Direniş ateşiyle Newroz'da buluşan kadınlar (4)
Dosya Haber
Newroz ateşi gürleştikçe sınırları aştı
JINHA
HABER MERKEZİ - Newroz ateşi gürleştikçe sınırları Kürdistan'ı çoktan aşmıştı. Almanya'da iki Kürt kadın Ronahi ve Berivan Mannheim'de bedenlerini alev topuna çevirmiş, "Biz biliyor ve inanıyoruz ki, yaktığımız özgürlük ateşi, daha büyük ateşlerin yanmasına neden olacaktır. Bedenlerimiz, düşüncelerimiz Kürt halkına ve bütün insanlığa armağan olsun" demişti. Ve o günden sonra herkesin diline bir söz dolandı: "Eğer özgürlük bu kadar kolay olsaydı Berivan ve Ronahi kendilerini yakmazlardı."
Zulmedenlere, kadını köleleştiren yaklaşımlara karşı başkaldıran kadınlarından ikisi Ronahi (Bedriye Taş) ve Berivan (Nilgün Yıldırm). Kürt halkı onların yüreklerindeki yangın alevleriyle, Newroz'un yangın alevlerini birleştirir adeta. Ronahi ve Berivan 22 Mart 1993 yılında Almanya ve Avrupa'da geliştirilen Kürt özgürlük hareketi karşıtlığı ve Kuzey Kürdistan'da Botan öncülüğünde başlatılan serhildanlara bedenlerini ateşe vererek cevap olmak istedi. Almanya'nın Mannheim kentinde gerçekleştirdikleri eylemden geriye iki mektup bıraktılar. Aynı zamanda iki yoldaş olan Ronahi ve Berivan PKK tarafından 'Newroz Şehitleri' olarak ilan edildi. İkisinin de paylaşımlarının derin olduğunu ve bu eylemi hiç kimseye fark ettirmeden birlikte planladıkları da onları tanıyan kişiler tarafından belirtildi. Eylemleri hem Kürdistan'da hem de Almanya'da büyük bir etki yarattı. Alman devleti büyük bir panik yaşadı. Cenaze törenine katılanları engellemek istedi. Onlarca kişi gözaltına alındı, kimi kadınlar polisten gördükleri şiddetten kaynaklı bebeklerini düşürdü. Ancak yaklaşık 50 bin kişi on binlerce polisin engellemesini kırdı ve görkemli bir cenaze töreni ile Ronahi ve Berivan'ı bağrına bastı.
Ronahi: Bir kadın nasıl olmalıdır?
Ronahi 1972 yılında Maraş'ın Elbîstan ilçesinde yurtsever bir ailenin kızı olarak dünyaya gözlerini açar. 1979 yılında ailesiyle birlikte İsviçre'ye göç eder. Ronahi ailenin en küçük çocuğudur. İsviçre'de üç erkek kardeşiyle birlikte bir müzik grubu oluştururlar. Müzik grubunda daha çok Kürt özgürlük mücadelesine dönük şarkılar seslendirirler. Babasının vefatından sonra müzik gurbu çalışmalarına son verirler. Ronahi arayışlarını yaptığı kara kalem çalışmasına da yansıtır ve hep kız çocukları ile doğa resimleri çizer. Ailesi mücadele içerisinde yer alan bir ailedir. Bir süre sonra kendisi de mücadele içerisinde yer almaya başlar. Çalışmalarına gençlik çalışmalarıyla başlar. 20 günlük bir eğitim devresinden sonra mücadeleye aktif ve profesyonel bir şekilde katılmak ister. Bunun üzerine basın faaliyetlerine düzenlenmesi yapılır. Bir süre basın çalışması yürüttükten sonra kadın örgütleme çalışmalarına geçer. Buradaki çalışmalarda kadınları örgütleme açısından yoğun çabaları olur. Ronahi'nin çalışmalara katıldığı ilk dönemden beri tanıyan Elif Ronahi, Ronahi'nin çalışmalara ilk dahil olduğu zamanı "Mücadelede ben ne yapabilirim' sorgulaması içerisine girmişti artık. 'Bir kadın nasıl olmalıdır' sorusuna yoğunlaşıyordu. Kadın özgürlük arayışı çok güçlüydü" ifadeleriyle anlatır.
Ronahi ve Berivan'ın ülke özlemi
Ronahi ve Berivan'ın temel eğitim devresinde birlikte olduğunu, bu eğitimden sonra Ronahi'nin Manheim'daki kadın çalışmalarında, Berivan'ın ise Frankfurt'aki çalışmalarda yer aldığını belirten Elif, beraber katıldıkları konferansı değerlendirerek ikisinin de Kürdistan'a olan özlemini dile getirdiğini belirtir. Elif, "Konferans ortamındayken, Ronahi ve Bêrivan beni çağırıp tartışmak istediklerini söylediler. 1994'ün Ocak ayıydı. Tartıştık, 'karar aldık dağa gitmek istiyoruz. Önce Önderlik Sahasına sonra ülkeye gitmek istiyoruz" ifadelerini kullanır. Ronahi'nin Avrupa'da kalmak istemediğini anlattığı Elif, aynı zamanda Ronahi ve Berivan'ın eylem hazırlıklarını da dile getirerek şöyle devam ediyor: "Ronahi 'Avrupa beni tatmin etmiyor, Avrupa'da kadın çalışmaları da diğerleri de beni tatmin etmez. Ben ancak dağa gidersem kendimi daha güçlü katabilirim. Önderliğin birçok perspektifi var, Avrupa kitlesine çağrı yapıyor, bizim de cevap olmamız gerekiyor' dedi. Bu önerilerini kabul etmedik ama her ikisi de ikna olmadı. Çünkü Ronahi ve Bêrivan içi içine sığmayan insanlardı, arayışları vardı. Konferansa ara verdiğimizde ikisi gidip saatlerce tartışırlardı. Tartışmalarının farklı olduğunu hissediyordum, ama ne olduğunu tam bilemiyordum"
'Alman devletine uyarı'
Ronahi ve Berivan'ın eylemi yapmadan önce birlikte kaleme aldıkları mektup şöyle: "Alman devleti son aylarda düşmanlığını açık açık ilan etmiştir. Derneklerimiz kapatılmış, ulusal renklerimiz, ulusal bayraklarımız gasp edilmiş, onlarca yurtseverimiz tutuklanmış, gözaltına alınmıştır. Almanya, Türk ırkçılarının peşinden gitmektedir. Demirel-Çiller-Güreş kliğinin ya bitecek ya bitecek sözlerini ellerini ovuşturarak desteklemekte, kirli savaşın sürmesi ve Kürt halkının imha edilmesi için her türlü desteği sunmaktadır. Kürdistan'daki katliamlar, Almanya'nın verdiği silahlarla gerçekleşmektedir. Son olarak 1994 Newroz yürüyüşünde Almanya'nın çeşitli kentlerinde Kürt yurtseverlerine Hitler'i geride bırakacak uygulamaların gerçekleştirilmiş olması, bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur.
'Bedenlerimiz ve düşüncelerimiz Kürt halkına armağan olsun'
Cizre'de, Şırnak'ta, Diyarbakır'da uygulanan vahşette Alman devletinin çok büyük sorumluluğu vardır. Alman devleti bu yaptıklarıyla insanlık suçu işlemiştir ve bunun hesabını mutlaka verecektir. Diyarbakır zindanlarında üç kibrit çöpüyle Kürt halkına çıkış yolu gösteren Mazlum Doğan'ı, bu anlamlı çıkışa bedenlerini tutuşturarak cevap veren Ferhat'ları, Newroz, Newroz ateşi yakılarak kutlanır diyen ve Diyarbakır surlarında bedenini tutuşturan Zekiye Alkan'ları, özgürlük mücadelesinin neferleri olarak saygı ve minnetle anıyoruz. Onlardan devraldığımız bayrağın burçlara dikileceğinin çok yakın olduğunu görüyoruz. 'Ateşi söndürmeyin' diyen Necmi'lerin yolundan kendi özgür irademizle giriyoruz. Emperyalizme ve sömürgeciliğe en büyük yanıt, bedenleri tutuşturularak verilir. Dün akşam İçişleri Bakanı Manfred Kanther'in 'Bundan sonra PKK'ye karşı tavrımız çok daha sert olacaktır. PKKliler şunu anlamalılar ki, her yerde serbest hareket edemezler' sözleri, kararımıza bizi bir adım daha yaklaştırdı. Biz biliyor ve inanıyoruz ki, yaktığımız özgürlük ateşi, daha büyük ateşlerin yanmasına neden olacaktır. Bedenlerimiz, düşüncelerimiz Kürt halkına ve bütün insanlığa armağan olsun."
'Hedefimiz olan insani yaşam için direnin'
Ronahi ise mektubunu şu cümlelerle kaleme alır: "Newroz'unuzu candan kutlarken, hedefimiz olan insani bir yaşam için, sizlerin daha çok direnmeniz gerektiğini Parti Önderliğimizin de vurguladığı gibi kendimizden çok az da olsa başlatıyoruz ve sizlere devretmek istiyoruz. Özellikle Avrupa'daki halkımızın da Parti Önderliğimizin belirttiği gibi, devrimi Kürdistan'a taşırmaları vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bu temelde kadınlarımıza da böylesi büyük görevler düştüğünden dolayı, tam ayakta durmalarını, Parti Önderliğimizin de yol göstericiliği ile becerebilmelidirler. Sizlere, yüce halkımıza içten inanıyoruz ve güvenimiz sonsuzdur."
'Ateşin sırrına erenlerin' mektupları
Berivan ve Ronahi eylemlerinden sonra bıraktıkları mektupları ve eylemlerini değerlendiren PKK Lideri Abdullah Öcalan 'ateşin sırrına erenler' diyerek onlar hakkında şunları belirtir: "Avrupa'daki Newroz şehitlerimizin bıraktığı bazı mektuplar var. Bunların üzerinde biraz durulmaya değer. Berivan (Nilgün Yıldırım) ve Ronahi (Bedriye Taş) yoldaşlar, bu Kürdistan kızları, anlamlı mektuplar bırakmışlar. Ben bazı röportajlarına da tanık olmuştum. Yine herhalde epeyce mektupları, bazı değerlendirmeleri ve raporları da vardır. Bazılarını ben de gördüm. Eğer özgürlük bu kadar kolay olsaydı Berivan ve Ronahi kendilerini yakmazlardı. Bu arkadaşlar anlamı hayli büyük olan mektuplar bırakmış oluyorlar. Büyük saygı duymamak, gerçekten mümkün değil. Oldukça bilinçli ve çarpıcı değerlendirmeleriyle dolu dolu yaşadıkları anlaşılıyor. Eylemlerini de öyle planlıyorlar ki, başarısızlığa yol açmayacak kadar güçlü, kendini yitirmeyen, kesin sonucu önceden planlanan bir eylem, ancak bu kadar olabilir. Kendini cayır cayır yakmayı böyle planlayabilmek, bir başarısızlık olasılığını bile ortadan kaldırmak için başkalarının gelip de ateşi söndürebilecekleri bir alanı seçmemek, kendilerinin ne kadar planlı ve sonuç alıcı olduklarını gösteriyor. Yaşayacaksan, onlar gibi yaşayacaksın. Anıya bağlılık biraz da böyle olur. Aslında en özlü militanlaşmaya yakınlar. Arayışları, gün be gün gerçekleşmeleri böyledir."
Yarın: Sema Yüce, 21 Mart 1998'de Kadın Kurtuluş İdeolojisi'nin ilan edilmesinin hemen ardından Çanakkale Cezaevi'nde "Bedenimi 8 Mart'tan 21 Mart'a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum" diyerek bedenini ateşe verdi.
(fk)