Newrozlaşan kadınlar: Sema Yüce (5)
Portreler
'8 Mart'tan 21 Mart'a köprü'
JINHA
AMED - Sema Yüce, 21 Mart 1998'de Kadın Kurtuluş İdeolojisi'nin ilan edilmesinin hemen ardından Çanakkale Cezaevi'nde "Bedenimi 8 Mart'tan 21 Mart'a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum" diyerek bedenini ateşe verdi. Bıraktığı mektuplarında düşünsel derinliğini ve birlikte kalan arkadaşlarından gürül gürül akan kişiliği miras kalan Sema Yüce, Kürt kadınlarının teoriden pratiğe evrensele giden mücadelesinin kilometre taşı oldu.
Sema Yüce (Serhildan-Leyla)1971 yılında Agirî'nin Tutax İlçesi Aşağı Kargalı köyünde dünyaya gözlerini açtı. Ailesi Kürdistan direniş geleneğinden geliyordu ve Ağrı isyanına katılmıştı. Sema'nın kişiliğinin oluşmasında medrese eğitim alan ve Kürdistani entelektüel yönleri güçlü olan dedesi etkili oldu. Ailede ona Leyla Qasım diye hitap ediliyordu. Sema üniversiteye kadar Ağrı'da okudu, 1989 yılında ODTÜ Sosyoloji bölümünü kazandı ve Ankara'ya gitti. Burada yurtsever öğrencilerle tanıştı ve YCK gençlik çalışmalarında yer aldı. 1991 yılında üniversiteyi bırakarak PKK'ye katıldı. İlk çalışma sahası Mardin bölgesiydi. Daha sonra Bekaa Vadisi'ne PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın yanına gitti. Burada bir süre eğitim gördü ve kısa bir süre sonra Serhat alanında çalışmalara başladı. Eğitim gördüğü zaman Sema'nın yaptığı bir tespiti şöyle anlatılır: "'Önderliği çağa damgasını vurabilecek bir çıkış ve işte Apoizm olarak değerlendiriyorum."
Kadın hareketi için düşünsel sıçrama noktası: Sema Yüce
Cezaevinde kaldığı süre boyunca kadın bilinci ve özgülük bilinci üzerine derinleşmesi dikkat çekicidir. Bununla beraber çevresini de bu gelişimle sürükleyen ve cezaevinde her bir kadın arkadaşıyla ayrı ayrı ilgilenen onları da kendisiyle birlikte geliştirmeye çalışan, cins bilinci edindirmeye çalışan bir yaklaşım sergiler. Sema özgür kadın duruşu ve kişiliğine yoğunlaşırken Zeynep Kınacı ve Zekiye Alkan'ı kendisine esas alır. Çanakkale Cezaevi'nde sorumlulardan birisidir ve aynı cezaevinde kalan tasfiyeci çizgi ile mücadele halindedir. Sema Yüce 21 Mart 1998 Newroz akşamı "Bedenimi 8 Mart'ta 21 Mart'a köprü yapmak istiyorum" diyerek geçekleştirdiği eylemi büyük bir yankı uyandırdı. Düşünsel olarak geldiği düzey Kürt kadın hareketi için bir sıçrama noktası oldu. Uzun süre hastanede tedavi gören Sema 17 Haziran'da hastanede yaşamını yitirmeden önce son sözü "Ben Newroz oldum, Mazlum oldum" oldu. Arkasında bıraktığı mektuplarda, "Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkezi olamaz. Bu satırları yazdığım An, kendimde düşünsel, moral ve yaşamsal açıdan Başkan Apo'yu tek merkez haline getirdiğim, kendimdeki tüm iç engelleri aştığım An'dır. Özgürlük hepimiz içindir ve özgürlüğe adım adım ulaşılabiliriz" diyor.
'Politik ve düşünsel olarak kendini tamamlamış bir kadındı'
Tanıdığı herkeste derin izler bırakan Sema'yı aynı dönemde Çanakkale Cezaevinde olan Hediye Aksoy'dan dinledik. "Newrozla buluşan Sema yoldaşı ben 1995 1 Aralık'ta tanıdım" diye sözlerine başlayan Hediye O'nu şöyle anlattı: "Sağlık sorunlarım nedeniyle Sakarya'dan İstanbul Bayrampaşa Cezaevine giderken onun da aynı nedenlerle oraya geldiğini duydum. Ve onunla orada tanıştım. Sema'yı ilk gördüğüm gün bir kadın olarak ondan heyecan duydum, onun yaşam duruşundan moral aldım. Duruşuyla, davranışıyla, söylemiyle etrafındaki insanlara güç veren, moral veren ve aynı zamanda yol gösteren bir kadındı. Orada bana Çanakkale'ye gelmemi istedi ve oraya gittik, eylemini gerçekleştireceği güne kadar beraber kaldık. Kendine ait bir söylemi olan, kendine ait bir duruşu olan ve özgüveni olan bir kadındı. Bir kadının nasıl yaşaması gerektiğini bilmesi gerekiyor ve Sema yaşarken nasıl yaşayacağını biliyordu ve ona göre yaşıyordu. Cezaevindeki hem yaşamsal olarak hem politik olarak ve düşünsel olarak kendini tamamlamış bir kadındı, kendini geliştirmeyi biliyordu. Başkan Apo da söylüyordu, 'Sema yaşamalıydı', çünkü yaşam bilinci olan bir kadındı. Bu yaşam bilinci özgürlük tutkusundan geliyordu. Sema bunu mektubunda da 'Benim özgürlük tutkum büyüktür ve bunu yaşam tutkusuyla yaşam bilinciyle birleştirmek istiyorum' demişti."
'Gerçekten bir şey istiyorsan ona kilitlen'
Sema'nın bir kadın olarak bağımlı olmadığını belirten Hediye, "Sosyal olarak ilişkileri müthişti, etrafını tamamlayabilen bir kadındı. Mesela ben Çanakkale'ye giderken okuma yazma bilmeyen, Sema'nın durduğu yerden çok çok geri bir noktadaydım. Ve büyük bir emekle bana yaklaştığını gördüm. Hep şunu diyordu bana, 'Hediye heval zorluklar olabilir ki kolay bir hayat bir devrimcinin seçemeyeceği bir şeydir. Bir devrimci her zaman zoru başarabilmelidir, zoru aşabilmelidir'. Bu şekilde bana yaklaşıyordu. İdeolojik olarak da, politik olarak da bir çaba bir diyalog içerisindeydi. Bana, 'Senin gözlerinin görmemesi önemli değil yüreğinin görmesi önemlidir' diyordu. Sema'nın bu yaklaşımını kendim için bir hayat felsefesi olarak belirledim. Gözün görmesi güzel bir şey ama yüreğin görmesi çok daha güzeldir. Onunla yaşayabilmek, onunla hayatı hissedebilmek, yoldaşları duyumsayabilmek çok daha güzel bir şeydir. Sema'nın benle kurduğu diyaloglarından ve Sema'nın yaşamdaki duruşundan bunları öğrendim. Mesela bir gün bana kitap okuyordu, kitabı okurken bir yerde durdu ve bana sordu. 'Nerede kalmışız' diye, ben heyecandan duraksadım ve bana dedi ki 'Evet heyecan güzel bir şey ama heyecan seni kendine tutsak etmemesi gerekiyor, seni kendine kapatmaması gerekiyor. Eğer bu heyecan senin önünü tıkıyorsa o heyecanı atmalısın onu aşmalısın'. Yani Sema sana verdiğini senin zihninde diri olmasını istiyordu" diye anlattı.
'Durağan değil gürül gürül akan bir kadındı'
Sema'nın durağan bir hayatının olmadığını söyleyen Hediye, "Yaşama gürül gürül akan bir kadındı. 1998'in 8 Martı'nda bir tartışmasında Sema şunu söylemişti, 'Kadının kurtuluş ideolojisi, kadının kendi küllerinden yaratacak bir ideolojidir. Kadının bu ideoloji ile var olması ve bu ideolojiye tutulması ve onunla özgür yaşamı var etmesi çok önemlidir'. Sema bunu mektubunda da belirtmiş. Yıllarca cezaevinde kaldım ve o süreçte hiç kimsenin yanında rahat olamadığım kadar rahat olabildiğim bir arkadaştı. Bir annenin çocuğuna verdiği emek kadar Sema'daki emekte bu kadar derin, içten ve samimiydi" diye belirtti.
'Sabahın 5'iydi Sema kendini yakmıştı'
Hediye Sema'nın eylemini gerçekleştirdiği günden bahsederek cezaevinde gerekleştirdikleri Newroz kutlamasında Sema'nın heyecanla günü karşıladığını şöyle anlattı: "21 Mart'ın heyecanı coşkusu her arkadaşta dorukta yaşanıyordu. Havalandırmada yaptık kutlamayı, ateş yaktık, ateşten atladık. Eylemini yapacağını kimseye hissettirmedi. Hep halayın başını çekti en ufak bir belirti bile göstermedi. Hepimiz ateşten atlarken o atlamadı. Bu ateşi kendi bedenimle tutuşturacağım düşüncesi vardı demek ki. Akşam her şey bittikten sonra herkes yorgundu herkes yataklarına geçti, ancak Sema Heval yatmadı. Kendi masasında oturuyordu yine. Bana her zaman Xalé Heso diye takılıyordu. Yine bana 'Xale Heso yatacak mısın' dedi. Ben de evet dedim. Ranzama geçtim uyudum o hala çalışıyordu. Saat sabahın 5'iydi. Gece uykudan çığlıkla uyandık, herkeste Sema diye bağırıyordu. Ben de göremediğimden koşamadım onlar gibi. Ayaklarım tutuldu ve içimden 'Hayır hayır olmamalı, Sema olamaz, Sema bunu yapmamalı yapmamıştır' diyordum. Duyduğum seslere inanmak istemiyordum, slogan sesleri geliyor. Herkes Sema'ya doğru koştuğu için ben de sesleri takip edip o yöne koşuyordum. Herkes orada toplanmış, işte Sema Heval kendini yakmış. O an ki duygular nasıl anlatılır bilemiyorum. Ben de diyordum ki hangimiz olsaydı olurdu ama Sema olmamalıydı, Sema yaşamalıydı. Sema'nın bize, hayata, etrafına daha öğretecek çok şeyi vardı. Ben hala da kabullenemedim. Ateşi söndürmesinler diye kapıyı kilitlemişti. Herkesi çağırdılar görevliler geldi erkekler kapıyı kırmaya çalıştılar. Kapıyı kırıp Sema'yı çıkardılar. Yanmıştı battaniyeye sardılar. Hayatım boyunca görememenin en büyük acısını o gün yaşadım. Ne olup bittiğini sadece seslerle algılayabiliyor, öğrenmeye çalışıyordum. Sema 'niye ateşi söndürdünüz söndürmeyin, ateşi söndürmek ihanettir. Ben söndürmeniz için bu ateşi yakmadım' dedi. Onu hastaneye götürmeye çalışıyorlardı koridorda götürürken elleri yanmıştı, beyaz olmuştu ve Sema ellerine bakıp 'Benim ellerim kuşun kanadına benziyor' dedi, en son bunu duydum ondan..."
Sema Yüce yazdığı bir şiirde duygularını şöyle dile getiriyor:
Ben bu gün doğdum
Tam yedi yüz otuz gün önce 1 Nisan 91'de
İlk nefesimi Amed'de aldım Mardin kapı burçlarında
Ebemin adına Zekiye Alkan dediler
Buram buram memleket kokuyordu
Yanık memesi
Anam acı çekmesin sancıları artmasın diye
Vücudundan koca bir ateş yakmıştı.
(za-şg/fk)