Gülten Taranç: Amacım dünyaya kadın gözünden bakan filmler yapmak
09:12
Evrim Kepenek / JINHA
ANTALYA - Uluslararası Antalya Film Festivali’nde “Yağmurlarda Yıkansam” filmi ile En İyi İzleyici Ödülü’nü kazanan Gülten Taranç, "Sinema yönetmeninin kimliğidir. Amacım kadınların dertlerini anlatmak, sesimizi duyurmak" diyor. Dünyaya kadın gözünden baktığını çektiği kısa filmlerle keşfeden Gülten, “İş yerinde çalıştıracağı genç bir kadının bedeninin ölçüsüne karar veren zihniyet, eşinin, sevgilisinin ya da eski sevgilisinin yaşam hakkını elinden alan zihniyetin ürünü. İşte bu yüzden ilk filmim kadın cinayetlerini ele aldı” diye ekliyor.
Sinema severler Gülten Taranç’ı 53. Uluslararası Antalya Film Festivali’nde “Yağmurlarda Yıkansam” isimli filmine kazandığı En İyi İzleyici ile tanısa da, Gülten aslında kadına yönelik her türlü şiddeti, yıllardır filmleri ile anlatmaya çalışan ve dünyaya kadın gözüyle bakan bir inatçı bir yönetmen. Çünkü cinsiyetçi ve eril zihniyette "şişkosun" denilerek iş verilmemesine rağmen film çekmeye devam eden ve en sonunda Altın Portakal'ı kazanan kadın bir yönetmen. "Sinema yönetmeninin kimliğidir" diyerek kamerasını eline alan Gülten, "Amacım kadınların dertlerini anlatmak" diyor.
'Dünyaya kadın gözü ile baktığımı kısa filmlerle keşfettim'
10 sene önce eline kamerayı ilk aldığında ne yapacağını bilmediğini ancak 2010 yılından itibaren çektiği kısa filmlerle kadın hikayeleri anlatmaya başladığını söyleyen Gülten'e göre, bu başlangıçta bilinçli bir tercih değildi. Ancak 'sinemanın yönetmenin kimliği olduğunu' anladığında kamerasını kadın haklarına çevirdiğini belirten Gülten, "Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema Televizyon bölümünde lisansımı tamamladım. Birçok meslektaşım kuramlara, akademiye karşıdır ancak okulun bana kattığı bir şey var ki, yaptığınız sinema sizin ideolojiniz aslında ve kullandığınız teknik de biçim de bu ideolojiye hizmet etmeli. Dünyaya kadın gözünden baktığımı çektiğim kısa filmlerle keşfettim. Kadın cinayetleri ile ilgili bir film yapılması gerektiğini düşündüm, bu bir zorunluluk değil benim tercihimdi" diyor.
‘Bedeninin ölçüsüne karar veren zihniyet, kadın öldüren zihniyetin ürünü’
"Türkiye olarak zorlu bir süreçten geçiyoruz, çok zor günler yaşıyoruz ve kadınlar her gün öldürülmeye devam ediyor" diyen Gülten, sektörle ilgili dert yanmak yerine elini taşın altına koymak isteyince bu filmlerin ortaya çıktığını söylüyor. Toplumsal cinsiyetin eril beden dayatmasından ötürü beden ölçüleri nedeniyle reklam ve film sektöründe işe alınmadığını ve ittiği bazı işlerde herkesin önünde küçük düşürüldüğünü söyleyen Gülten, şunları söylüyor:
"Şu an birçok insana bu inat çocukça da geliyor olabilir ancak ödül töreninde vurgulamak istediğim, bir kadını öldürmekle tutunduğu dalı kesmenin aynı zihniyet sorunu olmasıydı. İş yerinde çalıştıracağı genç bir kadının bedeninin ölçüsüne karar veren zihniyet, eşinin, sevgilisinin ya da eski sevgilisinin yaşam hakkını elinden alan zihniyetin ürünü. İşte bu yüzden ilk filmim kadın cinayetlerini ele aldı. Herkesin yaşam hakkının ihlallere uğradığı günümüzde eğer benim bedenim sinema yapmama engel olsaydı ben sembolik olarak ölü bir genç kadın olacaktım ve çekilmeyen filmlerim öksüz kalacaktı. Kredi çekip çok büyük risklere girdim ama beni ben yapan şey sinema ise hayallerim ise kendi ölümümü izlemedim.”
'Seyircinin rahatsız olmasını istedim'
Film üzerinde 3 yıl çalıştığını söyleyen Gülten'e senarist arkadaşı Çağla Canbaz da destek olunca, Türkiye Sineması’nın melodram anlayışına karşı çıkan bir film ortaya çıktı. Film, şiddeti gösterip onaylamak yerine şiddetin geride kalanlardaki etkilerini gösteriyor. "Filmin kadın katillerine de mesajı var, şiddet gören kadınlara da, geride kalanlara da" diyen Gülten, “Didaktik olmaması adına seyirciyi hep dışarıda tutmaya uğraşan bir film yapmak istedim, yer yer seyircinin yabancılaşmasını ve bunun bir film olduğunu anlaması için oyuncu yönetiminde de radikal davrandım. Çünkü seyircinin özdeşlik kurarak rahatlamasını değil, dışarıdan bir göz olarak rahatsız olmasını istedim. Buna rağmen seyirciler ağlayarak çıkıyor ama film bittikten sonra başka bir film başlıyor zihinlerinde" diyor.
Gülten'e göre filmin verdiği en büyük mesaj "Biz kadınlar doğanın bir parçasıyız” oluyor.
‘Basın kadın cinayetlerini ikinci plana attı’
Gülten, ‘kilosu’ nedeniyle iş bulamadığı yönündeki eril ve cinsiyetçi haberlere ise şöyle cevap veriyor: "Bu konudan ben de rahatsızım ama çok hassas bir çizgi ve gelen tepkilerden anlıyorum ki insanlar beni yanlış anlamadılar. Bir filmde iki planı bağladığınızda bir anlam çıkmalı, bir plan eksik kalırsa yanlış anlamlar doğabilir, medyaya yansıyan haberlerde de böyle oldu. Ne şişmanlığımla ajitasyon yapmak istedim ne de öldürülen kadınlar üzerinden prim yapma amacı güttüm. Ajitasyon yapmak isteseydim çektiğim filmde yapardım. Antalya Film Festivali’nde ödülü aldığımda bir cümle kurdum. ‘Ben maalesef şişman olduğum için iş bulamadım ve kredi çekip film yaptım, kadın cinayetlerini anlattım.’ Basın benim şişman olduğum için film yapıp, kadın cinayetlerini anlattığımı ikinci plana attı. Bu da başka bir sorunu gündeme getirdi, kadınların sektörde uğradığı mobbing. Amacım biz kadınların dertlerini anlatmak, sesimizi duyurmak. Yaptığımız işin içini boşaltmak isteyenlerin karşındayım, ekibim, ailem ve ben bu proje için çok emek harcadık ve bizi bir araya getiren filmin içeriği, işlediği konu ve ulaşmak istediğimiz insanlar.”
'Biz kadınlar ses çıkarmaktan korkmamalıyız’
"Kadınlar sokaklarda oldukça, sizin sinen ve ürkek diye bahsettiğiniz kadınlar cesaret bulacaklardır" diyen Gülten, "Bizler filmimizin de sözündeki gibi doğanın bir parçasıyız, sokaklarda erkekler kadar özgürce yürüyebilmeliyiz, belediye otobüsü, metrobüs gibi toplu taşıma araçlarında rahatça seyahat özgürlüğümüz olmalı. Tacizlere boyun eğmemeliyiz ve ses çıkarmaktan korkmamalıyız, çünkü biz sustukça daha da çıkılmaz bir girdaba giriyoruz. Bu konuda herkese büyük sorumluluk düşüyor. Biz sanatla uğraşan meslektaşlarıma, medyaya, aynı apartmanda oturan komşularımıza, çevredeki herkese. Bizim erkeklerden hiçbir eksiğimiz yok. Sokakta yürümek, parklarda dolaşmak, gülmek ağlamak, özgürce yaşamak sadece kadınların değil tüm insanların en doğal hakkıdır" diyor.
'Kadın hikâyelerinin anlatılmasına ihtiyaç var'
Başta Altın Portakal'da bir ödül beklemediğini belirten Gülten, son olarak şunları söylüyor: "Ancak ne zaman ki gösterim alanına gittim, biletlerin bittiğini öğrendim ve seyircinin filme olan reaksiyonunu gördüm o zaman içimde bir umut doğdu. Özellikle kadın seyircilerden çok olumlu tepkiler aldım. Gerek söyleşi sırasında, gerek film çıkışında çok farklı bir enerji hissetti ki, o da artık kadınların bizlerden böyle hikayeler istediğine yönelik bir enerjiydi. Buradan fırsat bulmuşken oy veren tüm izleyicilere teşekkür ederim. Çünkü bana gösterdiler ki bizim böyle hikayelerin anlatılmasına ihtiyacımız var. İnsanlara samimi gelen bence filmin zorunluluktan değil tamamen bağımsız ve içselleştirilerek çekilmesi oldu."
Filme dair
“Yağmurlarda Yıkansam” bir kadın cinayetinde geride kalıp o acıyı yüklenenin gözünden bakıyor hayata. Annesi, babası tarafından öldürülen Gamze’nin hikayesi damga vuruyor hikayeye. Film biraz da geride kalanların mağduriyeti, hüznü ve acısından bakıyor mevzuya. Annesini kaybettikten sonra büyük bir boşluk yaşayan Gamze’nin, annesinin yokluğuyla büyük bir kaosa dönüşen hayatının detaylarında dolaşıyor. Film Gamze’nin öfkesi, yalnızlığı, çaresizliği ve özlemlerini hiç bakılmayan bir bakış açısıyla izleyici ile buluşturuyor.
Bu yıl Arnavutluk’ta yapılan Balkan Film Food Festivali’nde En İyi Film, Barcelona International Film Festivali’nde Altın Aslan ödülü kazanan “Yağmurlarda Yıkansam” kadın sorunlarına farkındalık yaratmak ve dikkat çekmek isteyen bir yapım.
Filmde Yeliz Tozan, Derin İnce, Murat Ergür, Engin Benli, Müge Ulusoy, Çiğdem Benli, Rabia Kaya, Gülçin Çakır ve Bilgin Ertok rol alıyor.
(sy)