MEDYA KRİTİK Yazdır Kaydet

Bitmeyen kısır döngü

Medya Kritik
Kasım 21 / 2015


 
Esra Gedik
 
Kadınların iki bacak arasında dönen bir dizi sektörü var. Bakınız: ‘Analar ve Anneler’, ‘Hayat Mucizilere Gebe’…
 
Yerli televizyon ekranındaki dizilerde işlenen konulara kavramsal bir analiz yapılsa (yapıldıysa paylaşın lütfen) istatistiksel olarak kadınların tacize, tecavüze uğraması, kadınların sevişmesi, sevişememesi ve hamilelikleri öne çıkar. Yeni sezonda ekrana gelen ve gelecek dizilere baktığımızda da bu döngü değişmiyor. İster dönem dizileri olsun, ister günümüzde geçsin. Kadınların iki bacak arasında dönen bir dizi sektörü var. Bakınız: ‘Analar ve Anneler’, ‘Hayat Mucizilere Gebe’…
 
Üstelik bu işi, eleştirel bakış açısıyla yaptığını iddia eden yapımlar bile, kabul edilen karakter yapıları üzerinden, eril söylemi yeniden üretip duruyorlar. Kadın senaristlerin bu duruma dahil olmaları ise canımı en çok yakan...
 
Birkaç haftadır ekranda yeni bir dizi var, ‘Analar ve Anneler’. İsmine dair bile sayfalarca analiz yapabilirim. İsmi bana, özür dilediğini sanan Trabzonspor Kulübü Başkanı’nın sözlerini hatırlattı: “Beni doğuran da bir kadın, anne...” Dizi, ismi ile bu ayrımı bir adım daha öteye götürüyor. Ana olmak ile anne olmak arasına farklar koyuyor. Bu farkı da ‘kutsallık’ üzerinden yapmasına mı, yoksa oğul anası olmak ile o oğulla evlenen kadının ‘anne’ sayılması üzerinden yaptığına mı yanayım? Anayı yaşla elde edilen bir statü ve cinsiyetsiz bir konuma yerleştirirken, anneyi (Zeliha) sol kadın profili üzerinden eleştirmesine ise, varın siz yorum yapın.
 
Dizi bir dönem dizisi, 1970’lerde geçiyor. Ne kıyafetlerden, ne de mekânlardan bunu sezinlemesek de içerisinde anarşistler, solcular, devrimciler, vs. var. Pek tabii hepsi karikatürize edilmiş diyebileceğimiz basit yargıların ve kalıpların ürünü. Konusu itibarıyla da neden 70’lerde geçtiğini ise anlamış değilim. Tanıtım videolarından darbe ortamı ve sonrasındaki siyasal ortam nedeniyle annelerinden ayrılmak zorunda kalan çocuklar ve kadınların hikâyeleri gibi düşünmüştüm. Oysa ki dizi, gelininden nefret eden bir kaynananın, oğlunun intikamını almak için torununu kaçırıp, başka bir kadının nüfusuna geçirmesini anlatıyor. Aslında özetle, hastanede karışan bebekler... Hiçbir şekilde altını doldurmadan, “Bak bunun favorileri uzun, emparyalizmden bahsediyor, evlenmeden sevişiyor, o nedenle bu solcu” tasvirinden öteye gitmezken, buna neden 70’lerdeki gençlik hareketlerini ekliyoruz ki?
 
Bunun dışında köylü bir kadın profilimiz de var: Masum köylü kızı Kader. Âşık olduğu adamın babası tarafından tecavüze uğruyor. Kirlendiğini hisseden Kader, ne sesini çıkarabiliyor, ne bedenine bakabiliyor. Kaçıyor ve büyük şehire göç eden ama tek başına yaşamayı başaramadığı için seks işçisi olan kadın akrabasının yanına gidiyor. Çünkü kadınlar erkeksiz, tek başlarına yaşayamazlar! Baba yoksa koca, koca yoksa patron gelir! Tüm tecavüzcüler o kadar güçlü spermlere sahipler ki, Kader bir de hamile!
 
Özetle, dizi, basit gibi görünen, ama kadınlar üzerinde ağır etkiler bırakan ön tanımlamalar yapıyor. Bu tanımlamalar, taciz, tecavüz ve şiddet üzerinden bıkmadan tekrar edile edile normalleşiyor. Bu durumları isyan edilebilecek, itiraz edebilecek konumlardan çıkartıp, sıradanlaştırıyor. Cahil ve masum kadın, solcu ve sevişgen kadın, ana ve anne… Hepsinin altına bir hata payı yerleştiriliyor ve sonuçları meşrulaştırılıyor.
 
Agos Gazetesi'nden alınmıştır