PORTRELER Yazdır Kaydet

Adar'ın sürgünden özgürle Cudi'de sonsuzlaşan öyküsü....

Portreler
Temmuz 12 / 2015


 
Filiz Zeyrek/JINHA 
 
ADANA - Erken yaşta sürgün geldiği Adana'da ayrımcılık ve devlet baskısına başkaldırarak, "Özgürlüğe uçuyorum" diyerek dağa giden Rahime Arzu (Adar Cudi) 1999 yılında Cudi Dağı'nda kimyasal kullanılarak yapılan operasyon sonucu yaşamını yitirdi. Şimdiki Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in yönettiği operasyonda yaşamını yitiren kızının cenazesine uzun süre ulaşamayan anne Hatun Arzu, "İnsanlık dışı bu katliamların sorumluları mutlaka yargılanmalı" diyor.
 
Kürdistan'da kendi topraklarında yaşayamayan ve sürgün yollarından ayrımcılık ve umuda yolculuğun adı Rahime Arzu'nun (Adar Cudi) kısa yaşam öyküsü. Annesinin hafızasında hala taze olan Adar'ın öyküsü 1980 yılında Şırnak'ın Sipindarok köyünde başladı. 1983 yılında ise ağalık sistemine karşı gelen ailesi zorunlu sürgün yollarına düşüşüyle birlikte çocuk yaşta Adana'nın Seyhan ilçesi Gülbahçe mahallesine geldi. Doğdukları topraklardan, konuştukları dilden ayrı kalan Adar ve ailesi Adana'da sürekli ayrımcılık ve baskıya maruz kaldı. Çocuk yaştan itibaren bu ayrımcılık ve haksızlıklara karşı sesini yükselten Adar, 1996 yılında yönünü "Özgürlüğe gidiyorum" diyerek dağlara çevirdi. 
 
Adar 1999 yılında Cudi Dağı'dan şimdinin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in yönettiği ve kimyasal silahlarla 19 PKK'linin yaşamını yitirdiği operasyon sırasında yaşamını yitirdi. Necdet Özel göreve geldiğinde katledilen 19 gerillanın aileleri "Adaletsizliğe" tepki göstermiş ve savaş suç olan kimyasal silahların kullananların yargılanmasını istemişti. Adar'ın annesi Hatun Arza hala acıları, özlemini ve anılarını taze tutarak, adalet ve vicdan arayışını sürdürüyor. 
 
'Göç ettiğimizde çok küçüktü' 
 
Kızını arkasında su dökerek uğurlayan anne Hatun Arzu, zorunlu göç hikayesi ile başlıyor anlatmaya. "Göç etmek zorunda kaldığımızda Adar'ım daha çok küçüktü" diyen anne Hatun,"Adana ya devletin ve ağanın zulmümden kaçarak göç ettik ve çok zor günler geçirdik. Yıllarca tarım ve farklı işlerde çalıştık hayatımızı zor geçiriyorduk bilmediğimiz bir dünyada hayat mücadelesi verdik" dedi. "Devlet bizi geldiğimiz yerlerde de rahat bırakmadı" sözleriyle konuşmasına devam eden Hatun, Adar'ın küçük yaştan itiberen ayrımcılık ve haksızlıklara karşı sesini yükselttiğini belirtiyor. 
 
'Herkesin iyilik meleğiydi' 
 
Hatun, "Bana her gün 'anne ben dayanamıyorum Kürt halkına onca yapılan haksızlıklara dayanamıyorum diyordu namusum kabul etmiyor' diyordu. Küçüklüğünden beri hareketli bir çocuktu, çok çalışkan ve güler yüzlüydü haksızlıkları daha çok küçükken bile kabul etmiyordu. Vicdani güçlü biriydi merhametliydi. Çok çalışkandı biz tarlaya gittiğimizde ardımızdan ekmek pişirip bize yollardı vicdani aç kalmamıza dayanamıyordu. Komşularımıza yardım etmeyi çok severdi sürekli birilerinin yardımına koşardı. Ben her seferinde karşı çıkmama rağmen gizliden gider yardım ederdi. Teyzesi çok yoruluyor diye gizli gizli gider onun işlerini yapardı. O küçük yaşta herkesin iyilik meleği olmuştu" diye anlattı. 
 
'Arkasından bir tas su dökmekle yetindim sadece'
 
Adar'ın yatalak olan nenesine bakmayı kendine görev edindiğini anlatan Hatun, gitmeye karar verdiği günleri yutkunarak şöyle dile getiriyor: "Bir gün sabah uyandığında 'anne ben bir rüya gördüm' demişti. Ne gördüğünü sorduğumda 'ben gerilla olmuştum gerillalarla beraberdim' demişti. Bir kaç gün sonra 'anne ben gideceğim ben bur da yapamıyorum' dedi. Bende izin vermeyeceğimi söyledim. O zaman tepki gösterdi ve 'boşuna çabalama bana asla engel olamasın' dedi. Öyle de oldu. Sevdalanmıştı bir kere özgürlüğe. Bir gün 'ben gidiyorum' dedi. Teyzesini vedalaşmak için eve çağırdı, hepimizi sarılıp öptü, ağladık çok kötü olduk, teyzesi fenalaştı ama yine de engel olamadık gidişine. Giderken balkona çıkıp arkasında sadece bakabildik. Yapabildiğim sadece yolunun açık olması için bir tas su dökebilmek oldu."
 
'Acı yüreğime oturdu'
 
Adar'ın gidişinin ardından günlerce uyumadığını belirten Hatun, çevrede soranlara 'evlendi gitti' dediğini ancak bir süre sonra herkesin gerillaya katıldığını öğrendiğini belirtti. Bir süre sonra selamını aldığını belirten Hatun, "Bana kendine ait bir kaç eşya göndermişti. Ama arkadaşları üzülürüm diye vermemişler. Ona 'annene nasıl kıyarsın bunları gönderirsin, üzülür' demişler. Adar'ım da 'benim annem çok güçlü, siz onu tanımıyorsunuz' demiş. Arkadaşları yinede üzülürüm diye vermemiş. Aradan yıllar geçti Adar'ımın şahadet haberini gazete aracılığıyla aldık. Cudi Dağı Bılıka mevkiinde 19 yoldaşlarıyla kimyasalla katledildiklerini yazıyordu. Acı yüreğime oturdu o günden sonrada bir daha çıkmadı. Hiçbir şey yapamadım" dedi. 
 
'Özgürlüğe âşıktı, ayak izini takip ediyorum' 
 
Kimyasalla insanları katletmenin suç olduğunu ve bunun için adalet istediklerini kaydeden anne Hatun son olarak şunları dile getirdi: "19 cana kıydılar, hiçbiri ceza almadı. Adar'ım için uzun yıllar yasını dahi tutamadık. 4 yıl önce taziye kurduk. Dostlarımızın gelişiyle teselli bulduk. Benim kızım özgürlüğe âşıktı ve tepeden tırnağa vidandı. O yüzden onurluyum, onunla gurur duyuyorum. Onun ayak izlerini takip etmeye mücadelesine sahip çıkmaya çalışıyorum." 
 
(fk)