KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Günümüzün Kampos ve Sivotlar’ı

Kadının Kaleminden
Eylül 04 / 2016


 

 
VİLDAN DİRİK
 
İnsanlık tarihinin her döneminde anlaşılamayan olaylar, çözülemeyen gizemli durumlar dönemin inançsal  ve kültürel dokuları çerçevesinde yorumlanmıştır. Günümüze kadar ulaşabilen bu yorumlamalar kuşaktan kuşağa çok nadir olarak yazılı, çoğunlukla da sözlü olarak iletilmiştir. Kimi değişimlere uğrasalar da söylenceler, efsaneler ve batıl inançlar varlıklarını korumuş, asırları aşarak günümüze dek ulaşabilmişlerdir.
 
Mezopotamya coğrafyası bu yönden oldukça zengin sözlü ve yazılı bir literatüre sahiptir. Farklı inanç ve kültürlerin içiçe yaşadığı bu cografya tam bir kültürel zenginlik deryasıdır. Hangi söylencenin, efsanenin ve inanışın hangi kültüre ait olduğunu kesin olarak söylemek oldukça zordur. Hızır inancının Hidirellez ile olan bağı, Şah Maran efsanesinin farklı versiyonlarda anlatımları bunlara sadece birkaç örnektir. Bir de dini inançlardan bağımsız olarak bu coğrafyaya ait batıl inançlar vardır. Bunlar günümüzde etkilerini yitirseler de, doğum-ölüm ve insan yaşamının önemli evrelerini yorumlamaya çalışan, kötülüklerden korunmak isteyen bu inançlara dair izleri toplum içinde görmek mümkündür.
 
Sizlere bu yazımda Serhat bölgesine özellikle de Muş yöresine ait olan iki inanıştan söz edeceğim.
 
1- Sivot inancı: Bilindiği gibi Serhat yöresinin kışları uzun ve zorludur. Sivot, uzun ve karanlık gecelerde ama sadece Şubat ayında görüldüğüne inanılan, insanüstü ve kötü niyetli bir yaratıktır. Hikayeleri ile korku salmış ve özellikle de kadınlarla çocukları oldukça etkilemiştir. Çocukken ninemden dinlediğim Sivot hikayelerinden ne kadar korktuğumu, bugün gibi hatırlıyorum. Sivot’un tanıdık insanların kılığına girebildiğini, oldukça uzun boylu, gözbebeklerinin üçgen olduğunu ve ayaklarının ters olduğunu söyler, “kapı çalındığında gelen insanların göz ve ayaklarından onun Sivot olup olmadığını anlayabilirsiniz” derdi ninem. Kandırıp götürdüğü insanları kendisine köle yapan Sivot’tan korunmak için de “Şubat ayında göğsüne çengelli iğne tak” diye de tembihlerdi. Sivot kendisine köle arardı, ancak eğer ki sen onu tanır da bir iğneyi ona batırırsan o sana köle olurdu…
 
2- Kampos inancı: Burda Kampos da aynen Sivot gibi insanlara zarar vermeye çalışan bir yaratık olmakla birlikte daha çok cin ya da ruh karışımı bir varlık olarak da tanımlanmıştır. Kampos’un iri yapılı, kıllı ve çirkin bir ruh ya da erkeksi bir yaratık olarak, insanları uykuda yakaladığına, onların göğüsleri üzerine oturarak boğmaya çalıştığına inanılıyordu. Kampos’tan kurtulmanın yolu da aynen Sivot inancında olduğu gibi iğne taşımaktı…
 
Bu tür batıl inançların temelinde elbette bilimsel olarak açıklanmamış olayların, o yörenin kültür ve inançları çerçevesinde yorumlanması yatmaktadır. Aynı zamanda gençleri ve çocukları korkutarak onları kötülüklerden korumak da amaçlanmış olabilir. Her önüne gelene kapıyı açmama, karanlık olmadan evine dönme vb. kurallar büyük olasılıkla bu şekilde sağlanmak istenmiştir. Aynı zamanda Kampos inancının, uykuda görülen ( kabus ) kötü rüyalar ve karabasanlar olduğunu görmek  hiç de zor değildir. Burda çengelli iğne ya da dikiş iğnesi taşımanın çözüm olarak görülmesinin anlamı, kesin olmamakla birlikte kişinin gördüğü şeyin hayal ya da gerçek olup olmadığını anlayabilmesi için kendisine iğne batırması olarak açıklanabilir.
Bu inanışların ortaya çıkmasına neden olan çok sayıda sebep olabilir. İnsanlık tarihi çok büyük zulümlere, çok büyük kötülüklere şahitlik etmiştir. İnsanın insana yapmaması gerekenleri yaşadıkça belki de bu durumları insanlık dışı olarak nitelemiş ve ruhlar alemine havale etmiştir. Bu tür inanışlar günümüzde eski etkilerini yitirmiş olsalar da; hala cin, ruh, yaratık, vampir vb. inanışlar süregelmektedir. Bu konularla ilgili kitaplar yazılmakta, filmler çekilmekte ve insanların bu konulara olan ilgisi sürekli canlı tutulmaktadır. Fizik ötesi olaylara o ilgi hep olmuş ve hep olacaktır ama burda görülmesi gereken  tüm bunların temelinde yatan şeyin, insanlığa, topluma zarar veren kişiliklerin, yapılanmaların varlığı ve bunlardan korunma yollarının geliştirilmesidir. Kimi zaman olağanüstü kılınan bu kişilikler elbette verdikleri zararlarla insanlık dışı sayılarak, cin,ruh, yaratık ve vampir diye tanımlanmışlardır.
 
Günümüzde de bu yaratıklara rastlamak hala mümkün. Vampir gibi kan emici ve kan sevicilere, halkların üzerine Kampos ( kabus ) gibi çöken, tüm güzellikleri ve kardeşlikleri boğmaya çalışan çirkin yaratıklara, Sivot gibi kendisine kul-köle arayan, ters ayakları ile bir ülkeyi ters yöne doğru sürükleyen “uzun adam”lara ne yazık ki hala rastlıyoruz. Geçmişin batıl inançları günümüz  dünyasında bir başka şekil ve boyutta yaşanmaktadır. Toplumlara egemen olmak, baskı kurmak ve ezmek isteyenler, eşitlik ve özgürlük düşmanlığı yapmaktadırlar. Başta kadın ve çocuklar olmak üzere  toplumlara korku salarak yönetmek istemektedirler. Halkların tecrübeleri göstermiştir ki yeryüzünde kötüler hep var olmuş ve bu kötüler gittikçe sistemler haline dönüşmüşlerdir. Bunlardan korunmanın yolu uyanık olmaktan, birlikte mücadele etmekten ve örgütlülükten geçmektedir. Halkların ortak demokrasi mücadelesi Vampir’in göğsüne saplanan kazık, Sivot’un göğsüne saplanan iğne etkisi yaratıp insanlık düşmanlarının elini kolunu bağlayıp felç etkisi yaratacaktır. Bugün insanlığın karşısındaki en büyük tehlike kapitalist modernite ve onun sürüdürücüleridir. Bu sistemin toplumları korkuyla yönetebilmesi için ihtiyaç duyduğu şey ise devletin, milletin, bayrağın elden gideceği korkusu ile, kendi yarattıkları terör korkuları ile halkların beyinlerini ve yüreklerini ele geçirebileceğini düşündükleri politikacı kılıklı yaratıklardır. İşte bütün mesele bu yaratıkları ve onların temsil ettikleri sistemleri doğru bir bakış açısı ile değerlendirip, buna doğru ve örgütlü bir mücadele ile karşı durabilmektir. Kapitalizm içinde eriyip, göğsüne iğne saplanmış  köleler halinde dolaşmak ya da o iğneyi insanlığın düşmanlarının göğsüne saplamak bir tercih meselesi değil, bir ölüm-yaşam meselesidir artık.