Bizim ve inançlarımızın özgürlüğü Önderliğimizin özgürlüğüdür
Kadının Kaleminden
Roza Yaşam
İnsanlık mücadelesinde tutarlılık ve adil tutum, her zaman çok önemli bir yer işgal etmiştir. Yüzlerce yıllık demokrasi mücadelesi geçmişi olan Avrupa'da bile bu duruşun gösterilmediğine şahit olmaktayız. Kasap gibi bir barbar devlet bir halkın içine girip, çoluk çocuk, kadın-yaşlı demeden, Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, Gever'de, Şırnak'ta, Nusaybin'de ve diğer Kürdistan kentlerinde binlerce insanı katletti; bodrumlarda cayır cayır ateşe verip yaktı, uçaklarla bırakalım insanları şehirler viran edilip harabeye, bir toprak yığınına çevirdi, başta Avrupa olmak üzere bütün dünya buna sessiz kaldı! Ve dünyaya insanlığın öldüğünün ilanını yaptı adeta.
Bir yerde çocukların küçük naaşları kokmasın diye derin dondurucuda saklanıyorsa, bir yerde yaşlı kadın cenazeleri günlerce sokakta bırakılıyorsa, bir yerde insanlar diri diri yakılıyorsa, yine bir yerde bir halkın ölüleri teşhis edilemediğinden hala morglarda bekletiliyorsa ve bütün bunlara karşın güya demokrasinin kalesi olacak Avrupa parlamentosu, insan hakları mahkemesi, Avrupa Birliği, BM sessiz kalarak bütün bu katliamları onaylıyorsa orada insanlık tükenmiştir artık. Ve üstelik, bütün bu katliamların sorumlusu faşist devlet kınanıp ona dur denileceğine, 'PKK terör eylemlerinden vaz geçsin' diye mesnetsiz çağrılar yapılıyor. Ve sözüm ona güya sorumlu pozlar takınılarak, 'bu savaş dursun, PKK silah bıraksın, çözüm süreci başlasın' gibi tuhaf yaklaşımlar gerçekleştiriliyor. Sanki PKK silah kullanmaya sevdalı da birileri onu bu yanlış işten vazgeçirmeye çalışıyor. Peki, onlar niye öncelikle bu faşist devlete, 'sen Kürtlerden ne istiyorsun? Niye şehirlerini kasabalarını yakıp yıkıyor, insanları on binler halinde göçertiyorsun? Niye varlıklarını kabul etmiyorsun ve onlara bir statü tanımamakta ısrar ediyorsun? Niye dünyanın en faşist ve terörist örgütüne karşı her gün hayatlarını feda ederek insanlığın yaşamını ve onurunu kurtaranlara terörist diyorsun ve onları Rojava'da, Kandil'de, Medya Savunma alanlarında, her yerde en ağır bombardımanlara, saldırılara tabi tutuyorsun? Niye DAİŞ teröristlerine yönelmiyorsun, aksine onları korumak için arkadan alçakça YPG'lilere saldırıyorsun?' diye bir şey demiyor da, ona karşı kıran kırana bir savaş yürüten özgürlük savaşçılarının silah bırakmasını istiyor? Peki o zaman, Avrupa da dahil olmak üzere insanlık onurunu bunlara karşı hangi savaşçılar koruyacak?
Bir gerçek vardır ki artık bilinmesi gerekir; PKK, YPG, YPJ hepsi birdir ve özgürlük savaşçılarıdırlar. Ve artık sorun, şu-bu güç silah bıraksından ziyade, Türk devletinin ve uluslararası güçlerin mutlaka Kürtlere insan gibi yaklaşması, onların varlığını kabul edip bir statü tanımaya yanaşması, en doğal insani hakların koca bir halka verilmesidir. Bu artık tüm kafalara deyim yerindeyse dank etmelidir. Başta da PKK artık mutlaka terör listesinden çıkarılmasıdır. Bütün bunlar olduktan sonra silahlar niye kullanılsın ki? Sorunu kökten çözmek bu şekilde olur ancak. Bütün bunların hiç biri olmadan ikide bir 'PKK terör eylemlerinden vazgeçsin, silahı bırakıp siyasi çözüme gelsin' vb demek tutarsızlık ve havanda su dövmekten başka bir şey değildir. Geçen çözüm sürecinde ortaya çıktığı gibi karşıdaki devlet hiçbir çözüme yanaşmıyor ki! Ayrıca, kendi ülkesinin özgürlüğü için silaha sarılmış olan ve bu özgürlük silahlarını tarihin en belalı teröristlerine karşı kullanan demokrasi güçlerine bu silahları bırakın demek kadar saçma bir şey olamaz. Yani sorun silah falan değildir. Artık bu tür ucuz ve aldatıcı söylemlerin zamanı geçmiştir. Eğer bir halkın hakları ve özgürlüğü verildikten sonra kime silahla zarar verilecektir ki. Yani soruna tersinden yaklaşma var; bu da olunca sorun daha da tıkatılıyor.
Düşünün ki, bu faşist ve DAİŞ'in açıktan destekleyicisi devletin başbakanı, DAİŞ teröristlerini durdurmak için bedenini bir sırt çantası dolusu bombayla paramparça eden bir özgürlük tanrıçasına (Arîn Mîrkan) "azılı terörist!" diyor ve başta Avrupa, dünya da bu başbakana ve onun devletine bir şey diyeceğine, PKK'yi gündem yapıyor. Peki, Rojava'da Türkiye'nin sorunu mudur ki, Türk devleti amansız bir şekilde Kürtleri ve YPG-YPJ'yi Rojava'da bitirmek istiyor ve o kadar düşmanlık yapıyor? Ve aynı devlet Kuzey Kürdistan'da binlerce insanı tutukluyor, gözaltı-işkenceler başını almış gidiyor, insan naaşları arabaların arkasında sürükleniyor, tanklarla cesetlerin üzerinden geçiliyor, Tahir Elçi gibi faili meçhul cinayetler, Hurşit Külter gibi kayıplar hızla geliştiriliyor; HDP ve Kürt siyasetçilerinin bu konuda Avrupa'da partiler, siyasi yetkililer düzeyinde o kadar diplomasi çalışmaları olduğu, herkes devletin işlediği suçlar konusunda yeterince aydınlatıldığı halde, Avrupa'dan bunların hiçbirine ciddi bir ses çıkarılmıyor, insani tepki bile gösterilmiyor, ama adeta şaka yapar gibi, Avrupa Parlamentosu, "Eğer HDP'liler tutuklanırsa biz Türkiye ile vize serbesitini onaylamayız (!)" diyor. Bu kadar tutarsızlık ve ciddiyetten uzaklık…
Yeter artık diyoruz; bu gayri ciddi ve tutarsız politikalardan vazgeçilmeli ve eğer gerçekten insan hakları ve demokrasi savunuluculuğu yapılacaksa, artık eski teranelerden vazgeçilmeli ve sorumlu, ciddi adımlar atılmalıdır. Yoksa, eski teraneyi tekrarlayan, işte PKK silah bıraksın diyen insana sorarlar; peki sen niye her ağzını açtığında Cumhurbaşkanının şahsında Kürtleri inkar eden, Kürt sorunu yoktur diyen, 'tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek dil, tek devlet' sözlerini kırmızıçizgi yapan Türk devletine ve onun onca katliamına sessiz kalıyorsun? Tahir Elçi'nin katili neden ortaya çıkarılmıyor? Hurşit Külter nerede? Ve de PKK neden Avrupa'da halen terör listesinde? Onlarca Kürt siyasetçi neden halen Avrupa cezaevlerinde? Yine en ufak bir olayda güya olayı yapan diye bir PKK'li yaratıp yakalayan ve PKK'yi de onun arkasındaki güç diye mahkûm etmeye çalışan Avrupa, Avrupa'nın göbeğinde 3 özgürlük savaşçısının katledilmesini niye önlemedi? Niye bu katliamın suç ortağı oldu? Niye bunun failinin Türk devleti olduğu alenen bilindiği halde onu mahkûm etmeye yanaşmadı? En önemlisi de o devletler, o sahte dostlar, o diplomatlar değil miydi ki uluslararası komplonun en önemli ortaklarından oldular.
Bütün bunlar Rêber Apo'nun çizgisi ve sözlerini doğruluyor sadece: Devletleri arkanıza almayın, onlara güvenilmez, halkların dostluğunu ve ittifakını hayata geçirin. En iyi siyasi-kamuoyu çalışması da, diplomasi faaliyeti de bu temelde yapılır. Ama işte bizim eksikliğimiz Önderliği anlayamamaktır. Ve asıl güç kaynaklarına yöneleceğimize, sahte dostlarla, devletler diplomasisi ve diplomatlarıyla gereğinden fazla vakit öldürmektir. Bundan sonra bu eksikliğin giderilmesi kaçınılmaz olmaktadır.