DOSYA HABER Yazdır Kaydet

17 yıllık komploya 'taşta gül olmak' (2)

Dosya Haber
Şubat 12 / 2016


 
 

 
Eren Keskin: Tecrit ile birlikte çözümsüzlük derinleştirilmek isteniyor
 
Sarya Gözüoğlu/JINHA
 
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın uluslararası komployla Türkiye getirilişinin üzerinden 17 yıl geçti. Komplo sürecini değerlendiren Avukat Eren Keskin, "Türkiye, Abdullah Öcalan'ın Kürt halkı üzerindeki etkisini biliyor ve onu konuşturmak istememesinin tek nedeni çözümsüzlük politikalarını devam ettirmek" dedi.
 
15 Şubat 1999'da uluslararası bir komplo ile Türkiye'ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 17 yıldır tecrit altında. 5 Nisan'dan bu yana da İmralı Heyeti ile görüştürülmeyen Abdullah Öcalan'ın tecrit koşulları giderek ağırlaştırılıyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 15 Şubat 1999'da uluslararası bir komployla Türkiye'ye teslim edilişinin ardından geçen 17 yılda, Kürt halkının Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için gerçekleştirdiği eylemler ve direnişler ise tarihe not düşmeye devam ediyor. Komplo sürecini değerlendiren Avukat Eren Keskin, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın ilk tutuklandığı dönemde Türkiye ve Kürdistan'da her alanda baskı ve şiddetin arttığına dikkat çekerek, "Birçoğumuz 6 ay evlerimize gidemedik, sokaklarda saldırılara uğradık. Çok yoğun bir süreçti ve biz o zaman gördük ki İmralı Cezaevi çok özel bir cezaeviydi ve o zamanlar Türkiye'nin yazılı iç hukukuna uygun olarak düzenlenmiş, yazılı iç hukukuna uygun olarak yönetilen bir cezaevi değildi" diye kaydetti.
 
'İmralı Cezaevi en başından militer yapı karar mekanizmasıydı'
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın komplo ile İmralı Cezaevi'ne gönderilmesinin ardından cezaevi savcısından bir bilgi alamadıklarını hatırlatan, Eren, "Normalde yazılı hukuka göre yetkili olması gereken savcı 'biz yetkili değiliz' diyordu. Peki, kim yetkili dediğimizde de bilgi alamıyorduk. Son derece açıktı ki İmralı Cezaevi en başından itibaren genel bütünüyle militer yapı karar mekanizması konumundaydı" diye belirtti.  Cezaevinin militer yapısını ilk anda fark ettiklerini dile getiren Eren, "Tabi ki ondan sonra gelen süre içinde bu çözümsüzlük devam etti. Ancak devlet şunu son derece iyi biliyor; Kürt sorununu çözümünde Öcalan'sız ve PKK'siz bir çözüm olmaz" diye konuştu. Eren, "Bu nedenle çözüm süreci adı verilen bir görüşme süreci de yaşadılar ne zamanki bu görüşmeler sona erdi yine büyük bir savaş patlak verdi" diye konuştu.
 
'Bölünüp parçalanan Kürdistan toprakları hesap sormaya başladı'
 
Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getiriliş dönemi dikkate alındığında, gelişen süreçte Kürtlerin Ortadoğu'da büyük bir güç haline geldiğini sözlerine ekleyen Eren, "Türkiye'yi PYD'nin içerdeki Kürt hareketinden daha çok uluslar arası bir güç kazanmış olması sinirlendiriyor. Ve o nedenle bu kadar acımasız bir şiddete başvuruyor. Ancak bugün bölünüp parçalanan Kürdistan toprakları artık hesap sormaya başladı. O kadar büyük haksızlıklar yaşandığı ve Kürtler sömürge ulus haline getirildi. Kendi coğrafyalarından kanla silinmeye çalışıldılar" ifadelerinde bulundu. Eren, Kürt halkının her şeye rağmen ayakta durmayı başardığını ve bugün gelinen noktanın Kürt halkının direncinden dolayı oluştuğunu söyledi.
 
'Tecrit hep vardı'
 
Tecridin 17'nci yılında en kötü haliyle deva ettiğini ifade eden Eren, "Aslında Öcalan'ın Türkiye'ye getirildiğinden bu yana gelişen süreci birlikte almak gerekiyor. Çünkü tecrit hep vardı hiç sona ermedi. Derecesi değişti ama artık tamamen bir tecrit söz konusu. Türkiye, Abdullah Öcalan'ın Kürt halkı üzerindeki etkisini biliyor ve onu konuşturmak istememesinin tek nedeni çözümsüzlük politikalarını devam ettirmek" diye belirtti.
 
'Katliamlarda Avrupa ve BM de suçlu'
 
Türkiye'nin birlikte sözleşmelere imza attığı Avrupa'ya ve Birleşmiş Milletler'in de suça ortak olduğunu söyleyen Eren, "Çünkü bugün sadece mültecilerin canları üzerinden bir pazarlık yürüterek Türkiye'ye bir şey söylemiyorlar. Oysa Türkiye altına imza attığı bütün uluslararası sözleşmelere aykırı davranarak Kürdistan'da insanlık suçları işliyor. Şu anda Cizre'de yaşananlar bütün dünyanın gözleri önünde yaşanıyor ve uluslararası kamuoyundan buna 'dur' diyen hiç kimse yok o nedenle ben bütün dünyanın Kürt halkına bir borcu olduğunu düşünüyorum" dedi.
 
'IŞİD'e karşı Türkiye ve Kürdistan'ı koruyan tek güç Kürt hareketi'
 
Tecrit politikalarının ve katliamcı politikaların sonuç vermeyeceğini ifade eden Eren, "Devlet bütün gözleri Türkiye Kürdistan'ına çekerek PKK'yi bir terör örgütü olarak lanse etmeye, 'PKK'de PYD'nin yan örgütüdür oda teröristtir' demeye zorluyor. Ama hiçbir şey Türkiye'nin istediği gibi olmayacak. Hayat çünkü Tayyip Erdoğan'ın gözüyle devam etmiyor ve başka bir dünya var. Bugün IŞİD gibi bir vahşi örgüt var karşımızda bu vahşi örgüte karşı aslında Türkiye'deki insanları da koruyan PYD'dir. IŞİD'e karşı gerçek anlamda halkı koruyan tek güç Kürt hareketi ve PYD. Bunu Türkiye de son derece iyi biliyor. Ve bu nedenle de bundan olan rahatsızlığını dile getirmek adına Türkiye Kürdistan'ına PKK'yi terör örgütü olarak lanse ederek herkesi böyle düşündürmeye zorluyor" ifadelerinde bulundu.
 
Yarın: Ekolojik düşünür yazar Janet Biehl: Öcalan'ın fikirlerine ihtiyacımız var
 
(ck/mg)