Kayyum, gaspın ve kıyımın yeni adı
Kadının Kaleminden
HACER ALTUNSOY
DBP’nin 24 belediyesine kayyum atanması Kürt toplumunda büyük tepkilere neden oldu. Belli ki toplumsal tepkilerin daha da artacağı bir döneme giriyoruz. Çünkü belediyeler bir toplumun yegane idari birimleridir. Kendilerine aittir. İradelerini seçimle ifade ettiği yerledir. Aidiyet olgusunu en somut yaşadıkları alanlardır. Kendi sokakları, iş yerleri, bahçeleri, mahalleleri ve hatta evleridir. Toplumun kendini sınadığı bir deneyim alanıdır. Dolayısıyla merkezi temsiliyetlerinden daha fazla önem verirler. Yerel seçimler her zaman genel seçimlere oranla daha fazla ilgi merkezidir.
Tarihsel olarak da yerel formlara önem verilmiştir. İmparatorluklar işgal ettikleri topraklara merkezden temsilciler (Beylerbeyi, sancak beyi, valiler vb) atasa da aşiret, kabile, beyliklerin kendi kendini yönetme hakkı tanınmıştır. Her ne kadar vergi toplama, askere alma gibi işgalci yasalar uygulanmışsa da yerelin kendini yönetme hakkına dokunulmamıştır. İmparatorlukların yüzyıllarca varlık sürdürmesinin en önemli nedenlerinden biri bu politikadır.
Tekçiliğe dayalı ulus devletler yerel idareleri ortadan kaldırmıştır. Ancak 1950’lerden sonra Avrupa ulus devletleri yerel yönetimlerin yetkilerini arttırmıştır. Nüfus artışı, hızlı kentleşme ve ekonomik sebepler olmakla birlikte; yereli güçlendirme politikalarının önemli sebeplerinden biri de yereli güçlendirerek birliği koruma politikasıdır.
Merkezi güçlendirerek birliği koruma politikaları, ikinci dünya savaşı sonrası yerini yereli güçlendirerek birliği koruma politikalarına bıraktı. Başta AB olmak üzere bir çok ülkede sonuç da aldı.
AKP ise miyadı dolmuş, tarihin çöp sepetine atılmış bu politikaları kayyum adı altında tekrar gündeme aldı. Hem de 21.yüzyılın ilk yarısında. Hem de Ortadoğu’da taş taş üstünde kalmamışken.
Yaklaşık iki yıldır Kürdistan’da uygulanan vahşet, toplumda zaten ciddi bir kopuş yarattı. Devlet; Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de, Şırnak’ta “kentlerinizi yıkarım, evlerinizi viran ederim, canlarınızı cayır cayır yakarım” dedi. Halk da “sen yıkarsın biz yaparız” dedi. Bu kez de “yakıp, yıkmakla kalmam, mahallenizi, sokağını, aşınızı, işinizi elinizden alırım” diyor. Belediyelere kayyum atamak, toplumun iradesini değil, sokağını, mahallesini de gasp etmektir. Kendi yasalarını, kültürünü, politikalarını yerele taşımaktır.
Dolayısıyla kayyum hem bir gasp, hem bir kıyımdır. Toplum iradesinin kıyımıdır, malını gasp etmektir.
Eğer bunca kentin yıkımında toplum direnişini bir noktada tuttuysa belediyelerinin ellerinde olması, partilerinin, vekillerinin, seçtikleri kişilerin çalışmalarının başında olmasıyla ilgiliydi. Çözüme, ortak yaşama olan umudu besleyen faktörlerdir çünkü bunlar. Halen varlığının, iradesinin görünür olmasıdır aynı zamanda.
Belediyelerine el konulan, seçilmişleri her gün yaka paça içeri atılan, gençleri her gün katledilen bir halkın ortak yaşam bağına vurulan son darbedir. Kürt halkı ortak bir gelecek inşa etmek için çok fazla çaba sarf etti. Bütün acılarına rağmen barış ve çözüm taleplerinden vazgeçmedi. Şimdi belediyelere el koyup, her yere bayrak asarak yok sayılan bu halk neden ortak yaşam arayışı içinde olsun? Kürtlerin en küçük kazanımına göz diken, yok etmeye çalışan bir devlet ve iktidarla bir arada yaşama çabasını neye bağlasın? Ortak yaşam çabası tek taraflı olur mu?
Sinop’un Durağan ilçesinde Kürtlere saldıran gruptan elinde sopası ile ağzı köpüren bir genç “15 Temmuz’da nasıl vatanımızı savunduysak, Durağan da bizim memleketimizdir. Gerekirse günlerce sabahlayacağız...Bu adamlar buradan gidecek, ya biz öleceğiz ya onlar ölecek başka yolu yok...” diye kurtuluş savaşı kahramanı gibi bağırırken ortak gelecek sadece Kürtlerin çabası ile gelişir mi?
İç savaşın ayak sesleri her gün biraz daha duyulur olduğu bu günlerde Türkiye halklarının ortak yaşam arayışı varsa gerçekten; Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan gibi ses vermeleri gerekir.
Ülgür Gökhan, “Kayyumlar demokrasilerde halkı temsil edemez. Biz kayyumlarla kardeş falan olmayız. Çanakkale halkı Sur halkı ile kardeştir” dedi. Bu ses çoğalır, eyleme dönerse halen ortak bir gelecek şansı var demektir. Aksi halde; Kürt halkı kayyuma, kıyıma ve gaspa karşı tarihin en büyük direnişine kalkabilir. Demedi demeyin...
Özgür Politika'dan alınmıştır