Doğa katliamına karşı mor direniş (2)
Dosya Haber
'Ekoloji mücadelesinin öncüsü kadınların isyanı erkek egemen sisteme'
Ceren Karlıdağ/JINHA
İSTANBUL- Ekoloji mücadelesinin kadınların öncülüğünde yürütülüyor olmasını değerlendiren ekolojist Bengi Akbulut, toprağın kadınlar için kamusal bir alan niteliğinde olduğunu ve kadının toprakla kurduğu ilişkinin aslında birbirleri ile kurdukları ilişki anlamına geldiğini söyledi.
Kırda ekoloji mücadelesi denilince akıllara hemen toprağına, yaşam alanına, ormanlara sahip çıkan kadınlar geliyor. Özellikle devletin rant ve talan politikaları ile kuşatma altına aldığı Ege ve Karadeniz bölgelerinde kadınlar en önde mücadele ediyor, dozerlerin, askerlerin ve sermayenin karşında dik bir duruş sergiliyorlar. Bağımsız araştırmacı ve eko-feminizm mücadelesi veren Bengi Akbulut, feminizm ve ekoloji mücadelesinin bir bütün olduğunu dile getirerek, kadının doğa ile ilişkisini değerlendirdi.
Neden korumak istiyorlar?
Eko-feminizmin köklerinin çok eskiye dayandığını ve farklı mücadelelerin içinden çıkan bir kavram olduğunu söyleyen Bengi, eko-feminizme yönelik iki temel yaklaşım olduğunu dile getirdi. Bunlardan birincisinin özcü yaklaşım olduğunu söyleyen Bengi, "Kadınların içsel olarak doğayla bir bağlantıları olduğu ve kadınlıkları ile koruma içgüdüleri olduğunu söyleyen yaklaşıma özcü yaklaşım diyoruz. Bir de materyalist yaklaşım var. Kadınların toplumsal cinsiyet ilişkileri içinde doğayla erkeklere göre daha farklı bir ilişki içinde oldukları ve bunun özcü bir bağlam değil hayatın içinde maddi ilişkilerle şekillendiğini söyleyen bir hat. Bence doğayla ilişkiyi bu şekilde algılamak be doğayı neden korumak istediklerini anlamak daha isabetli" dedi.
'Etnik ve sınıfsal kimlik şekillendiriyor'
Dünya üzerinde yalnızca kadınların görünür olduğu ekoloji mücadelelerinin mevcut olduğunu belirten Bengi, "Hindistan'da ve Afrika'da bunların örnekleri var. Türkiye'de kadınları en önde görüyoruz ama bunun direkt olarak eko-feminist bir mücadele olduğunu düşünmemek lazım" ifadesinde bulundu. Kadınların doğayla ilişkilerinin yine diğer süreçlerle birlikte işlendiğini kaydeden Bengi, "Etnik kimlik, sınıfsal kimlik kadınların doğayla ilişkisini şekillendiren süreçler. Bergama mücadelesinde kadınlar en öndeydi. Ekoloji mücadelesinin en görünürü Bergama'ydı. Gerze'de ve en son Yeşil Yol'da kadınları en önde gördük. 'Kadın dediğin doğayı korur' gibi özcü bir anlayışla yaklaşmamak lazım. Çünkü kadınların ekoloji mücadelelerinde özneleşmesi farklı süreçlerle oldu" açıklamalarında bulundu.
'Gerze'de Laz kadınlar en önde'
Gerze Termik Santrali'ne karşı ilk önce Laz Kadınların mücadele başlattığını hatırlatan Bengi, "Kadınlıktan ziyade baskın olarak sınıfsal bir pozisyonla mücadele başlatmışlardı. Çünkü bu kadınlar Trabzon'dan Laz kimliklerinden dolayı zorunlu göçle Gerze'ye gelmiş, topraksız kalmış ve yarıcılıkla para biriktirerek toprağa yerleşmiş kadınlardı. O kadınların o yüzden doğayla ilişkisi çok farklı ve kutsal" şeklinde konuştu.
'Devletin ve sermayenin ortağı erkeklik'
Farklı örneklerden gözlemlediği kadarıyla devlet ve sermayenin bir proje yürütürken gittikleri yerlerde önce erkekleri yanlarına çektiklerini kaydeden Bengi, "Devlet ve sermaye ile iş birliği içinde olan erkeklik. Çünkü kadınlar zaten görünür değil. Orada toprak satın alarak mücadelenin önünü kesmeye çalışıyorlar ve erkeklere işbirliğine giriyorlar. Kadınlar bir işbirliği içinde olmadıkları için daha rahat tepki koyabiliyorlar" diye ifade etti.
'Toprak yalnızca bir geçim kaynağı değil'
Bengi, kırda kadınların toprakla ilişkisini ise şu sözlerle tarifledi: "Toprakta üretim yapılması kadınların sosyalleştiği, kamusal alanda yan yana geldikleri, ortak üretim ve öz örgütlendikleri tek alan. Bu nedenle toprak kadınlar için yalnızca bir geçim kaynağı değil. Orada toprakla kurulan ilişki birbirleri ile kurdukları ilişki demek. Kadınlar Türkiye'de de evin içinde ki gıda güvenliğinden sorumlular. O yüzden de toprağın tahribatından daha fazla etkileniyorlar."
Hastalıklar arttıkça bir yük daha…
Türkiye'de bakım emeğinden de kadınların sorumlu olduğunu ve çevre tahribatının çok ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiğini belirten Bengi, "Mesela Bergama'da siyanür ilk olarak sulara karıştığında çocuklar hasta oldu ve bunu ilk gören, dert edinen kadınlar oldu. Doğal olarak ilk tepki kadınlardan geldi. Bu kadınların üzerindeki bakım emeği yükünden gelen bir şey. Hastalıklar arttıkça kadınların üzerine bir yük biniyor" sözlerine yer verdi.
'Her şeye isyan ediyorlar'
Bengi, kadınların ekoloji mücadelesinde en önde direnmesinin sebeplerinden birin de erkek egemen sistemde süre gelen emek tahakkümü, beden tahakkümü gibi tüm tahakkümlere karşı aldıkları tavır olduğunu dile getirerek, "Kadın aslında orada toprağını koruyup isyan ederken her şeye isyan ediyor" dedi. Kadınların hem devlet hem sermaye hem de yereldeki erkekliklere karşı bir çıkış gösterdiğini söyleyen Bengi, bu nedenle kadınların sözlerini söyleyebildiği yegane alanlardan birinin ekoloji mücadelesi olduğunu ifade etti. Bengi, kadınların tepkisinin sadece doğayı korumak üzerinden değil kadınlık kimliği ve o süreçlerin görmezden gelinmesine yönelik olduğunu belirtti.
'Kadınlığı stratejik kullanıyorlar'
"Kadınlar bu işin içine girmediği için biz başarısız olduk diyenler var" diyen Bengi, "Sinop'taki nükleer santral projesi bunlardan biri" dedi. Kadınların 'kadın bedeni narindir', 'kadın anadır' gibi kadın özgürlük mücadelesinin kabul etmediği tariflenmeleri ise çok stratejik kullandığını söyleyen Bengi, "Jandarmaya karşı 'Yat kız yat kadınsın sana bir şey yapamaz' ya da direkt olarak askere 'Senin annen yok mu neden saldırıyorsun' diye ilk çıkışları kadınlar yapıyor. Bunu stratejik olarak bu şekilde kullanmaları da çok güçlü aslında" dedi.
'Bir gün içerisinde yoksullaştılar'
Bengi, kent mücadelesinde ise kadınların kırdaki kadar öne çıkamadığını belirterek, "Kentsel dönüşüme uğrayan mahallerden bir tanesi Ayazma'dır. Bahçeler kadınların yine sohbet ettikleri ve gıda ürettikleri bir yer anlamına geliyor. Çok yoksul mahallerde bu çok ciddi bir şey. Kadınlar ortak olarak bir şeyler ekip biçiyor ve evlerine gıda sağlıyorlar. Orası kentsel dönüşüme uğrayıp TOKİ'ler kurulduğunda kadınlar bir gün içerisinde yoksullaştılar" vurgusunu yaptı.
'Kadınlar alanlarından edildi'
Gıdanın da toplumsal cinsiyet rolleri içerisinde kadının sorumluluğunda olduğunu kaydeden Bengi sözlerine şöyle devam etti: "O yüzden bunu kadınlar dert etti. Kadınlar yerleştirildikleri TOKİ konutlarında hemen bulabildikleri bahçelere bir şeyler ekip sohbet etmeye hem de bir şeyler yetiştirmeye başladılar. Kadınlar bunu yapmaya başladıklarında hemen o alanlar çitlendi ve kadınlar yine alanlarından edildi. Feminist perspektifle bakmazsak kadınların ne kaybettiğini göremeyiz. Yine kentsel dönüşüm ve mekanın dönüşmesi kadın ve erkeklerin mekanı kullanması açısından farklı sonuçlar doğuruyor. Mesela kent içi bostanları sahiplenmek ve aktif kullanmak hem üretim hem sağlıklı gıda için önemli. Kent ekolojisi mücadelesi için bostanlar önemli bir alan. Orada da kadınlar emek veriliyor ve yine emek görünmüyor. Hem kent içi mücadele hem başka bir hayat kurma sürecinde feminist bir perspektif kazanmak gerekliliği ortada."
'Doğanın tahakkümü ve kadının tahakkümü paralel'
Doğayı katleden, doğayı tahakküm altına alan, yaşam alanlarını çitleyen, istila eden bütün girişimlerin aslında kadın emeği ve bedenini tahakküm eden bütün süreçlerin başka bir veçhesi olduğunu söyleyen Bengi, "Doğanın tahakküm altına alınması, doğanın emeğinin görünmez kılınması, devlet sermaye tarafından çitlenip el konulmasıyla, kadın emeğinin, kadın bedenini itibarsızlaştırılması çok paralel şeyler. O yüzden kadınların doğayı sahiplenmesi ve doğayı yeniden kurması mücadelesi aslında kendi emekleri ve bedenlerini yeniden kurmaları mücadelesi olacaktır" diye ifade etti.
Yarın: DTK Ekoloji Meclisi Üyesi Şehbal Şenyurt Arınlı ile Kürdistan'da doğa katliamı ve kadın doğa ilişkisi.
(mg)