KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Cerablus işgali, ABD ve Kürtler

Kadının Kaleminden
Ağustos 28 / 2016


 

 
HACER ALTUNSOY
 
Carablus küçük bir kent. Aslında Türkiye için çokta stratejik bir önemi yok. Ancak DAİŞ için önemli. Çünkü dünya ile bağlantı kurduğu ender yerlerden biri. DAİŞ’in şimdiye kadarki stratejisine baktığımızda, Carablus’un bu kadar kısa sürede el değiştirmemesi gerekirdi. Ancak öyle olmadı. Bir gün içerisinde Türk devletinin öncülüğünde ÖSO ve diğer çetelerin eline geçti. Bu durum Carablus’un “devredildiği” tespitini doğrular nitelikte. Bazıları Minbiç’ten dolayı güç kaybettiği tespitini yaptı. Evet bu yerinde bir tespit ama DAİŞ, bir gün bile Carablus’u elinde tutamamışsa, “DAİŞ bitmiştir” demek lazım. Ama diyemiyoruz. Çünkü DAİŞ birçok kenti halen elinde tutuyor. Demek ki gerçekten bir devretme durumu söz konusu.
 
Carablus bir de Kürtler için kısmi bir öneme sahip. Kobanê’ye komşu olması, Afrin-Kobanê hattında bulunması, yine DAİŞ’in lojistik kapısı olması Kürtler için önemli kılmakta. Ee malum DAİŞ öncelikli olarak Kürtlere karşı savaşıyor. 
 
Carablus işgalinin esas hedefinin Kürtler olduğunu AKP iktidarı ve Erdoğan açık ve net söyledi. “Kuzey Suriye’de bir Kürt statüsünü istemiyoruz” diye defalarca açıklama yapılmıştı. İşgalin amacını da Cumhurbaşkanı Erdoğan “DAİŞ’e ve PYD’ye karşı yapılmıştır” diyerek esas hedefin Kürtlerin Rojava’daki kazanımları olduğunu net söyledi. Süreci kısmen takip eden herkesin böylesi yorumları da oldu. 
 
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Türkiye’de başbakan ve cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmeler sonrası açıklamaları da bu operasyonu desteklediklerine yönelikti. Bu açıklama birçok kesim açısından ABD’nin Kürtleri çok rahat gözden çıkarabileceğine dair bir algı ve kaygı da yarattı. 
 
Gerçek böyle midir? ABD Kürtleri rahatlıkla gözden çıkarabilir mi? 
 
ABD’de bölgedeki egemenlik sahasını arttırmak istiyor. Çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapacaktır. Tıpkı 1. Dünya Savaşı’nda Fransa, İngiltere’nin yaptığı gibi. Tıpkı Almanların Ermenilere yaptığı gibi. Yani gözden çıkarabilir. Bu her zaman düşünülmesi gereken bir olasılıktır. Ne zaman gözden çıkarır? Güç olmadığını, sonuç almadığını gördüğü zaman.
 
Ama şu anda ABD’nin Kuzey Suriye Federasyon güçlerini gözden çıkarması mümkün değil. Çünkü Demokratik Suriye Güçleri bölgenin en örgütlü gücü. Dolayısıyla bugünden yarına bütün ilişkilerin değişeceğini düşünmek gerçekçi değil. Ama bu hiç değişmez anlamına da gelmez…
 
 ABD “Kürtleri sattı” algısına sevinenler ve üzülenler var. Her iki kesim de kırk yılı aşkındır Kürtlerin özgürlük mücadelesini kendi özgücüne dayanarak yürüttüğü gerçeğini göz ardı etmektedir. Kürtler kendi özgücüne dayanarak mücadeleden vazgeçmediler. Rojava’da ortaya çıkan kazanımlar bu stratejinin ürünüdür. Hatırlayalım.
 
Kobanê’ye DAİŞ saldırdığı zaman büyük bir direnişe çarptı. Başta AKP olmak üzere birçok kesimin düşmesini beklediği Kobanê’ki direniş Kobanê’nin düşmeyeceğini orta çıkardığı zaman koalisyon güçleri destek vermeye başladı. Kobanê direnişi aslında bugün tekrar konuşulan güvenlikli bölge politikalarını dönem açısından devre dışı bıraktı. Minbiç’te ortaya çıkan ilerleyiş ve başarıya engel olmak için tekrar aynı konu konuşulmaya başlandı.
 
İkincisi daha geçen günlerde Hesekê’de ciddi bir direniş yaşandı. Rejim güçleri uçakları ile Hesekê’ye saldırdı. Hesekê direnişinde Kürtlere destek olan koalisyon güçleri yoktu. Kürtler kendi özgücüne dayanarak, Hesekê’de sonuç aldı.
 
Rojava’da, Şengal’de ortaya çıkan kazanımlar Kürtlerin özgücüne inancı sonucu yaşanmıştır.
 
Bu özgüç kuzey Kürdistan’daki direnişte de görülmedi mi? Eğer Kürtler bu döneme hazırlıksız, örgütsüz girmiş olsalardı ‘filler ve çimenler’ akıbetini yaşayacaklardı. Ancak durum tam tersi. Kürt halkı şimdiye kadarki kazanımlarını özgüçlerine dayandırdığı için sonuç aldılar. Koalisyonun destek vermesi de bu özgüçle, örgütlülükle ve ne istediklerini bilmesi ile bağlantılıdır. İlişkilerin istikrarlı olması da bu gücün korunması ile bağlantılıdır.
 
Üçüncü önemli nokta başta Rojava olmak üzere farklılıklarla ortak yaşam perspektifine sahip olmalarıdır. Bu da hem sorunların çözümü kolaylaştırmakta, hem de siyasetin gerçek gücü olan halklarla ortaklığı, ittifakı artırmak anlamına gelmektedir. Evet tehlike vardır. Bu konuda duyarlıkta önemlidir. Ancak artık isteseler de Kürt varlığını inkar edemezler. Dolayısıyla başta Rojava olmak üzere diğer parçalarda da mücadele Kürt halkının kendi özgüne ve beraber yaşadığı halkların ortaklığına özgücüne dayandıkça kendi hedeflerine ulaşmaları konusunda hiçbir şey engel olamaz, olsa da sonuç alamaz.
 
Yeni Özgür Politika'dan alınmıştır