden sonra Ankara'da üniversiteyi kazandınız ve Sakine liseye gidiyordu. Siz Ankara'ya gittikten sonra Sakine ile iletişiminiz devam etti mi?
 
Daha sonra ben Ankara'ya üniversite okumaya gittim Sakine ise Dersim'de kaldı. Sakine'nin okulla ilişkisi farklıydı. Biz herhalde annelerimizin anlattığı bütün acılara rağmen bu sistemde de yaşanabilir kararını vermiştik. Ama Sakine'de okula karşı, derslere karşı bizdeki ilgi yoktu. Biz kendi aramızda konuşurduk işte 'ne olacağız, hangi mesleği seçeceğiz' diye. Sakine'nin seçtiği bir mesleği hatırlamıyorum. Ama bizler birer meslek seçiyorduk. Dersim'e her gelişimde Sakine ile ilgili okuldaki kavgalarını duyuyordum. O ele avuca sığmayan Sakine, artık lisede kavga ediyordu. Biz o zaman üniversitede Kürkçülük yapmaya başlamıştık. Ama Sakine Kürkçülük yapmakla kalmamıştı daha da ileri gitmişti. O bir örgütlülük içerisine girmişti. Üniversitedeki arkadaşlardan Sakine'nin lisede kendi aralarında örgütlülüğe gittiklerini duyuyordum. Tabi ben de Sakine ile bir iki kez karşılaştığımızda 'Ya bizde boykottayız' falan demiştim. Oda gülmüştü. 'Yani siz burada bu mücadeleyi veriyorsunuz, örgütleniyorsunuz bizde Ankara'da boykot yapıyoruz' diyerek bizlerin be bir şeyler yaptığımızı söylemeye çalışmıştım. Oysa onlar burada çok daha büyük mücadeleler veriyordu. Sakine, Elazığ, Bingöl ve Türkiye metropollerinde kadın örgütlülüğü için mücadele veriyordu.
 
*Sonrasında ne oldu?
 
En son duyduğumda Sakine arkadaş gözaltına alınmıştı ve Elazığ'da sorgulanıyordu. 78-79 yıllarıydı Sakine ve bir grup arkadaşı alınmıştı. Sakine'nin büyük işkence karşısında büyük direnişini o zaman duymuştuk. Ve gerçekten o zaman aslında Sakine, Sakineleşmişti. İçerideki direniş dışarıya çok güçlü yansımıştı. Bir kadından böylesi bir direniş beklenmiyordu. Belki erkek arkadaşlardan bir şeyler beklenirdi. Ama bir kadın arkadaşın, bir Kürt kadınının düşman karşısında direnmesi ve direnirken de 38'deki kadın gibi kurtuluş için ölümü değil yaşamı seçmesi herkese büyük bir cesaret vermişti. Sakine direnişle kendisini yaratan bir kadındır. Ve orada sadece direnen değildi direnişi yaratandı da. O zaman yanında arkadaşlar vardı ve bir arkadaşımız şehit düştü. Alaattin Tuğluk arkadaşımız orada şehit düştü, katledildi. Ama diğerleri direndiler sonuna kadar. Biz hepimiz hem hayranlık duyuyorduk ama bir o kadar da korku vardı; biz alınırsak ne oluruz gibi. Çünkü sadece kitaplarda okuduğumuz işkenceleri biliyorduk ve hiç karşılaşmamıştık düşmanla, yüz yüze gelmemiştik. Ve daha sonra Sakinelerin Amed'e götürülüşünü duyduk. Orada da direniş devam ediyordu. Bende o dönem Antep Cezaevi'ndeydim. 
 
*Sakine Cansız'ın cezaevinde gösterdiği direnişi nasıl tanımlıyorsunuz?
 
Sakine'nin cezaevi direnişi Kürt kadının tarihiyle, halkıyla buluşmasıdır. Tarihteki acıları kadar direnişiyle buluşmasıdır. Dolayısıyla Sakine arkadaş aslında Dersim'de 38'i arayarak, oradaki kadını arayarak o izlerde yürürdü. Çünkü onun için kadın olmak ve bütün bu acıları yaşayarak sessiz kalmak veya ölüme atlamaktansa bunu yaşamın bir gerekçesi haline getirerek geleceği kurmadır. Sakine aslında kendini örgütlemesi Kürt halkının veya Dersim'in kendini örgütlemesidir. Çünkü kadın kendini örgütlerken halkın kendini örgütleme açığı ortaya çıkıyor. Bir temsildir. O kendisini örgütlediğinde halkla birliktedir. Sonuç itibari ile de öyleydi Sakine'nin halkla ilişkileri. Sakine gittiği her alanda özellikle kadın nezdinde bir örgütlülük açığa çıkardı. Bu yönünü bir tılsım olarak gördüm. 
 
'Sakine'nin cezaevi direnişi bir halk direnişiydi' 
 
Sakine arkadaşın zindandaki direnişini ben bir halk direnişi olarak değerlendiriyorum. Ve bu çok önemliydi. Burada bir halkayı koparmış ve yerine yeni bir şey koymuştu. Her isyanda ölüm değil, acı değil her isyanda amaçlanması gerek zafer ve direnmedir. Ve bunu başarabilmenin kadında, halkta örneğidir. Bizim devlet, düşman, imha, inkâr karşısında her bir davranışımız temelinde yatan isyandır. Ama bunu ete kemiğe büründürmek yaşanır kılmak için bir örgütlülük isyandan daha da gereklidir. Sakine arkadaş bunu gerçekleştirmiştir. Bir kadın direnişinde bir halk isyanını ve bir halk isyanında direnişi ve onu zaferle bütünleştirmeyi başarmıştır. Bundan sonra Sakine'nin direnişi kadında ve halkta böyle bir etki bıraktı. Bir kadının direnişi halkta büyük etki yaratır. Bunu anlatmaya gerek yok. Bu yaşanmış bir şeydir. Her bir bireyin bu direnişten bir sonuç çıkarmalı.
 
*Sakine Cansız cezaevinden çıktıktan sonra neler yaptı?
 
Sakine zindandan çıktıktan sonra özlemini duyduğu Önderlik Sahası'na gitti. Önderliği ile yeniden buluştu. Ben şunu söyleyeyim gerçekten önderliği en doğru seven ve en doğru anlayan kadın arkadaşlardan bir tanesiydi. Zaten kahraman oluşu da bundandır. Zaten bütün kahraman kadın arkadaşların kahramanlaşmasının temel nedeni budur. Anlamak, anladığını yaşamak, yaşatmak. Yani Zilan (Zeynep Kınacı) Önderliği hiç görmemişti. Ama yaşadı, anladı. En doğru anlayandı. Anlamak duygu, sevgi, bilinç işidir. Anlamak illa ki birlikte olmak değil. Birçok şeye bakarız, dokunuruz ama ne kadar anladığımız bizim pratiğimizde ortaya çıkar. Sakine arkadaşta, Beritan arkadaşta, Zilan arkadaşta, Berivan arkadaşta Önderliği en iyi anlayandı. Çünkü önderlik isyanın, direnişin kendisiydi. Dolayısıyla bu kadın arkadaşlar Önderliği en doğru anlayan ve sevenlerdi. Kahramanlaşmanın da biricik nedeni budur. Öyle kolay kahramanlaşılmıyor tabi.
 
*Cezaevinden çıktıktan sonra Sakine Cansız ile Avrupa'da görüştünüz. Sakine Cansız çocukluğunuzda tanıdığınız Sakine miydi? 
 
Cezaevinde olduğum için Sakine ile görüşememiştim. Bir süre Kürdistan'da kaldıktan sonra Sakine ile Avrupa'da buluştuk. Evet Sakine arkadaş o sokakta tanıdığım küçük Sakineydi. Kesinlikle oturmuyordu yerinde. 5 dakika Sakine arkadaşı yerine oturtmak hatta toplantılarda bile ya ayakta ya da bir şeyler yazıyordur. Tabi bizim anlama ve anlam verme noktasında ne kadar geride duruyormuşum. Sakine'nin sabırsızlığını anlayamama içerisinde olduğumu şimdi anlıyorum. Çünkü Sakine arkadaş zamanla yarışıyordu. Sakine arkadaş zaman, mekan ötesi bir şeydi. Biz bir konferansta konuşanları dinlerken arkadaş konferanstan aldığı bir kelimeyle bütün Kürdistan'ı, geçmişi geziyordu. Çünkü daha sonra yaptığı değerlendirmeler gerçekten bizim toplantılarımızı, çıkardığımız sonuçları çok aşan, 'Demek bunlarda anlatılmış, ben dinlemedim galiba' dedirten değerlendirmelerdi. Dolayısıyla Sakine arkadaş sığmıyordu. Zamana sığmıyordu. Bir aileye gittiğimizde sanki o bir ailenin sorunuyla değil bir halkla konuşuyor gibiydi. Kürdistan'da bir yerde konuşuyor gibiydi. Bazen ben diyordum 'Sakine arkadaş konuyu dağıttı.' Hayır o zaten konuyu öyle dar ele almıyordu. Toparladığı zaman ben hayretler içinde kalıyordum, oraya geliyordu, ana geliyordu.
 
'Önderliğin Avrupa'ya gelişinden büyük endişe yaşıyordu'
 
Sakine, 'Ben Avrupa'da halkım olduğu için çalışmalarda olabilirim. Fakat benim zaman zaman Kürdistan'a gidip nefes almam gerekiyor. Soluk almadan sürdüremem' diyordu. Önderliğin Avrupa'ya gelişinden büyük endişe yaşıyordu. Önderlik ile ilgili kaygılar taşıyordu. Roma'ya gidip geldi ve şunu söyledi; 'Kürdistan'a gitmem gerekiyor. Kürdistan'ı hazırlamamız gerekiyor.' Önderlik Roma'dayken o ülkeye dönüş hazırlıklarını yaptı. Daha sonra Önderliğin esaretini Sakine arkadaş ile paylaştığım zaman hiçbir şey söyleyemedi. Tek şunu söyledi; 'Yüreğimizdeki acı kadar umudu yeşertmemiz, direnişi örgütlememiz gerekiyor. Önderlikte zaten budur.' Önderliğin bu esaretiyle beraber bizim biraz kolumuz kanadımız kırılmıştı. Ancak Sakine; 'Hayır kolumuzu kanadımızı kaldırmanın tam zamandır' diyordu. Acıya teslim olunmaması gerektiğini Sakine ile öğrendim. 
 
*Sakine, Fidan ve Leyla'nın katledilişlerini ilk duyduğunuz da neler hissettiniz?
 
Daha sonraki süreçte Sakine Rusya'daydı. Önderliğin çağrısı üzerine 1999 yılında 2. Barış Grubu ile birlikte Türkiye'ye gittim. Sakine'ye 'sende gel' diyemedim. Çünkü o zindanın hakkını vermişti. Ben eksik bırakmıştım, her yönüyle eksik bırakmıştım. Sakine bana şunu söylemişti; 'Zindandan çıkacaksın ve biz dağlarda buluşacağız, tekrar dağdan ineceğiz biz Dersim'e ineceğiz.' Sakine bu sözleriyle bende büyük bir umut yaratmıştı. Sakine arkadaşın şahadetini kabul edemedim. Çünkü Sakine dağdan gelmeliydi. Büyük bir acıydı. Ama zaten Sakine arkadaş yapılması gereken her şeyi yapmıştı. Sakine arkadaşın şahadeti aslında Önderliği esaret altına alan uluslararası emperyalist güçlere bir yanıttı. Kadın cephesinden bir yanıttı. Aynı komplo aynı şekilde gerçekleşti. Uluslararası bir katliamdı. Üç kadın devrimcinin katledilmesi Önderliğin Barış Projesi'ne yönelik bir katliamdı.
 
*Katliamın ardından kadın direnişinin de yükselişe geçtiği bir dönem yaşandı. Bu anlamıyla son olarak neler söylemek istersiniz? 
 
Sakine düşmanın eline geçen ve direnerek düşmanla baş eden, yetmiyor zafer ilan eden bir kadındı. Bu çok önemliydi ve her bir kadın 'Sakine direnmiş ve bizde direneceğiz. Artık direnmek kayalıklardan kendini atmak veya kaçıp gitmek değil' demiştir. Paris'te anca bir devrimci böyle katledilebilirdi. Böyle tehlike haline getirebilirdi kendisini, korkutabilirdi emperyalistleri. Sakine'den ancak bu kadar korkabilirlerdi. Her birimiz Sakine'nin bir parçası olabiliriz. Bir araya geldiğimizde örgütlenerek ancak Sakineleşebiliriz. Çünkü Sakine bir örgüttü, PKK'nin temsiliydi. Ona ulaşmak için her Dersim kadınında bir çaba vardır. Sakine Dersim'di, şimdi Dersim'de Sakine olmak durumundadır. 
 
Yarın: Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'in yaşam hikayesi
 
(mg)