PORTRELER Yazdır Kaydet

Aşık olduğu 'karanfil kokulu' dağlarda ölümsüzleşti

Portreler
Şubat 17 / 2016


 

 
Özlem Çiçek/JINHA
 
İSTANBUL - Müzeyyen Tuncel; çok genç savaşçı bir kadın, 'sevgilim' dediği dağlarda aldığı diğer adı ile Mizgin. Genç olmasına rağmen oldukça zeki, hep güler yüzüyle pozitif ama yine de asi, cesur ve biraz da munzur… Öyle anlatıyor annesi.
 
Müzeyyen okumayı, bir şeyler öğrenmeyi, hayatı değiştirmeyi, değişimin kendisini seven, genç bir kadın. Belki bir Neruda'nın, belki de Sennur Sezer'in, Füruğ Ferruhzad'ın şiirlerinden birinde bulur kendini, belki de "Bekle Beni 'Zhdi Meny'" şiiriyle Konstantin Mikhailovich Simonov'un Stalingrad kuşatması altındayken Valentina Ser Ova'ya yazdığı şiirde yansımasına kavuşur. Ablası Saliha Tuncel, Müzeyyen'in çok sevdiği bir şiiri paylaştı bizimle. Şöyle diyor şiirde: "Benim yalnızlığım dağ dibinde bir kuytu, yolunu kimsenin bilmediği. Benim yalnızlığım dağ dibine bir ev, kapısını kimsenin çalmadığı. Benim yalnızlığım dağ başında karanfil, kokusunu kimsenin çekmediği..." 
 
PKK'ye 16 yaşında katılmaya karar veren Müzeyyen Tuncel, 2000 yılında Kürdistan'ın Geliya Kuva dağlarında çığ düşmesi sonucu yaşamını yitirdi. Daha 20'li yaşlarda, halkına, ailesine, sevdiklerine, doğaya ve tüm insanlara büyük bir bağlılık sunan Müzeyyen, emanet olarak gördüğü canını bu uğurda feda etti ve bu şekilde Kürt halkının mücadele tarihinde bir kadın direnişçinin daha ismi yazıldı. Geçtiğimiz günlerde ölüm haberi ailesine bildirilen Müzeyyen Tuncel'in mücadeleye katılma sürecini ve sonrasını anne Delali Tuncel'den dinledik.
 
'Bizim de hakkımız yok mu?'
 
Maddi sıkıntılardan dolayı Müzeyyen'in ancak ilkokulu bitirebildiğini söyleyen anne Delali, Müzeyyen'in öğretim hayatına devam etmek için Mardin'e gidip sınava girdiğini, sınavı kazandığı halde maddi sıkıntılardan dolayı onu okula gönderemediklerini belirtti. Müzeyyen'in ekonomik sıkıntılardan dolayı kazanılmış hakkından vazgeçmek zorunda kalmasına içerlediğini belirtiyor annesi. Müzeyyen'in ağlayarak kendilerine "Beni neden okutmadınız?" diye sorduğunu söyleyen Delali, ekonomik eşitsizliklere dayalı sistemin tüm sorunları ile Müzeyyen'in en çok bu zamanda tanıştığını ve sistemi de "Biz de diğer insanlar gibi insan değil miyiz? Bizim de hakkimiz yok mu" sözleriyle eleştirmeye bu zamanlar başladığını aktardı.
 
'Kürdistan'dan göç eden herkes gibi…'
 
Birçok sebeple Nusaybin'den çıkıp İstanbul'a göç etmek zorunda kaldıklarına değinen Delali, topraklarını bırakmanın olumsuz şartlarıyla mücadele etmek zorunda kaldıklarını, Kürdistan'dan göç eden diğer bütün halklar gibi geçim sıkıntısı sebebiyle Müzeyyen'in de fabrikalarda çocuk işçi olarak çalışmak zorunda kaldığını söyledi. Anne Delali o dönemi şu şekilde anlatıyor: "Kızım, 2-3 yıl bir fabrikaya işçi olarak girdi ve henüz çocuktu. Her gece eve geldiğinde 'Anne Türkler bizimle dalga geçiyor. Bizim pis olduğumuzu söylüyorlar' diyordu." Delali, buna rağmen Müzeyyen'in her zaman insanlara ve bütün canlılara karşı saygılı olduğunu ve sevgi dolu olması sebebiyle de gittikçe iş yerinde çalışanlar tarafından benimsenip, sevildiğine dikkat çekti.
 
'Onurlu bir duruşa sahipti'
 
Mahallelerinde 15-20 Kürt ailenin yaşadığını aktaran Delali, bir gün 20-30 kadar polisin panzerlerle gelip evlerine baskın düzenlediklerini ve mahalledeki bütün Kürt hanelerden gençlerle birlikte Müzeyyen'i de alıp götürdüklerini aktardı. O dönem yaşananlarla ilgili olarak Delali, "Kızımı Gayrettepe Polis Merkezine götürdüklerinde, onu yalnız bırakmadım ben de gittim. Ben hamileydim, bana fiziksel olarak şiddet uygulamadılar ama psikolojik şiddetin en ağırını yaşadım o an. Kızıma gözlerimin önünde işkence yaptılar" dedi. Müzeyyen'in günler sonra eve dönebildiğini söyleyen Delali, devlet güçlerinin bu tavrının Müzeyyen için bardağı taşıran son damla olduğunu vurguladı. "Müzeyyen işkence olayından sonra 'Artık buralarda kalamam. Vicdanım olup bitenlerin hiçbirini kabul etmiyor. Halkım için durmam artık' dedi ve gittiğinde henüz 15'indeydi" diyen Delali, Müzeyyen'in çok onurlu bir duruşunun olduğunu ifade etti. 
 
'Dağlara sevdalıydı'
 
Dağlara sevdalı Müzeyyen'in bir gün gülerek gelip boynuna sarıldığını ve "Benim bir sevgilim var anne" dediğini aktaran Delali, "Müzeyyen bir sevgilisi olduğunu bana söylediği zaman ben ona gülerek beni kandırdığını söyledim. Müzeyyen bana sevgilisinin hatta yeşil gözlü esmer bir delikanlı olduğunu söylemişti. Tabi ben anlamadım kızımın dağı kastettiğini. Yeşil göz; ağaçlar yapraklarını açar yeşildir ve esmer ise topraktır. Dağ için öyle diyormuş ama ben bilmiyordum" şeklinde ifade etti.
 
'Başımız dik'
 
Gittiği günden beri Müzeyyen'den hiçbir şekilde haber alamadıklarını söyleyen Delali, bu zaman zarfında Müzeyyen'in yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için bir girişimde bulunmadıklarını buna sebep olarak da belki içten içe Müzeyyen'in ölüm haberini almaya hazır olmadıkları gösterdi. Delali, bu şekilde 2000 yılında Geliya Kuva'da çığ altında kalarak yaşamını yitiren Müzeyyen'in ölümünü 2016 kışında televizyondan öğrendiklerinin bilgisini verdi. Anne Delali, "Halkı için şehit düştü. Bizim Mizgin ile başımız dik. Biz sağ olduğumuz sürece, bir damla kanımız olduğu sürece, torunlarımıza kadar davasının arkasındayız. Pişman değiliz. Onun şehit olmasından da pişman değiliz. Son damlamıza kadar şehidimizin arkasında olacağız" dedi.
 
(öç/ck/mg)