PORTRELER Yazdır Kaydet

Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı tercih eden Ulrike…

Portreler
Mayıs 09 / 2016


 
 
 

 
Rojda Oğuz/JINHA
 
İSTANBUL - "Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı tercih ederim" sözleri ile hafızalarda kalan Ulrike Meinhof'un şüpheli ölümünün 40. yıl dönümünde, 'dağ gibi ağır cesedini' bugün hala mücadele eden kadınlar taşıyor. 
 
Kadın özgürlük mücadelesinin 21. yüzyılda bu kadar ileri gitmesinin kuşkusuz öncülerin payı yadsınamayacak boyuttadır. Dünyanın her yerinde sesini duyurabilmek için canı pahasına mücadele eden kadınlar, özgürlük bayraklarını kendinden sonra gelecekler için en zirvede tutmaya devam ediyorlar. "Protesto, bu bana uymuyor, buna karşıyım demektir. Bana uymayan bir şeyin ortadan kalkması için uğraşıyorsam bu direniştir" sözleri ile kadınların direniş tarihine yazılan Ulrike Meinhof'un ölümünün ardından 40 yıl geçti. Ünlü bir gazeteci ve iki çocuğuyla rahat bir yaşantıya sahip olan Ulrike her şeyi geride bırakarak profesyonel devrimciliğin illegal yaşamının en ağır koşullarını tercih etti. Nedeni ise, yüreğini ve bilincini aydınlatan özgürlük düşüydü.  
 
'Hayatının dönüm noktaları'
 
Almanya'nın Oldenburg kentinde 7 Ekim 1934 yılında dünyaya gelen Ulrike Meinhof, Felsefe, Pedegoji, Sosyoloji ve Alman Dili eğitimi aldı. Sol görüş içerisinde önemli atılımlar yapan Ulrike, 1957 yılında Alman Sosyalist Öğrenci Birliği'ne katıldı ve yine yıllarda CDU iktidarına karşı yapılan gösterilerde, barış hareketinde ve anti militarist hareket içinde aktif yer aldı. Berlin'de radikal sol (otonom) çevrelerle bağ kurmaya başlayan Ulrike'nin yaşamı RAF'ın (Kızıl Ordu Franksiyonu) kurucuları olacak  Andreas Baader ve Gudrun Ensslin ile tanışmasıyla değişti. 11 Nisan 1968'de, öğrenci lideri Rudi Dutsche'ye suikast düzenlenmesiyle birlikte, kitlesel öğrenci hareketi yerini daha marjinal ve radikal bir harekete bıraktı. Rudi Dutschke'ye yapılan suikast, Ulrike'nin hayatında da bir dönüm noktası oldu.
 
Direnişin bir diğer adı Ulrike…
 
Protesto ve pasif eylemler yerine direniş fikrini içselleştirmeye başlayan Ulrike, devlet terörüne karşı, çevresine kitlesel direniş önermeye başlar. Bu önermesini ise şu sözlerle ifade eder: "Eğer taş atan, araba yakan tek bir insansa, bu ceza gerektiren bir eylem olur ama bu eylemi binlerce kişi yaparsa, o vakit bunun adı politik eylemdir." Protesto ve direniş arasındaki farkı ise şu sözlerle ifade ediyordu: "Şunun veya bunun bana uymadığını söylersem, protesto etmiş olurum. Direniş ise, bana uymayan şeylerin olmasına meydan vermemem demektir."
 
'Eğer ölmezse, diri diri gömülür'
 
"Erkek eşittir devlet diyen kadın özgürlük mücadelesinin inşasında bulunan kadınların arasında önemli bir yere sahiptir" diyebileceğimiz Ulrike, yazılarında devletin şiddetine karşı devrimci şiddetin meşruluğunu açıkça savunur. Buda aslında sol bir örgütün eyleminin aslında 'öz savunma' olduğunu yorumunu getirebilir. Ulrike'nin yaşamına bakıldığından baştan aşağıya bir mücadele kadını demek yanlış olmayacaktır. Yaşamı ve bağlı olduğu örgütün ana hatlarında radikal çıkışları ve yazılarına döktüğü duruşu her zaman akıllarda kalan en önemli noktalardır. RAF'ın 14 Mayıs 1970 tarihinde planlı bir kaçırma eyleminde bir görevlinin vurulmasında aktif rol alan Ulrike bir an tereddüt geçirir ama sonra o da kaçmaya karar verir. Bu an itibariyle de kendisi için illegal hayat başlamış olur. Ulrike artık RAF militanı olarak aranmaya başlar. Zaten kendisi de fiilen RAF'ın bir militanı olur.
 
'Kadınlar ve tüm ezilenler beni neden öldürmek istediğinizi anlayacaklar'
 
1970 yılı 14 Mayıs'ından, yakalandığı 1972 yılı 15 Haziran'ına kadar RAF'ın neredeyse bütün bildirilerini Ulrike, yazar. Ulrike ve RAF'ın lider kadrosu Stuttgart kentinde bulunan ve duvarları ses geçirmeyen Stammheim Cezaevi hücrelerine konulurlar. 21 Mayıs 1975'de RAF davası başlar. Ulrike de diğer RAF liderleri gibi, "Alman mahkemelerinin tanımadığını ve RAF'ın yargılanamayacağını" belirtir. 
"Çok güvenli görünüyorsunuz! Fakat sanmayın ki bu böylece devam edecek! Öfke ve nefret büyük geminizin makine dairesinde terden geberenlerle birleşecek, biliyorum. İspanyol, Türk, Yunan, Arap, italyan göçmenler ve Avrupa'nın tüm ezilenleri… Ve tüm kadınlar, ezildiğinin, aşağılandığının sömürüldüğünün farkında olan tüm kadınlar neden burada olduğumu ve beni neden öldürmek istediğinizi anlayacaklar…" diyen Ulrike, cezaevinde de mücadelenin ana hatlarını oluşturmaya devam etti. 
 
'Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı tercih ederim'
 
"Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı tercih ederim" sözlerini Ulrike cezaevindeyken kendisini görmeye gelen çocuklarına söylemişti. "Gardiyanlar, yargıçlar, politikacılar, hiç biriniz umurumda değilsiniz. Asla beni delirtemeyeceksiniz! Beni sağlam öldüreceksiniz… Mükemmel bir ruh ve mükemmel bir beyinle. Böylece herkes katillerin devleti ve katillerin hükümeti olduğunuzu anlayacak! Herkes sosyal demokrasinin neye benzediğini anlayacak!" sözlerini kaleme almasının ardından Ulrike, 9 Mayıs 1976 sabahı hücresinde asılı olarak ölü bulunur. 
 
'Ulrike Meinhof kendini astı diyeceksiniz'
 
"Cesedim bir dağ gibi ağır olacak… Yüz bin ve yüz bin… Yüzbinlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin oturduğunuz o sahte tahtı sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar!.. Ve hep birlikte bağıracaklar: Ulrike Meinhof'u öldüremeyeceksiniz." Bu sözleri yazan Ulrike'nin gizemli ölümü Uluslararası İnceleme Komisyonu'nun raporuna göre şöyleydi: "Ulrike Meinhof önce öldürülmüş, sonra asılmıştır." 
 
Ulrike'nin direnişini ve 'dağ gibi ağır cesedini' bugün hala mücadele eden kadınlar taşıyor.
 
(ro/ck/mg)