KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Kendi kaderini tayin eden kadınlar size dert olsun!

Kadının Kaleminden
Haziran 10 / 2016


 

 
Sibel Yükler/JINHA
 
"Kadına 'bayan' diyen devletten beni anlamasını beklemiyorum" demişti Gizem Yerik. Bu sözleri, karşısında durduğu erkek adaletin yüzüne yüzüne söylemişti. 
 
Gizem…
 
Bir öğlen dersinden zorla çıkarılarak gözaltına alınan, düşünceleri suç unsuru ilan edildikten sonra adeta bedel ödetilir gibi tek kişilik hücreye konulan ve en sonunda Gebze Kadın Cezaevine gönderilen Gizem, tam 76 gün tutsak edildi. Kitaplara ve oyunlara değen bedeni iki aydan fazla tutsak kaldı. 
 
Gizem bir feministti ve sanatçı adayıydı. Yazarak geceyi güne karan bir kadın, yazdıklarıyla yargılanıyordu… Bu tutsaklığın son bulması için 11 Mayıs günü ilk duruşmanın görüldüğü Bursa Adliyesindeydik. Karşımızda siyahlar içinde bir kadın gördük. Biliriz; kadınlar zulmün karşısında direnişi giyinir. Gizem'in o dimdik omuzlarına yaslandık oturduğumuz yerden. Tam 10 sayfalık bir savunma hazırlamıştı. Her bir satırı ayrı bir hukuk dersi niteliğinde olan savunmasını dinlerken karşımızda gücüyle ve iradesiyle kapıları tek tek ittiren bir kadın gördük. Tutuklandığında Çilem'den devraldığı o ruh, bir vücut olmuş karşımızda duruyordu. Gizem’i 4 yıla mahkûm etmek istiyorlar. 
 
Çilem…
 
Ulusların kendi kaderini tayin hakkı gibi, kadınların da kendi kaderini tayin hakkı vardı. Tıpkı egemen ulusa başkaldıran her toplum gibi, erkek egemen sisteme başkaldıran kadınlara da 'bedel' ödetilecekti. Gizem’in karşısına aldığı erkek egemen sistemin erkek adaleti, sistematik erkek şiddet gördüğü için 9 kez koruma talep etmesine rağmen ataerkinin bir parçasını öldürmesi sebebiyle Çilem'e bedel ödetti. 
 
O erkek Çilem’i öldürmüş olsaydı alacağı indirimi hepimiz biliyoruz. “Hukuk profesörü kesildiniz” demiş bir erkek avukat. Erkek egemen yargı makamları ve bunlar tarafından hukukun yorumlanması bu kadar eril tahakküm içermeseydi,  Avrupa Sözleşmesi; diğer adıyla İstanbul Sözleşmesi veya CEDAW kadınlar için hazırlanmış olmazdı. Yahut hazırlandığı gibi uygulanırdı.
 
Demet…
 
Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde kendine tecavüz etmeye çalışan erkeği yaralayan 19 yaşında Demet Y. için savcılık makamı “aralarında önceye dayalı ilişki olduğu için tecavüz girişimi olamayacağını” iddia etmişti. Yargı makamının iddiası da kendinden hallice. Dosya savcısı ise mütalaasında tecavüz girişimini “boğuşma”, tehdidi ise “tartışma” olarak görmüştü. Demet, tecavüz etmeye çalışan erkek hastanede öldüğü için ‘kasten öldürmeden’ yargılanıyordu. ‘Haksız tahrikle’ 5 yıl hapsi istendi. Düşünüyorum, boğuşmaya dair nasıl birikimleri vardı? Bir tecavüz girişiminin “boğuşma” olarak görülmesi için nasıl bir tecrübeleri vardı?
 
Bir arkadaşım “Kendi pratiklerini suçlayamıyorlar” demişti. “Ona suç derse, kendi yaptığı da suç olacak.” Haklıydı. Kendisine tecavüz eden erkeği öldüren Nevin için de “aralarında ilişki vardı” iddiasıyla tecavüzü meşrulaştırmış ve bir seks unsuru haline getirmişlerdi. Yargı makamından toplumsal tabana kadar bütün akıllar Nevin’i ‘canavarlaştırmış’ ve en ağır cezaları kesmişti.
 
Olcay…
 
14 yaşındaki Olcay, kendisini taciz eden erkek öğrenciye tırnaklarını batırdığı için disiplinle tehdit edilmişti. “Ben tacize uğradım, ama ben suçlu oldum” diye bağıran Olcay, kendini 3. kattaki müdür odasından aşağı bıraktığında, okul müdüründen sendika yöneticilerine ve yerel gazetelere kadar herkes “aslında taciz yok, kız sorun çıkardı” demişti. Tacize uğrayan Olcay iken, tüm erkek egemen akıllar aksini iddia ediyordu. Çünkü bir çocuk, bir kadın onların diliyle ‘rahatsız edilebilir’di ve bu ‘olağan duruma’ ses çıkarmak ‘sorun çıkarmak’ anlamına geliyordu.
 
Kendi kaderini tayin eden kadınlar
 
Çilem kelimeleriyle, cümleleriyle kadınları sarsıyordu. Her sözcüğü ayrı bir dayanışmanın öncülüğünü yapıyordu.  Kendi kaderini tayin eden Çilem, ataerkinin tahakkümünü kıracak kadar güçlü duran bir kadındı. Hem suçlu, hem güçlüydü!.. “Kız kısmı çok konuşmaz” diyen patriarkanın bir parçasını öldürmüş olmasıyla birlikte, kadın bilinciyle de dolu olması “Bunların başını küçükken ezeceksin” diyen egemen erkek için kalemini kırmak demekti. 
 
Eril yargı, sistematik erkek şiddeti gören Çilem’e “Dayağını yeseydin, gerekirse ölseydin” diyordu. Bu erkek egemen akıl, Çilem’e kendini koruduğu için, özsavunma hakkını kullandığı için bir bedel ödetti. Bu bedel; Çilem, Nevin, Demet, Olcay ve Gizem nezdinde hepimize sallanan bir parmaktır.
 
O parmağı biz kıracağız
 
Gizem, Çilem'in ilk duruşmasının olduğu gün gözaltına alınmıştı. Tutuklanmadan önce attığı son mesaj, "Biz o kapıları ittire ittire açacağız" olmuştu. Kalemimizi kıranlara inat, işte o parmağı bizim mücadelemiz kıracak. Bizi kadın dayanışması yaşatacak. Ve biliyoruz ki asla yalnız yürümeyeceğiz. 
 
Bu tehlike de eril tahakküme dert olsun!