DOSYA HABER Yazdır Kaydet

Nasralardan Bêrîvanlara Êzidî kadınlar direniyor (2)

Dosya Haber
Temmuz 31 / 2016



 
Kadınların anlatımlarıyla Şengal Katliamı
 
Îlham Hecî- Xensê Xidir/JINHA
 
ŞENGAL -  21'inci yüzyılda tüm dünyanın gözü önünde insanlık düşmanı DAİŞ'in vahşetini yaşayan Êzidîler, "Esir alınan kadınları unutmayacağız, katledilen halkımızı unutmayacağız, bize yaşattıkları bu acıları unutmayacağız. Bir kişi bile kalsak direneceğiz" diyor.
 
Êzidî halkı tarih boyunca birçok fermanla yüz yüze kaldı. Bu fermanlardan birçoğu hiç yazılmadığı için bilinmiyor, bilinen fermanlar ise yakın tarihlerde gerçekleşen fermanlardı. 2007 yılında Girizêr ve Sîba Şêxidir'de gerçekleşen patlama 3 Ağustos fermanının başlangıcıydı. O tarihte Êzidî halkının yok edilişi hedeflenmişti. Bu nedenle biz o patlamayı da bir ferman olarak ele alıyoruz ve ferman sayısını 74 olarak görüyoruz. 3 Ağustos 2014 insanlığın ölüm günüydü. Kara bir gün olarak tarihin sayfalarında yerini aldı. O gün Êzidî kadınların acısı karşısında dünya sağır ve dilsiz olmuştu. Gökleri yırtan çığlıkları kimse işitmedi ve susuzluktan boğulan, ölen çocukları kimse görmedi. Kimsenin bir başkasının acısını yaşayan kişi kadar dile getiremeyeceğini biliyoruz. Bu nedenle de 3 Ağustos'un yaklaştığı şu günlerde Êzidî halklarının yaşadığı fermanı Êzidî kadınların anlatımlarıyla sizlerle paylaşacağız. 
 
'Toprak yatağımız taş yastığımız oldu'
 
Saldırının ardından Şengal dağına sığınan yüzlerce Êzidî burada tüm zorluklara rağmen yeni bir yaşamı inşa ediyor. Çadırların arasında dolaşırken Esmer Qero ve eşi Mamê Eliyas'a rastlıyoruz. Yüzlerine yansıyan derin çizgiler, yaşanan fermanların izlerini taşıyor adeta. Önce Esmer başlıyor anlatmaya: "Eliyas'a çıkalım dedim. Su yoktu ve aşırı sıcaktı. Çıkmadan önce iki şişeye su doldurup çoraba koydum. Qeraç'a ulaştık ardından Kandil'in köyüne ulaşmak için yola koyulduk ve gece vardık. Yeğenim bize 5 litrelik su getirdi. Günlerce yollarda kaldık. Toprak yatağımız, taş yastığımız ve gökyüzü battaniyemiz oldu. Yanımızda biraz un vardı sıcaktan dolayı gün geçtikçe içine kurtçuklar girdi. Mecburiyetten yanımızdaki undan 9 tane ekmek yapıp yedik. Çekilen zahmetler geçer fakat esir alınan çocuklar, kadınlar ve erkekler hiçbir zaman aklımızdan çıkmayacak. PKK imdadımıza yetişti ve bize yardım etti. Artık yavaş yavaş hayatımızı sürdürüyoruz. Tek isteğim esir alınanlar özgürlüğüne kavuşsun."
 
'Makarnayı hamur yapıp ekmek pişiriyorduk' 
 
Sonra sözü Eliyas alıyor: "Êzidîler 1166 yılından beri Türk ve Arapların baskısı altında. Amaçları Êzidîleri bitirmekti fakat bizi bitiremeyecekler. Her fermanda binlerce kişi katledildi, zorla alıkonuldu ve aynı zamanda dinleri zorla değiştirildi. Son fermanda 3 gün 3 gece yollarda kaldık. Makarnayı hamur yapıp ekmek pişiriyorduk, ateş üzerinde palamut közleyerek ekmekle yiyorduk. Gözlerimde sorun vardı yollarda çok zahmet çektim. Şunu iyi bilsinler asla topraklarımızı bırakmayacağız."
 
'Asla unutmayacağız'
 
Katliamın acısını derinden yaşanlardan Xezal Seedo, 3 Ağustos gününün kıyamet günü olduğunu söyleyerek, "Eltim çocuklarıyla beraber yürüyerek Zeytûnî köyüne gitti. Bizde arabayla Şengal merkeze geldik. Ardından Geliyê Elî Sorka gittik. Gece yarısı dağa tırmanmaya başladık ve birkaç ağaç görünce soluklandık. Ben de artık yürüyecek güç kalmadı fakat biraz daha tırmanıp yukarı çıkınca Çilmêra'ya yetiştik. Buraya ulaştıktan sonra yeğenim gelip bizi aldı ve Serdeştê'ye yetiştirdi. Çok fazla zahmet gördük. Esir olan anneler, kız çocuklar, kadınlar aklımdan çıkmıyor. Yaşananları asla unutmayacağız" sözleriyle 3 Ağustos günü yaşananları anlattı.
 
'Tahlê hepimizin annesi oldu'
 
Şengal dağına sığınan Êzidîlerin dilinden düşürmediği bir isim var. "Tahlê bizim annemiz oldu" diyorlar. Tahlê Ana'yı Leyla Afrid ve Xewla Alî'den dinliyoruz: "Ferman olduğu zaman buraya geldik, Tehlê bize sahip çıkarak annelik yaptı. Bir bahçesi vardı ve fermandan kurtulan herkes gelip bahçeden ihtiyacı olanı topluyordu. Eğer o bahçe olmasaydı emin olun birçok kişi açlıktan ölürdü. 300 aile vardı ve Tehlê anne elinden gelen hiçbir yardımı esirgemedi. Tandırın üzerinde günlerce ekmek yaptı, hem halkın aç kalmaması için hem de savaşçılara sürekli bir şeyler yapıp dağıtıyordu. Halen de yardımlarını sürdürüyor."
 
'Gördüğüm en acı olay çocukların açlıktan ölmesiydi'
 
Fermanı yaşayan her Şengalli farklı bir gözle hikayesini anlatıyor. Ne kadar anlatırlarsa anlatsınlar içlerindeki acı hafiflemiyor ve o anları ifade etmekte zorlanıyorlar. Yine de o günleri bize anlatabilmek için büyük çaba harcıyorlar. Elîf Silêman da 3 Ağustos'ta yaşananları şu sözlerle anlatıyor: "Gözlerimle gördüğüm en acı şey yiyecek ve içecek bir şey olmadığı için kadınların sütü olmuyordu ve çocuklar da süt içemedikleri için ölüyorlardı. Çok küçüklerdi ve sadece suyla yaşayamıyorlardı. O zaman durumumuz çok zordu. Çocuklarımın giymesi için ne elbise vardı ne de yiyebilecekleri yemek ama yinede DAİŞ'in eline düşmektense o halimizi tercih ediyorduk. Bu ferman dinimizin ve inancımızın yok olmasına dönük bir fermandı. İnsanın zorla dininden ve inancından alıkonulması ölmekten daha beterdir. DAİŞ çok iyi bilsin ki ne öldürmekle ne de zorbalıklarla bizi inancımızdan uzaklaştıramayacaklar ve bizi yok edemezler. Bir kişi bile kalsak inancımızla direneceğiz. 74'üncü fermanda bile yok olmadık ve asla yok olmayacağız." 
 
'Araba kazası sonucu DAİŞ'in eline düştük'
 
Şengal'de 6 ay DAİŞ'in elinde kalan ve sonrasında birçok kadın gibi kurtulmayı başaran Êzidî bir kadının hikayesi ile dosyamızın ikinci bölümünü sonlandıracağız. İsmini açık vermek istemediğimiz Êzidî kadın, katliam günü geçirdiği araba kazası sonucu DAİŞ tarafından esir alınıyor. İki aylık kızı Lorin ile bu kaza sonrası ayrılan Êzidî kadın, kızının sağ mı ölü mü olduğu konusunda aylarca haber alamıyor. 6 ayın ardından çetelerin elinden kurtulmayı başaran Lorin'in annesi kızının sağ olduğunu görünce o an tüm acılarını unutuyor. 
 
'Kız çocuklarına yapılanları asla unutmayacağım'
 
Lorin'in annesi başından geçen olayları şöyle anlatıyor: "Saldırılar başladığı zaman arabamıza binip DAİŞ'ten kaçmaya çalıştık fakat kaza geçirdik. Aileden çok kişi yaralandı, aynı zamanda DAİŞ'in eline düştük. O esnada Lorin'i kaybettim. 6 ay boyunca DAİŞ'in elinde kaldık. Gözümüzün önünde birçok kişiye işkence yaptılar. Gördüğüm en kötü ve unutamayacağım şey ise gözlerimin önünden bir kız çocuğunu götürüp evlendiler. Annelerin feryadı yeri göğü inletiyordu. Ardından kız çocukları sararmış şekilde annelerinin yanına getiriliyordu. 3 ay Koço'da kaldık sonra bizi Tileferê götürdüler. Gittiğimiz her yerde anneler ve kızları vardı onları zorla götürüyorlardı, gitmediklerinde işkence yapıyorlardı. Ellerinden kurtarıldığımda sağ olduğuna inanmadığım Lorinime kavuştum."
 
'Kendi topraklarımızda ölmek istiyoruz
 
Kaza sırasında araçların bulunduğu noktadan başka bir noktaya fırlayan Lorin'i yine DAİŞ'ten kaçmaya çalışan başka bir grup içerisinde bulunan Xezal Birhîm tarafından bulunuyor. Lorin'i bulduğu sırada çok halsiz olduğunu söyleyen Birhîm, "Lorin'i alarak yola koyulduk. Dağa ulaştığımız zaman Lorin çok acıkmış ve çok ağlıyordu. Lorin'i doyurmak için ne var ne yok aramaya başladım. Bir yerde az bir çorba buldum, oda kim bilir ne zamandan kalmaydı. Parmağımla Lorin'in ağzına koydum. Küçük bir oğlumda vardı sütümde yoktu verecek. Geceleri çok soğuk oluyordu. Çocukları çanta ve kendi arama alıyordum. Lorin'le ve çocuğumla çektiğim zahmeti bir tek ben bilirim. Lorin'in ninesi daha sonra bize yetişerek, Lorin'i aldı. Umarım esir olan kardeşlerimiz bir an önce özgürlüğüne kavuşur. Kendi toprağımızda ölmek istiyoruz gurbet ellerde başka topraklarda kalmak istemiyoruz" şeklinde konuştu.
 
Yarın: YJŞ Komutanı Hêzda Şengal ile Êzidî Kadın Meclisi'nden Nurê Xidir, Êzidî kadınların özsavunma ve örgütlenme çalışmalarını anlattı.
 
(şa-bc/mg)