PHR Raporu: Yasak sürecinde sağlık hakkı engellendi
09:12
JINHA
HABER MERKEZİ - PHR tarafından Kürdistan'da "sokağa çıkma yasakları" sırasında sağlık hizmetlerine erişim ve sağlık çalışanlarının maruz kaldıklarına ilişkin rapor yayınladı. Raporda hastanelerin abluka altına alınmasından doktorlara yapılan baskılara kadar bilgilere yer verilerek, Cizre'de 3 ayrı bodrumda kalanlara sağlık hizmeti götürülmediği kaydedildi.
ABD merkezli İnsan Hakları İçin Doktorlar (PHR) tarafından Kürdistan'da "sokağa çıkma yasakları" sırasında sağlık hizmetlerine erişim ve sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddet ve zorluklara ilişkin rapor hazırladı. 'Türkiye'nin Güneydoğusu: Kuşatma Altında Sağlık Hizmet' başlığıyla yayınlanan raporda, yasaklar sırasında sağlık hizmetinin sunulması konusunda kalıcı olumsuz etkiler olduğu belirtilerek, Cizre örneği verildi: "Cizre'deki sekiz sağlık ocağının tamamı 2 Mart'ta sona eren 79 günlük sokağa çıkma yasağı boyunca kapalı kalmış; bunlardan yalnızca beşi Mayıs 2016'da açılmış, kalan üçü ise çatışmalar sırasında yok edilmiştir. Bu dönemde çok sayıda sağlık çalışanı güneydoğuyu terk etmiş ya da buradan tayin edilmiştir."
'Halk tedavi olmaktan vazgeçmek zorunda kaldı'
Raporda, yasak olan yerlerdeki doktor ve avukatların hastanelerin tüm girişlerinde hasta ve çalışanlar için kapsamlı vücut arama ve kimlik kontrolü anlamına geldiğini ve bu tedbirlerin bölge sakinlerinin tedavi görmekten caymalarına neden olduğunu anlattığı yer aldı.
'Çatışmada yaralanmış diyorlardı'
Mardin Tabip Odası üyesi olan Dr. A.K.'nin Nusaybin Devlet Hastanesi'ne ilişkin anlatımlarına yer verilen raporda "İnsanlar genellikle hastaneye girmeye korkuyordu, çünkü güvenlik güçleri oradaydı. Kurşun yarası varsa, bazen devlet doğrudan bu kişinin çatışmada yer aldığı sonucunu çıkarıyordu."
'Tüm hastaları pencereden uzağa taşıdık'
Cizre Devlet Hastanesi'nden Dr. B.K.'nin 5 Eylül 2015 tarihinde yoğun bakım ünitesinde akşam ziyaretlerini yaparken silah sesleri duyduğu belirtilen raporda, Dr. B.K.'nin şu anlatımlarına yer verildi: "Birinci kattan hemşireler alt kattaki güvenlik güçlerinin kendilerine küfrettiklerini ve 'ayak altından çekilmelerini' söylediklerini aktararak kapıdan içeri girdi. Hem çatıdan hem de birinci kattan gelen silah seslerini duyabiliyorduk. Tüm hastaları pencereden uzağa koridorlara taşıdık ve rafları kalkan olarak kullanmaya çalıştık. Hepimiz, hastalar ve sağlık çalışanları, ikinci katta mahsur kaldık ve koridorlarda her şeyin sona ermesini bekledik."
'Biber gazı acil servise doldu'
Dr. C.K.'nin Nusaybin Devlet Hastanesi yakınında toplananlara karşı kullanılan fazla miktarda biber gazı nedeniyle acil servisin etkilendiğini beyan ederken, "Temmuz 2015'te gençler barikat kurup hendek kazmaya başladığında, hastanemiz ilk kazılan hendeklerin olduğu yere çok yakındı. Etrafta çocuklar dolaşıyor ve geçen askeri araçlara taş atıyordu. Bir sabah polis geldi ve hastane çevresine çok miktarda göz yaşartıcı gaz sıktı. Hastanenin acili hasta doluydu. Göz yaşartıcı gaz acil servise ve hastanenin bahçesine doldu."
'Ambulans gelseydi Taybet ölmezdi'
Raporda Şırnak'ın Silopi ilçesinde 17 Aralık 2015'te katledilen ve cenazesi bir hafta yerde bekletilen Taybet İnan'ın ailesinin anlatımlarına da yer verildi. Taybet'in eşi Halit İnan'ın ambulans gelseydi eşinin ölmeyeceğini anlattığı raporda şunlar yer aldı: "Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinden sonraki üçüncü gün, Taybet sokağın karşısındaki komşumuza öteberi vermek için dışarı çıkmıştı. Birden dışarıdan ateş açıldığını duyduk ve damadım Taybet'in vurulduğunu duydu. Kardeşim Yusuf ile birlikte hem ambulansın hem polisin acil numaralarını aradık. Polis bize beyaz bayraklarla sokağa çıkmamızı söyledi. Üç kere beyaz bayraklarla sokağa çıkmaya çalıştık ama her defasında keskin nişancılar bayrağı vurdu ve geri çekildik. Bahçe duvarımızın arkasında saklanırken, kardeşim Yusuf karnından vuruldu ve yarası kanamaya başladı. Gece Taybet'i sokakta bırakmak zorunda kaldık. Sonrasında gece öldüğünü anladık. Ertesi sabah 7.00'da kardeşim öldü. Doktorlar hem Taybet'in hem de Yusuf'un kan kaybından öldüğünü söyledi."
'Bodrumlarda 190 insan mahsur kalmıştır'
Raporda acil sağlık hizmetlerine erişimin en korkunç şekilde toplu olarak engellenmesinin 2016 başlarında Cizre'den bildirildiği belirtilerek, şöyle devam edildi:
"Bodrumlarda 2015 yılı Aralık ortasından Mart 2016'ya kadar Cizre'de uygulanan ikinci sokağa çıkma yasağı sırasında, Cudi ve Nur mahallelerinde üç ayrı bodrumda, haftalar boyu süren tam gün sokağa çıkma yasakları ve yoğun çatışmaların ortasında sayılarının 130 ile 190 arasında olduğu bildirilen insanlar mahsur kalmıştır. Yerel aktivistler ve avukatlara göre, mahsur kalanların çoğu yaralanmıştı ve yetkililer tarafından reddedilen tıbbi bakım talebinde bulunmuştu. Bugün mahsur kalanların tamamı ölmüş ya da kayıptır.
Ambulanslar acil çağrılarına yanıt vermeye çalıştığında, güvenlik güçleri şu iki yöntemden biri ile müdahale etmiştir: Ambulans ve acil müdahale çalışanlarının güvenliğini sağlayamayacaklarını belirterek kontrol noktaları ya da abluka yoluyla ambulansların erişimini engellemiş ya da erişime izin vermiş ancak ambulans ve acil müdahale çalışanları için nadiren ek güvenlik eskortu sağlamıştır.
Güvenlik güçleri acil müdahale ekiplerinin erişimine izin verdiğinde ise, bu izin genellikle saatler ya da bazı durumlarda günler sonra verilmiş ve ölümle sonuçlanmıştır."
'Sağlık çalışanlarına baskı ve tacizi artırdı'
Türkiye'nin yasaklar, askeri operasyona karşı sesini yükselten ya da sokağa çıkma yasakları sırasında yaralı ve hasta kişilere tarafsız tedavi uygulayan sağlık çalışanlarına karşı taciz ve baskılarının artırıldığı belirtilen raporda, "TTB, Sağlık Bakanlığı dahil daha fazla yetkili makam tarafından tekrar hedef alınmıştır. SES üyeleri de yetkililer tarafından baskıya uğramaktadır" diye kaydedildi.
'Hastalarıma düşman olarak bakmam isteniyor'
Mardin Tabip Odası üyesi pratisyen doktor D.K. hakkında da bölgede barış talep etmek için SES ve TTB tarafından düzenlenen bazı gösterilere katılması nedeniyle hakkında dava ve soruşturma açıldığı kaydedilen raporda, D.K.'nin "Devlet çevremde bulunan, tedavi ettiğim kimselere düşman olarak bakmamı istiyor ve ben bunu yapamam" sözü aktarıldı.
'Barış talep eden doktora idari soruşturma açıldı'
TTB İstanbul Tabip Odası üyesi ve İstanbul'da bir devlet hastanesinden pratisyen doktor olarak görevli bir başkası hakkında da barış talep edilen bir gösteriye katılmasının ardından idari soruşturma başlatıldığı belirtilen raporda şunlara yer verildi: "Dr. E.K. hastane yöneticileri tarafından kendisine 12 soru yöneltildiğini söyledi. Bunların arasında şu sorular da vardı: 'Barış hemen, şimdi' ve 'Çocuklar için barış, savaşa hayır' şeklindeki sloganlar; o dönemin gündemi ile düşünüldüğünde PKK çizgisine ait sloganlar. O halde neden bu sloganları attınız? Bu sloganları atarken ne düşündünüz ve hissettiniz?"
(gc)