Bir kadın, bir sanatçı, bir devrimci: Hozan Mizgîn
Portreler
JINHA
HABER MERKEZİ - O, beyaz tülbentiyle mikrofona uzanan, sade ve kadınların acılarını sesine taşıyan devrimci sanatın en önemli temsilcisi oldu. Hozan Serhat'ın, "Mizgîn'a çeleng, xwedî nav û deng" diye onu andığı, ince bir sitem gibi dağların doruğunda yankılanan sesin sahibi Hozan Mizgîn'in ardından 24 yıl geçti. Mizgîn'in besteleri hala Kürtlerin beşikteki çocuğuna ninni, genç kadınlara ise özgürlüğün haykırışı olmaya devam ediyor.
Temsil ettiği devrimci sanat çizgisiyle önemli bir geleneğin temsilcisi olan Hozan Mizgîn'in (Gurbet Aydın), yaşamını yitirişinin 24'üncü yılı. 1962 yılında Batman'da dünyaya gelen Hozan Mizgîn, 1980 darbesinden kısa bir süre önce Kürt özgürlük hareketine katıldı. 1983'te Avrupa'da sanatın örgütlendirilip, geliştirilmesinde büyük emekler veren Mizgîn, Hunerkom'un kuruluş çalışmalarında yer aldı. Ardından yönünü dağlara çeviren Mizgîn, 11 Mayıs 1992'de Tatvan'da yaşanan bir çatışmada yaşamını yitirdi. Hayatını kaybedişinin üzerinden tam 24 yıl geçmiş olsa da, özellikle 'Lo Hevalo' ve 'Hawar Gundîno' gibi şarkıları hala dilden dile dolaşıyor. Hozan Mizgîn, kendisi gibi kadına biçilen rollere karşı mücadele veren bir sanatçının izindedir, onun şarkılarını dinleyip, söyler. Ayşe Şan'ın sesini ve ezgilerini dillendiren Mizgîn, Hozan Serhad'ın yazdığı şarkılarla, hafızalarda "Mizgina çeleng, xwedî nav û deng" olarak kalır.
'Kürt kadınının acılarını anlatıyordu'
PKK Lideri Abdullah Öcalan Hozan Mizgîn'i şu sözlerle anlatıyor: "O PKK'nin yarattığı bir kızdı. Küçük ve genç yaşta bize katılan bir arkadaşımızdı. PKK'ye layık olabilen bir kızımızdı. PKK çizgisine hiçbir zaman ters düşmeyen bir kızımızdı."
Mizgîn ile 1981'de tanışan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Ali Haydar Kaytan ise, Mizgîn'i "Bir kadın, bir sanatçı, bir devrimci" olarak üç kimliğini şöyle değerlendiriyor: "Mizgîn öncelikle bir kadın, devrimci ve sanatçıydı. Kürt kadın tarihinin en acı döneminin temsilcisiydi. Onu acıların bilgesi olarak ta tanımlamak mümkündür. Kürt kadınının yaşadığı acıları, uğradığı baskıyı, zulmü ve kendi değerlerine bağlılığı, cinsine toplumuna bağlılığı çok güçlü bir biçimde kişiliğinde temsil ediyordu. Öncelikle bir kadın devrimci, bir sanatçı, bir parti militanı ve bir gerillaydı. Bu her üç özelliği de kendi kişiliğinde somutlaştırıyordu. Bunun anlamı, komple bir kişiliği kendi gerçekliğinde somutlaştırmış olmasıdır. Bazıları rahatlıkla şunu söyleyebiliyor: Devrimcilik, sanatçılık ve gerillacılık farklı şeylerdir. Gerillalığın zemini dağ, sanatın zemini ise kenttir. Mizgîn arkadaş gerçekten de bu yaklaşımın doğru olmadığını kendi sanatsal zemininde ortaya koydu. Mücadelenin bütün alanlarına ilgi duydu ve çalıştı. Her devrimcide sanatsal bir yön olabilmelidir. Devrimcilikte, sanatsallık bir tarzdır. İçinde sanatsallık bulunmayan devrimcilikte, yaşam emareleri oldukça zayıftır. Bu açıdan da Mizgîn arkadaşın devrimci sanatçı tarzıyla mücadelemizin en coşkulu ve en renkli saygı değer simalarından biridir. Özgür kadını, devrimciliği ve sanatçılığı kendi kişiliğinde somutlaştıran örnek bir sanatçı kişiliğiydi."
'İkna kabiliyeti güçlüydü'
Yaşadıkça, okudukça tüm bilgi ve düşüncelerini ailesiyle paylaşan Mizgîn, önce ailesini örgütler. Ablası Şükran Akşe röportajında Mizgîn'i anlatıyor: "O dönemde müthiş bir çalışma vardı. 12 Eylül öncesi birçok arkadaş tutuklandı, onlar da aranıyordu. Bu yüzden bir yıl boyunca kentte olmasına rağmen eve gelemedi. Êgit'in konuşmalarını, iletmek istediklerini sürekli Mizgîn getirip götürüyordu. Êgit deşifre olmuştu tutuklanma ihtimali çok yüksekti, Mizgîn'in de ikna kabiliyeti güçlüydü. Mizgîn kadındı ve her kesimle irtibata geçebiliyordu. Kardeşim zaten dinine bağlıydı, bunun yanı sıra dindar kesimle de diyaloga geçmek için başını örterdi. Sürekli başında beyaz tülbent vardı. Deşifre olmamak için sürekli örtünür kendini iyice kapatır o şekilde çıkardı."
'Gerillada şarkımızı söyleyeceğim'
Mizgin'in çok güzel bir sesi olduğunu ve sürekli şarkılar söylediğini söyleyen Şükran, "Hep şarkı söylerken bana da söyletirdi. 'Abla ben söyleyeceğim sen ardımdan söyle' derdi. Hep 'abla bak bunları kafanda tut unutma' derdi" diye konuştu. Şükran, Mizgîn ile bir diyalogunu şu şekilde anlattı: "Mizgîn gerilla saflarına katılmadan Newroz için bir şarkı bestelemişti. Bende sürekli müdahale ederdim bu olmadı onun yerine şunu koy daha uyumlu olur derdim. Her seferinde 'abla o cümleyi bana verir misin, istersen parasını veririm' diye şaka yapardı. Hep 'abla bak bu ikimizin şarkısı, gerillaya katılınca arkadaşlara şarkımızı söyleyeceğim' derdi."
'Etrafını saran askerlere teslim olmadı'
Mizgin yaşamını yitirmeden bir hafta evini arayıp, annesine onu özlediğini söylüyor. "Hepinizi çok özledim özellikle de seni, anne gel yanıma seni göreyim" diyor annesine ancak, ailesi yetişmeden Mizgin yaşamını yitiriyor. Kardeşinin ölümüne inanamadıklarını söyleyen Şükran, "Mizgin bir çalışma için Tatvan merkeze gönderildi ve mecbur olarak bir evde kaldı, onu bir aileye gönderdiler. Onu o eve bırakan kişi bıraktıktan hemen sonra ihbar etmiş. İki katlı bir evdi ve kapılar pencereler demir parmaklıklarla kaplanmıştı, kaçış yeri hiç yoktu. Yüzlerce asker etrafını sarınca teslim olmadı ve kendini fedai bir eylemle imha etti" diye anlatıyor.
(gc)