Musul IŞİD’i Rojava’ya kaydırma operasyonu mu?
Kadının Kaleminden
Meral Çiçek
Bundan neredeyse günü gününe üç yıl önce, 14 Ekim 2013 tarihinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, HDP ve devlet heyetleri ile görüşmede, “anlamlı müzakere” geçilmemesi durumunda olacakları şu şekilde özetliyor: “Üçlü yönetim var. 1- Paralel devlet, karışık yönetim, fitne fesat yönetimi. 2- AKP yönetimi. 3- KCK, demokratik yönetim. Tam bir kör dövüşü. Rojava’da da, Irak’ta da olacak. Tek çıkışı anlamlı müzakere. Her üç yönetim kendi alanını koruyacağından çatışma riski artar. Gerçi bunu da fazladan yazmışım.”
Şimdi, Sayın Öcalan’ın tam üç yıl önce öngördüğü sürecin tam ortasındayız. Türkiye, Suriye ve Irak’ın – dolayısıyla Kürdistan’ın – hem biçim hem boyut hem de süre itibariyle Birinci ve İkincisi’nden çok daha kapsamlı olan Üçüncü Dünya Savaşı’nın güncel merkezini oluşturduğu bir aşamadayız. Ve ‘İmralı Görüşmeleri’nin Türkiye-Bakur boyutunun ötesinde bütün bölge için tayin edici – olumlu veya olumsuz – karakterini belki de yeni yeni algılayabiliyoruz.
Gelelim bu gerçeğin en somut göstergeleri olan Musul meselesi ve Rojava’ya. ‘Musul’u IŞİD’den geri kazanma operasyonu’ (operasyonlara verilen adların önemini es geçmeyelim) bugün beşinci gününde. Şu anda çevre temizliği operasyonu yürütülüyor. Esas savaş ve dolayısıyla çatışmalar Musul kent merkezine girildiğinde yaşanacaktır. Dolayısıyla şu an itibariyle Irak ordusu ve Pêşmerge güçleri, başta ABD olmak üzere çeşitli dış güçlerin koordinatörlüğünde, operasyonun yürütücü güçleri olarak isimlendirilirken, esas aşamaya geçildiğinde tablonun değişmesi yüksek ihtimal.
Peki o aşamaya geçildiğinde IŞİD’in Musul’daki varlığı aynı oranda olacak mı? Ya da şöyle soralım: Buna benzer savaşlarda, düşmanın son ana kadar direnip savaşın uzamasını önlemek amacıyla bırakılan sınırlı ‘kaçış koridoru’ bu kez neden bu kadar geniş tutulmuş? Operasyonun şu anki haritasına bakıldığında Pêşmergeler kuzeyden, Irak ordu güçleri ise güneydoğudan ilerliyor. Ancak batıdan şu an itibariyle herhangi bir hareketlilik söz konusu değil.
Amaç, IŞİD’i Musul’da kıstırıp yenmek olsaydı batı cephesinden, özellikle de Şengal’den operasyon başlatılırdı. Fakat o zaman operasyonun adı ‘Musul’u IŞİD’den geri alma’ değil de, ‘temizleme’ veya ‘kurtarma’ olurdu. Demek ki esas hedef bu değil. Ki PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan da dün ANF’de yayımlanan röportajında Musul’daki operasyonun askeri strateji açısından hatalı başladığını, Musul ve Rakka’nın aynı anda kuşatılması gerektiğini söylüyor ve amacın IŞİD’i bitirmek değil kaçırtmak olduğunu ifade ediyor
Bu durumda Kürdistan IŞİD’den kurtarılmış olmuyor. Tersine, yük – en hafif deyimle - bir diğer Kürdistan parçasının sırtına bindirilmiş oluyor. YBŞ’nin mevut aşamada operasyonun dışında tutulmak istenmesini bir de bu açıdan okumalı.
Başika bağlamında Neo-Osmanlı retoriğini sürdüren Türk devleti, bütün gözler Musul üzerindeyken önceki gece Rojava’ya dönük en kapsamlı hava saldırısını düzenledi. Bir yandan Şehba köylerini savaş uçaklarıyla bombalarken, Afrin’in Cindirês ile Raco ilçelerine bağlı köylere top atışı yapıldı. Önceki geceki saldırılar ile Türk devleti elbette ki Suriye Demokratik Güçleri’nin Bab’a ilerleyişini durdurup, SDG’den önce kenti ÖSO ile birlikte IŞİD’den devralmayı hesaplıyor. Ancak bunun ötesinde Afrin’in çevresinde yürütülen hazırlıklara bakılırsa Türk devletinin burada bir nevi Kobanê’de yapılmak istenip de başarılmayanı tekrarlamayı amaçladığı söylenebilir. Tabii IŞİD yerine ÖSO’cularla. ÖSO’cuların Salı günü SDG’yi Tel Rıfat’ı 48 saat içinde terk etmemeleri durumunda saldırmakla tehdit etmesini de bu bağlamda okumalı. Ki hatırlanırsa Eylül ayında Türkiye’nin ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’ adını verdiği işgal saldırısında ÖSO’dan ayrılan gruplardan biri de Suvvar Tel Rıfat idi. Dolayısıyla ÖSO’cular burada da doğrudan Türk devleti adına konuşuyor. Yani Afrin’de planlanan, yeni bir yarı-vekalet savaşı. Maskeli güç bu kez ÖSO’cular, ancak Türk güçleri de doğrudan bu savaşın içinde yerini almayı öngörüyor ve fiilen de yer alıyor zaten.
Musul bağlamında operasyonun birkaç ayda biteceği söyleniyor ya; bütün bunların parçası olduğu Üçüncü Dünya Savaşı bu gidişle daha epey sürecektir. Bu yüzden – özellikle de Rojava’daki – Kürtler açısından, bu Üçüncü Dünya Savaşı’ndan varlığını korumuş ve özgürlüğünü sağlamış halk olarak çıkmak için, kendini savaşa göre örgütlemiş halk gerçeği dışında bir seçenek kalmıyor-anlamlı bir müzakereye geçilmemesi durumunda.
Yeni Özgür Politika'dan alınmıştır