PORTRELER Yazdır Kaydet

Direnişi ile Yıldız'lara ulaştı: Şengal, Kobanê, Nusaybin...

Portreler
Eylül 03 / 2016


 

 
JINHA
 
MÊRDÎN- Tarihi Nusaybin direnişinin içinden çok sevdiği yıldızlara dokunarak geçen Neriman Koçhan (Yıldız Gabar), en büyük tutkusu olan özgürlüğü dört parça Kürdistan coğrafyasına hızlı ve güçlü adımlarıyla yayıyor. İlk önce Şengal'i özgürleştirilmesinin ardından Kobanê devriminde yer alan Neriman, özgürlük tutkusunu taçlandıracağı fedai eylemiyle Nusaybin direnişinde sonsuzluğa yürüyor.
 
Mardin'in Nusaybin ilçesinde Kürt halkına yönelik saldırılara karşı geliştirilen tarihi direnişte yerini alan Neriman Koçhan (Yıldız Gabar), çok küçük yaşlardan itibaren en büyük tutkusu olan özgürlüğe ulaşabilmek için bedenini gerilla yaşamına hazırlıyor. Oynadığı tüm oyunlar dağda gerilla yaşamına dair olan Neriman, doğayı, insanları, çalışmayı, paylaşmayı ve çocukları çok seviyor. Küçükken sorduğu sorularla adım adım hakikate yaklaşarak, gıpta edeceğimiz bir mücadele örneği sergiliyor. Ve gözlerinin içine gülümsediği Kürt çocukları için bir şeyler yapılması gerektiğini dile getiriyor. Çocuklara güzel bir yaşam getirmek için çıktığı yolda ölümsüzleşen Neriman, Nusaybin'e bağlı doğanın, tarihi yapıların ve dağların eşsiz güzelliğinin iç içe geçtiği Xerabê Baba (Koruköy) köyünde 1992 yılında dünyaya geliyor. Mardin'in meşhur şanböreğini ve Awaza Çiya'nın müziklerini seven Neriman, dağlardan ovalara avucunda yıldız tozlarıyla özgürlüğü yayıyor. Nusaybin'de kalbinde kocaman bir özgürlük ateşiyle doğan Neriman insanlığın düşmanlarıyla Şengal dağında, Kobanê ovasında mücadele ediyor ve 4 Nisan'da Nisêbîna Rengîn'de fedai eylemiyle doğduğu topraklarda ölümsüzleşiyor.
 
'Yıldızları çok seviyordu'
 
Neriman'ın en yakın arkadaşı ve kuzeni Fehime Koçhan, Nusaybin'de başlayan ablukayla birlikte köye, Neriman'ın anılarına ve birlikte içtikleri tek bir sigaranın kokusuna dönüyor. Neriman'la kardeş gibi büyüdüklerini ve aralarında çok özel bir dostluk kurulduğunu gözleri ışıldayarak anlatan Fehime, "Neriman yıldızları çok seviyordu. Evlerimizin damları bitişikti. Herkes uyuduktan sonra gizlice benim yattığım tahta geliyordu. Elimizi başımızın altına koyup yıldızları izliyorduk. Yıldızlara bakıp, 'keşke yıldızlar kadar özgür olabilseydim' diyordu. Bende O'na, 'yıldızların özgür olduğunu nereden çıkarıyorsun?' demiştim. Bana, 'Bak hepsi bir yerde ve oldukları yerde parıldıyor. Keyifle beliriyorlar gökyüzünde ve insanlar keyifle izliyor onları' demişti" diyor. 
 
'En büyük tutkusu özgürlüktü'
 
"Neriman, neden iyi bir yaşamımız yok? Neden özgür değiliz? sorularını yöneltiyordu sürekli" diyen Fehime, Neriman'ın en büyük tutkusunun özgürlük olduğunu söylüyor. Fehime, Neriman'la "evlilik" üzerine diyaloglarını şu şekilde aktarıyor: "Evlilik hakkında ne düşünüyorsun?' diye sorduğumda, 'Özgür değilken nasıl evlenebilirim ki? Bak evlenenlere; kadınlar eziyet çekiyor, erkek tarafından eziliyor. Kadının hayatını gözlemliyorum, kadın esirdir. Evde verdiği emeğin hiçbir değeri yok. Evliliklerde, ne olursa olsun o eksik görülüyor. Anneme, ablama bakıyorum, güzel bir yaşamları yok' cevabını vermişti. Buna karşılık bende, 'herkesin yaşamı aynı değil, belki senin güzel bir yaşamın olur' dediğimde, 'Özgürlüğün olmadığı bir yaşamı istemiyorum' demişti. Annesi çeyiz hazırlıyordu. 'Benim böyle hayallerim yok anne, neden bana çeyiz hazırlıyorsun?' diyordu. Annesi hem kızıyor hem de üzülüyordu."
 
'Kürdistan coğrafyası bu kadar zenginken, neden mevsimlik işçilik?'
 
Neriman'ın sürekli insanları ve yaşamı gözlemlediğini belirten Fehime, "Birçok yere tarlalarda çalışmaya gidiyorduk. Fındık toplamaya gittiğimizde 15 ya da 16 yaşlarındaydı Neriman. Çalışmayı çok seviyordu. Aşk ve keyifle çalışıyordu. Bizim gözlerimiz uykuluyken o çoktan uyanmış, kahvaltıyı hazırlamış oluyordu. İşten yorgun argın dönüp kapının önüne yığılıyorduk. O ise banyo yapıyor, kıyafetlerini değiştiriyordu. Yorulmak nedir, bilmiyordu ki. 'Bizim eksikliklerimizden biri de budur. Düşün, para kazanmak için o kadar yoldan buraya çalışmaya geliyoruz' diyordu. Ben buna mecbur kaldığımız için buralar geldiğimizi söylüyordum. Neriman, 'ülkemiz bu kadar uçsuz bucaksız, coğrafyamız bu kadar zengin iken biz o kadar yoldan kalkıp buraya çalışmaya geliyoruz' diyerek, tepkisini dile getiriyordu" sözleriyle Neriman'ı anlatmaya devam etti. 
 
'Bu çocukların yaşamı çok güzel olmalıydı'
 
"Kardeşlerinin her biri bir yerdeydi. Çalışmak için biri İstanbul'a biri Kıbrıs'a gitmişti" diyen Fehime, Neriman'ın ailedeki bu dağılma ve haksızlığı kabul etmediğini onun şu sözleriyle anlatıyor: "Kaç kardeşiz ama birimizin mesleği yok. Başka memleketlerde, başkalarına çalışıyoruz." Neriman'ın çocukları çok sevdiğini söyleyen Fehime, "Bu çocukların yaşamı, çok güzel olmalıydı' diyordu. Çaresiz kalmak onu çok rahatsız ediyordu. Askerler köyümüzü basıp, babasını götürdüklerinde evlerimizi arayarak darmadağın etmişlerdi. Beni çağırdı, 'gel, evin haline bak' dedi. Yanına gittiğimde o dağınıklığın içinde oturmuş, eli alnında ağlıyordu. 'Teselli etmek için babanı bırakacaklar' dedim. O ise, 'Babam için ağlamıyorum, bize yapılanlara sesimizi çıkaramadık. Bu haksızlık değil mi' diyordu. Bu zulmün karşısında konuşamamak çok zoruna gitmişti. Haksızlığı kabullenemiyordu" şeklinde açıklıyor.
 
Asıl adı Mihriban…
 
Neriman'ın zulüm içinde geçen bu hayatı yaşamak istemediğini ve kendisine dağa gideceğini söylediğini dile getiren Fehime, "Çok üzülüyordum, onu kaybetmek istemiyordum. Gitmemesi için ona annesinin hastalığını hatırlatıyordum sürekli. Ama bu zulüm, bu haksızlık ona daha ağır geldi. Gittiğinde birbirimizi göremedik, ben köyde değildim. Şehit olduğunu da televizyondan öğrendim. Nusaybin'de yaşamını yitirenlerin kimlik bilgileri açıklanıyordu. Ama orada kimlikteki adı olan Neriman yazıyordu. Evde ona Mihriban diyorduk. Hatta bu bile onu çok rahatsız ediyordu. 'Benim adım Mihriban ama devlet bu ismin yazılmasına izin vermemiş. Kimlikte Neriman yazmışlar' diyordu. Bende kendimi bu şekilde telkin etmeye, O olmadığına inandırmaya çalıştım. İnsanın yüreğinden geçenleri anlatması imkânsızdır. Arkadaşımı kaybetmek benim için çok acıydı. Bu acıdan daha zor olanı ise 5 ay geçmiş olmasına rağmen bedeninin hala tellerin arasında olması. Bir mezarının bile olmaması" şeklinde vurguluyor.
 
'Dağları çok seviyordu'
 
Neriman'ın "Dağda özgürsün" sözlerini hatırlatan Fehime, "Dağları ve orada yaptığımız işleri çok seviyordu. Sürekli dağlara çıkmak istiyordu. Köyümüz boşaltılınca onlar Kızıltepe'nin bir köyüne biz ise Nusaybin'e yerleştik. Yıllar sonra yeniden köye döndük" şeklinde açıklıyor. Fehime, Neriman'la iki anısını gülerek ve yeniden o günlere dönerek şu sözlerle paylaşıyor: "Yeniden köye döndüğümüzde keçilerimiz vardı. Birlikte otlatmaya götürüyorduk. Bir gün dağda ekmek yapmayı çok istediğini söyledi. 'Sen evden un getir, bende tuz getireceğim' dedi. Dağda eski bir teneke parçası bulduk. Hamur yoğurduk. Öğle yemeği için bize yumurta ve patates haşlamışlardı. 'Şanbörek yapalım' dedi. Neriman çok güçlü, kuvvetli bir kadındı. Bir taraftan keçiler kaybolmasın diye bizim olduğumuz yere getiriyor, bir taraftan ateşi yakıp yemeği yapmaya çalışıyordu. Sonunda yapmıştık şanböreğimizi. Tadı hiç güzel olmamıştı ama severek yemiştik. O gün çok eğlenmiştik.
 
Siz sürünüzü keçilerimden ayırın…
 
Bir günde dağda hayvanları otlatıyorduk yine. Çok şiddetli yağmur yağıyordu. Şivanlar (çoban) yağmurun şiddetinden mağaraya sığınmışlardı. İkimizi görünce, 'keçilerinizi uzaklaştırın, sürüye karışacaklar' dediler. Neriman yaşı küçüktü o zaman ama o yaşıyla, 'görüyor musun şu erkekleri, yaşları bizden büyük. O mağaraya girmişler ve biz yağmurun altındayız. Gel, girelim mağaraya. Onlar kendi sürülerini bizim keçilerimizden ayırsın' demişti. Tabi biz mağaraya gelince kızdı Şivanlar. Neriman'da onlara kızıp, 'sizin sürünüz, bizim keçilerimize karışmasın. Siz gidin, sürünüzü ayırın' dedi. Çay yapmışlardı. Çay o kadar açıktı ki. Neriman yaptıkları çayla dalga geçmişti. Çok üşümüştük, çay içip sohbet etmiştik. Diyalog kurmayı ve insanları çok seviyordu."
 
'Gülüşünü unutmayacağım'
 
"Oynamak istediği oyunlar, gerilla yaşamı üzerineydi" diyen Fehime, Neriman'ın dağda hiçbir şey yokken bile otlar toplayıp, bir kutu da kaynatarak yemek yaptığını anlatıyor. Neriman'ın gülüşüyle aklında var olacağını belirten Fehime, "Güler yüzünü unutamayacağım. Gülüşü asla aklımdan çıkmayacak. Ve adımları. Yürürken adımlarını güçlü basıyordu ve hızlı yürüyordu. Evimize yaklaştığında adım seslerinden onun geldiğini anlıyordum. Böyle çıkarsan, merdivenimizi kıracaksın demiştim. Şimdi o merdivenlerden çıkınca aklıma o geliyor" diye belirtiyor. 
 
'O'nu bir daha görebilmek umuduyla kızımın adını Hêvî koydum'
 
Kızının adını Kürtçede "umut" anlamına gelen "Hêvî" koyduğunu ifade eden Fehime, "Onu bir daha görebilmek umuduyla kızıma bu adı verdim. İnsanların ölmesini istemiyorum. Bunu dünyanın dört parçasında yaşayan insanlar için diliyorum. Kimsenin yüreği yanmasın. Hiçbir anne ağlamasın. Bu dünyada bir parça özgür olalım, haklarımız olsun. Eğer haklarımız olsaydı Neriman'ı düştüğü yerden kaldırabilirdik. 5 aydır ağlıyoruz ama cenazemiz yok, taziyeye geliyorlar ama cenazemiz yok. Eğer mezarımız olsaydı, bir parça nefes alabilirdik" diyor. 
 
'O, özgür artık…'
 
"O'nun kalbinde her daim özgür yaşam düşü vardı" sözleriyle Neriman'ı anlatmaya devam eden Fehime, artık annelerin gözyaşlarını görmek istemediğini vurguluyor. Artık özgür yaşamak istediklerini ve bu esaretin son bulmasını istediğinin altını çizen Fehime, "Neriman Şengal'de, Kobanê'de ve Nusaybin'deydi. O, bir kadın olarak çok zor olan o savaşlardan geçti. Ve bu yerleri özgürleştirdi. Bu çok zorlu bir tercihti. Çetin koşullarda savaşması ve şehit düştüğünde bedeninin aylarca yerde kalması, ailesinin cenazesini alamaması bu zordu. O, kalbindeki aşkı ve özgürlüğü gerçekleştirdi. Mutluyum, O çok yaşamak istediği hayatı yaşadı ve özgürlük tutkusunu gerçekleştirdi. Özgür olmayı çok istiyordu ve O artık özgür… Kalbi özgür oldu artık…" ifadeleriyle sözlerini noktalıyor.
 
(ekip/mg)