Sur'dan efsaneler ve Awesta'nın halayı
Kadının Kaleminden
Beritan Elyakut
2 Aralık 2015 tarihinde Sur'da başlatılan ablukaya karşı direniş, bir nebze ara vermeden devam ediyor. İnsanların akıl sır erdiremediği bir iradeyle direnen Sur halkı, moralini de yüksek tutuyor. Sur dışında kalan herkesin ağzında Sur'un direnişi varken orada direnen gençlerin ve kadınların sahip oldukları irade de dilden dile dolaşıyor. Öyle ki Sur'daki direnişçiler efsaneleştirilerek anlatılıyor. Kimine göre Sur ilçesinde bulunan sahabeler tarafından korunuyorlar, kimine göre ise sahabe o gençlerle birlikte savaşıyor. Sur'da direnen halkla mücadele edildiğine inanılan sahabelerin isimleri şöyle; Hasırlı Mahallesinde bulunan Malik-i Ejder, Hasan Paşa Karşısında bulunan Sahad bin ebi Vakkas, Ebul Musin, Lalebey Mahallesinde bulunan Ebul Mücin, Zülküf, Elyesa, Harun, Hallah, Harut, Enuş, Haçer-i Güzel, Mardin Kapı'da bulunan Sultan Sucaeddin, Hz. Süleyman Camisinde bulunan 27 sahabe, Kurşunlu camide bulunan sahabeler... Bir de direnişe bire bir tanıklık edenlerin yorumları var. Mesela her kaybettikleri için zafer yemini edip onların mücadelesini de yüklenip bir iken iki kişi olan bir direniş saltanatına sahipler. Hepsinin de ayrı ayrı doğruluk payı bulunuyor. Ama gelin bir de benim yasaklar öncesi tanık olduğum bir anı dinleyin...
Sur'da 4'üncü yasağın kaldırılmasının ardından halkın yeniden evlerini onardıkları anları çekmeye gittiğimizde güler yüzle karşılanmıştık. Güler yüzlü kadınlarla sohbet ederken yaşadıkları bir burukluk olduğunun farkına vardık. Bizler kendimizce giden mallarına üzüldüklerini düşünürken bir anne anlamış gibi gözlerime bakarak, "Biliyor musun güzel kızım biz mallarımızın peşinde hiç olmadık. Ancak burada direnen çocuklar bizim çocuklarımız ve onlara o kadar emek harcadıktan sonra bir anda elimizden alınmasıdır bizi kahreden. Siz gençlere bir şey olmasın diye tüm mallarını ateşin önüne atar buradaki kadınlar" dedi. Sur içerisine o tarihten sonra sürekli olarak uğrar hale geldim. Gittiğim yerlerde her kapı açık ve çay demlenmiş vaziyette beni bekliyordu. Girdiğim bir evde Domlarla tanıştım. İçtenlikle beni karşılayan Domlar her ne ihtiyacım olursa kapılarını çalabileceğimi tembihleyerek uğurladı.
Halk tarafından 2015 Ekim ayından sonra bir kez daha hendekler yapılırken devletin yönelimi de o denli sertleşti. 6 Kasım 2015 tarihinde Sur ilçesinde yasak olmamasına rağmen polislerin Sur'a yöneldiği anda ilçede kalmıştık. Yoğurt pazarı civarına ağır silahlarla saldıranlara ilçede bulunanlar tabak çömlek çalarak karşılık veriyordu. Bir anda silah seslerine boğuldu her yer. Ancak ilginç bir şekilde direnenlerin esprileri ve gülüşleri eksilmiyordu. Bir mahalle de oturup olanları az çok kayda aldığımız anda elinde tepsi ve çay bardaklarıyla bir anne yaklaştı. Bardaklara yeni demlenmiş çayı doldururken göz ucuyla da bize bakıp gülümsüyor. Ona bırakmadan bardaklarımızı tek tek alıp çaylarımızı yudumluyoruz. Anne bir anda sesini yükseltip "Wa Awesta ji hat" diyor. Yanımıza yüzü kapalı biri geliyor. Awesta anneye sarılıp 'çayı bensiz mi içecektin' diye takılıyor. Anne onu küçük bir çocuk gibi seviyor ardından dakikalarca öpüyor. Awesta bizi fark edip dönerek, "Korkmuyorsunuz umarım. Alışın bu seslere artık. Bizim bildiğimiz gazeteciler korkusuz olur" diyor. Ardından etrafındakilere "De haydi gelin bir halay çekelim" diyerek kimin ne yapması gerektiğini söylüyor. Biri şarkı söylemeye başlıyor "Ha gerilla ha halkının umudu gerilla" diye. Yaşının çok küçük olduğu her halinden belli.
Oradan ayrılırken patlama sesleri geliyor ve Yoğurt pazarı civarından geldiği söyleniyor, Awesta gidiyor. Büyük bir patlama sesiyle yerimizde kalırken çocukların koştuğunu görüyoruz. "Biri vurulmuş" diyor çocuklar. Koşan bir kişi az önceki genci kucaklamış, kanlar içinde. Arkamı dönüyorum içimden 1 2 3 diye sayıyorum. Belki hayaldi gördüğüm ve zihnim benimle alay ediyor diye... Başım dönüyor ve kan kokusu genzimi yakıyor... 'Daha çok küçük diyorum" kendime.
Bir feryat kopuyor kulağımın dibinde. Yemyeşil gözleriyle bize çay getiren anne beliriyor. "Limin ez bimrim Awesta" diye feryat ediyor. Ardından biri bağırıyor "Ambulans, ambulans..." Yasak olmamasına rağmen ambulans gönderilmiyor. "Awesta'nın kalbi durdu. Çekilin ben çıkaracağım lanet olsun" cümleleri havada uçuşuyor. Battaniye sarılıp götürülüyor Aweste. Ben olduğum yerde kanlara bakıyorum. Saniyeler içinde olmuştu her şey. Bir anda gülüşmeler, halaylar yarım kalmıştı. Awesta'dan sonra saldırılarda birçok çocuk katledildi Awesta, Çekvar, Ramazan, Rozerin daha sayamadıklarım...