PORTRELER Yazdır Kaydet

19. yaşında ölümsüzlüğe yürüyen Sidar…

Portreler
Mayıs 07 / 2016


 
 
 
 

Ceylan Eraslan/ JINHA
 
İSTANBUL - "Ben hain değilim, bırakmam" dediği Nusaybin'de yaşamını yitiren YPS-JIN üyesi Sidar Ziyanek'i 19. yaş gününde hayatına dokunduğu kadınlar anlatıyor. Sidar'ın kuzeni Hanım Çelik, "Sidar'ın hayali avukat olmaktı ancak bu kadar adaletsizliğin içinde avukat olmayı değil özyönetim alanların savaşmayı seçti" diyor. 
 
Şimdi size "Yaşamı uğruna ölecek kadar seviyorum" sözlerinin vücut bulduğu kadınları anlatacağız. Ailesinin, arkadaşlarının ve bazen de bizim hayretler içinde sorduğumuz "Ama yaşamayı çok seviyordu, hayat doluydu. Nasıl olur?" sorusuna cevap olan bu kadınlar, devrime güzelliğini veren kadınlar aynı zamanda. Yaşamın kaynağı bu kadınlarda gizli, saatlerce bıkmadan ilmek ilmek saçlarını ören Sidar'ın güzelliğinin derinliklerinde gizli. Bu hikâye, yaratılışının güzelliği Kürdistan topraklarına karışan; 18 Nisan'da Nusaybin'de özyönetim alanlarında yaşamını yitiren YPS-JIN üyesi Sidar Ziyanek'in (Amara Sterk) hikâyesi. Sidar, güzelliğinin farkında kendini ve bedenini çok seviyor. Doğum günü kutlamalarını da öyle. Arka arkaya yapılan doğum günü kutlamalarının, ardı ardına üflediği mumların kokusu henüz dinmemişken, özyönetim alanlarında yaşamını yitiren Sidar, 7 Mayıs tarihinde 19'uncu kez ölümsüzlüğe doğdu.
 
'Annesinin ilk göz ağrısı'
 
Evin ilk çocuğu olduğunu söyleyen teyzesi Hayriye Çetin, "Evin gözbebeği" diyerek anlatıyor Sidar'ı. Hayriye, liseyi bitirdikten sonra İstanbul'da dershaneye başlayan Sidar'ın, Nusaybin'de siyasi çalışmalar yürüttüğünü, dershaneye başlamasıyla birlikte fikrilerinin iyice oturmaya başladığını söylüyor. Sidar'la ilgili bir anısını bizimle paylaşan Hayriye, Sidar'ın yürüyerek Amed Newrozuna gittiğini bu azmi ondan beklemediğini şu sözlerle dile getiriyor: "Sidar dedim, sen bu kadar naziksin nasıl yürüdün o kadar yolu?' 'Teyze, biz yürüyen annelere baktığımızda utanıyorduk. Ayaklarımın altı patladı, bacağım ağrıdı diyemiyorduk utancımızdan' dedi."
 
'Kürtlerin hakkını savunacağım'
 
Sidar'ın "Ben Kürtlerin avukatı olacağım" dediğini söyleyen Hayriye, anlatmaya devam ediyor: "Yürüyüşlerden, etkinliklerden geri durmuyordu. Sidar çok güzel bir kadındı. Kendisine dikkatli olması gerektiğini söylediğim zaman, 'üstüme kim gelirse cevabını veririm' diyordu. Korku yoktu kalbinde. Nusaybin'de sokağa çıkma yasağı altında insanlarımız katledilince, 'Nusaybin'de insanlarımız öldürülüyor, talan ediliyor. Halkımıza eziyet ediliyor. Arkadaşlarım şehit düşüyorlar. Ben burada dershaneye gidemem' dedi ve gitti. Sanırım tanrı bu yüzden bu kadar cesur yarattı Sidar'ı ve kalbine o derin sevgiyi yerleştirdi. Annesi şunu diyordu; 'Arkadaşlarından bir farkı yok Sidar'ın, daha kıymetli değil!"
 
'Bagok'tan Amara'ya'
 
Toplumun ve ailesinin bir kadın olarak yapılmaması gerekenler listesine "Bizim bir farkımız yok erkeklerle eşitiz" cevabını veren Sidar'ı, İstanbul'da dershaneye gittiği dönem evinde kaldığı yengesi Saliha Çelik anlatıyor şimdi de: "Sidar'ın dayısının şahadet haberi 23 yıl sonra geldi bize. Hepimiz gibi Sidar'ı da etkiledi. Yürüyüşlerde, konuşmalarda en ön saftaydı Sidar. Aktifti, Bagok'tan Amara'ya birçok yere gidiyordu. Nusaybin'de liseyi bitirip yanımıza geldiğinde ise hem çalışıyor hem de dershaneye gidiyordu. Sidar dik başlı olduğu gibi becerikli, kendinden emin, cesaretli, aşk ve heyecan doluydu aynı zamanda. Dayısı, 'senin dilin kuvvetlidir. Avukatlık okumalısın. Mücadelene bu şekilde devam edip, halkımıza yapılan bu haksızlığa karşı çok iyi savunma yaparsın biliyorum' dedi. Sidar da dayısına hak verdi ve avukat olmak istedi."
 
'Bencil olamam'
 
Sidar'ın kendine çok iyi baktığını, her daim bakımlı olduğunu söyleyen Saliha, Sidar'ın gidişini şöyle anlatıyor: "Hayatı çok güzel ve renkliydi ama Sidar'ın aklı Nusaybin'de ve arkadaşlarındaydı sürekli. Sabah evden dershaneye diye çıkmıştı. Nusaybin'de ilk yasaktan sonra gitti. Dayısına attığı mesajda; 'Bana bencil olmamı sadece derslerime çalışmamı söyledin ama ben bencil olamam gidiyorum. Siz elinizden gelen her şeyi yaptınız benim için. Kendim için bu yolu seçiyorum' yazmıştı."
 
'Ben hain değilim, ayrılmıyorum'
 
"Hendeklerdeydi Sidar" diyor Saliha, kıyafetlerini göndermek istediğini ama Sidar'ın, "Yenge burada kimse demiyor ki senin kıyafetin benim kıyafetim her şeyimiz ortak" dediğini paylaşıyor bizimle. Sidar'ı görenlerin anlattıklarını bize de anlatan Saliha, "Aşk ve keyif doluymuş ilk hali gibiydi. Orada da kendine bakıyormuş. Takıları vardı bileklerinde. 'Tabi ki burada da bakımlı olacağım' demiş. Silahını bile boncuklar, renk renk iplerle süslemiş. Sidar, saçlarını saatlerce sabırla örüyordu. Bakmaya kıyamıyordun ki. Uzun saçları, uzun boyu, ince beli, beyaz teni… Herkes Nusaybin'den gidiyor 'gel' demelerine rağmen 'ben hain değilim, gelmem' demiş."
 
'Bu kadar adaletsizliğin içinde avukat olmadı'
 
Sidar'ın kuzeni Hanım Çelik, Sidar'ın avukat olup kalemiyle savaşacağını ancak bu kadar adaletsizliğin içinde avukat olmayı değil özyönetim alanlarında savaşmayı seçtiğini ifade ediyor. Sidar'ın gidişinde haklı olduğunu söyleyen Hanım ise şöyle diyor: "Bu zulme gönlü elvermedi. Annelerimiz çok acı çektiği için biz tuttuk kendimizi. Belki biz de gitmeliydik. Sidar, hiperaktif, canlı, kin tutmayan, güler yüzlü bir kadındı. Buraya geldi ve hepimizi canlandırdı. Kadın bilinci çok yüksekti. Sidar'dan çok şey öğrendik. Sidar'la unutmayacağım anım onsuz bir daha çekmeyeceğim ve Sidar'ın halayın başını çekip "Lê lê Sultanê" şarkısını haykırarak, söylediği zamanlarda bizim tekrarladığımız nakaratlar olacak."
 
Şimdi, Sidar'ın doğum gününü en çok sevdiği fotoğrafı ve sonsuz bir mum ışığı eşliğinde kutluyor geriye kalanlar…
 
(ce/ck/mg)