Filiz Kerestecioğlu'nda Aile Bakanlığı'na iki önerge
10:28
JINHA
ANKARA - HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, 'kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar unsur' olan İstanbul Sözleşmesi'nin yükümlülerinin yerine getirilmesi için ne gibi çalışmalar yapıldığını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na sordu. Filiz ayrıca, Bakanlığa göçmen kadınların hak ihlaline uğramaması için ne tür önlemler alındığının yanıtlanmasını istedi.
HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam'ın yanıtlaması istemiyle Meclis'e iki soru önergesi verdi. İlk önergede İstanbul Sözleşmesini imzalayan Türkiye'nin yükümlülüklerini hatırlatan Filiz,
1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye'nin de çekincesiz olarak taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi'nin (Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin' Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi); "Kadınlar ve erkekler arasında yasal ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadınlara yönelik şiddeti önlemede anahtar unsur" olduğunun altını çizdi. "İstanbul Sözleşmesi'nde yer alan bir diğer hükme göre taraf devletler, 'Kadınlar ve erkekler arasında alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan önyargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve her türlü farklı uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadınlar ve erkeklere ilişkin sosyal ve kültürel davranış modellerinin değişimini sağlamak için gerekli tedbirleri alır" diyen Filiz, hükümet yetkililerinin eşitliği zedeleyeci söylemlerinden örnekler verdi.
Filiz önergede şunlara yer verdi: "Bu açık hükümlere karşın, hükümetin ve devletin önemli kademelerindeki kişiler tarafından kadın erkek eşitliğini zedeleyici sözler sarf edilmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "kadın erkek eşitliğine inanmadığını" pek çok kez dile getirmiş, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kadınların "herkesin içerisinde kahkaha atmaması" gerektiğini söylemiş, Veysel Eroğlu ise kendisinden iş isteyen bir kadına "Evdeki işler yetmiyor mu?" diye yanıt vermiştir. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu kişilerin toplumu etkileme gücü taşıyan kimseler olmaları sebebiyle söz konusu beyanların kadın ve erkekler arası toplumsal ilişkilerde önemli yansımaları olacağı açıktır. Özellikle vurgulanması ve herkese ulaşması gereken söylem, kadın ve erkeğin eşit olduğudur. Bu yapılmadığı takdirde, günlük hayatımızdaki yansımalar çok acı ve can yakıcı olmaktadır. Çünkü, Türkiye'de kadın cinayetleri bir kırıma dönüşmüştür.
Oysa İstanbul Sözleşmesi, cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli tüm ayrımcılık biçimlerine karşı mücadele edilmesi, erkek şiddetinin önlenmesi, şiddete karşı tedbir alınması, şiddete maruz kalan kadınların zararlarının tazmin edilmesi ve şiddet uygulayan kişilerin şiddet eylemi ile orantılı cezalar ile cezalandırılması konusunda taraf devletlere pek çok yükümlülük getirmektedir. İstanbul Sözleşmesi'ne göre taraflar; Sözleşme kapsamında yer alan şiddet eylemlerinin gereken özeni göstererek önlenmesini, soruşturulmasını, cezalandırılmasını ve tazmin edilmesini sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır. Oysa hâkimlerin "haksız tahrik" indirimi ve "iyi hal" indirimi olarak bilinen cezada indirim nedenlerini cinsiyetçi şekilde kadınlar aleyhine/erkekler lehine uyguladığına sıkça tanık oluyoruz. Erkeklerin kadın cinayetlerinde haksız tahrikten yararlanmak için en c?ok kullandıkları savunma "namus" kavramıdır! Sadece son altı ayda görülen 26 kadın cinayeti davasının 13'ünde mahkemeler sanıklara "iyi hal" ya da "haksız tahrik" indirimi uyguladı. Konya'da boşandığı eşi Özlem Işık'ı 8 yerinden bıçaklayıp, otomobille üzerinden geçerek katleden Kamil Çolak'ın "Çocukların benden olmadığını söyledi" demesi, Havva Nur Ç'yi öldürüp cesedine tecavüz eden kocası Y.C.'nin "Beni aldatıyordu" demesi haksız tahrik indirimi uygulanması için yeterli olurken mahkeme, tecavüz eden erkeği öldüren Nevin Yıldırım'a ne haksız tahrik, ne de iyi hal indirimi uygulamış ve sonuç olarak müebbet hapis cezası vermiştir."
Önergede Bakanlığın yanıtlaması istemiyle şu sorular yöneltildi:
*İstanbul Sözleşmesi'ne göre kadınlara yönelik şiddeti önlemede anahtar unsur olan "kadınlar ve erkekler arasında yasal ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesi" ilkesini açıkça ihlal eden beyanların hükümet ve devletin üst kademelerince sarf edilmesinin kadına yönelik şiddeti arttırdığını düşünüyor musunuz?
Söz konusu kişilerin toplumu yönlendirici etkileri düşünülerek; kendilerine toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesi ya da haklarında Meclis soruşturması başlatılması için Bakanlığınızın herhangi bir girişimi var mıdır?
*Hakimlerin cinsiyetçi şekilde kadınlar aleyhine tahrik indirimi ve iyi hal indirimi uygulamasını önlemek için İstanbul Sözleşmesi'nin tarafınıza yüklediği görevler uyarınca hukuki düzenlemeler yapmak için bakanlığınızın yürüttüğü bir çalışma var mıdır?
*İstanbul Sözleşmesi'nden doğan yükümlülüğünüz uyarınca hakimler ve savcılara yönelik herhangi bir toplumsal cinsiyet eğitimi verilmekte midir? Şimdiye kadar bu eğitimden kaç hakim ve savcı yararlanmıştır? Bu eğitimin içeriği nasıl hazırlanmaktadır?
Göçmen kadınlar neden korunmuyor?
Filiz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam'ın yanıtlaması talebiyle Meclis'e sunduğu ikinci önergede; İstanbul Sözleşmesi'nde yer alan göçmen kadınlara yönelik ne tür çalışmaların yapıldığını sordu. Filiz, "Bu bağlamda, Türkiye, göçmen kadınlar da dahil olmak üzere tüm şiddet mağduru ve tanığı kadınların korunması ve desteklenmesini, tecavüz ve cinsel şiddet dahil tüm şiddet biçimlerinin cezalandırılmasını, şiddete maruz kalan kadınlar ve çocukları için yeterli sayıda, uygun ve kolayca ulaşılabilir sığınağın hazırlanması-nı sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri almakla yükümlüdür. Söz-leşme ayrıca, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet görme tehdidi söz konusuysa baş-vuru sahiplerine, yürürlükteki ilgili araçlarla mülteci statüsünün tanınmasını da güvence altına alır" dedi.
Tecavüz edilerek katledilen Jesca Nankabirwa'yı hatırlatan Filiz şunları hatırlattı: "Ugandalı Jesca Nankabirwa gibi yüzlerce kadın her gün aynı baskı ve yaşam tehdidi ile karşı karşıya var olma mücadelesi veriyor. Oysa, çoğu ailesini ya da çocuğunu geride bırakarak daha iyi bir hayat umuduyla veya erkek/devlet şiddetinden kaçmak için Türkiye'ye gelen; çocuk, yaslı ve en-elli bakımı, eğlence ve turizm, tekstil, servis gibi pek çok alanda ya da işportacılık gibi gündelik işlerde güvencesiz çalışan göçmen kadınlar, başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere uluslararası hukuk ve standartlar tarafından tanınan haklarından yararlanamıyorlar. Türkiye'de göçmen kadınlar, ellerindeki kısa vadeli turist vizeleri bittiğinde herhangi bir yasal dayanaktan yoksun, "kağıtsız" olarak çalıştıkları kayıtdışı işlerde sınırdışı edilme korkusuyla patronların ve çevrelerindeki erkeklerin şiddetine, tacizine ve baskısına sessiz kalıyor, en kötü koşullarda çalışmalarına rağmen çoğunlukla paralarını alamıyorlar. Göçmen kadınların yaşadıkları şiddeti şikayet edebilecekleri bir merkez yok. Sınırdışı edilmekten korktukları için polise de başvuramıyorlar. Cinsel sömürü amaçlı insan ticareti (seks ticareti) mağduru kadınların dahi durumlarını ispat etmeleri gerekiyor. Toplum sağlığını ve ahlakını ko-rumak adına sokak fuhşunu engelleme yetkisini elinde bulunduran polis, fuhus yaptığı iddiası ile göçmen kadınları kolaylıkla gözaltına alabiliyor ve bu kadınlar zorla cinsel muayeneye tabi tutulup, çoğu kadında görülen önemsiz bir hastalıkları olsa dahi hastalık sebebiyle sınırdışı edilebiliyorlar. Tercüman desteği almayan ve haklarından yararlanamayan kadınlar daha da savunmasızlaşıyorlar.
Yoksulluk ve savaşın göçe zorladığı göçmen kadınların maruz kaldıkları şiddeti ortaya çıkaran pek çok olay, Sınır Tanımayan Kadınlar gibi göçmen kadınlarla dayanışan grupların çabalarıyla gündeme taşınıyor. Geçtiğimiz yıl, Eylül ayında tecavüz edilerek öldürülen ve 09.07.2015 tarihinde davasının ikinci duruşması görülen Ugandalı Jesca Nankabirwa gibi yüzlerce kadın her gün aynı baskı ve yaşam tehdidi ile karşı karşıya var olma mücadelesi veriyor. Bu sebeple, İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası hukuk ve standartların uygulanması göçmen kadınlar için hayati önem taşıyor.
Filiz yanıtlanması talebiyle şu soruları yöneltti:
*Göçmen kadınların, sınırdışı edilme korkusu duymadan başvurabilecekleri sağlık, barınma ve hukuki destek sağlayan bağımsız koruma mekanizmalarının oluşturulması için Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?
*İstanbul Sözleşmesi'nden doğan yükümlülüğünüz uyarınca göçmen kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için Bakanlığınızın hazırladığı bir eylem planı, alınması öngörülen hukuki tedbirler var mıdır?
*Türkiye'de ikamet eden göçmen kadınlarla ilgili herhangi bir istatistiki veri mevcut mudur?
*Türkiye'de son on yılda kaç göçmen kadın zorla cinsel muayeneye tabi tutul-muş ve sınır dışı edilmiştir?
*Türkiye'de son on yılda toplumsal cinsiyete dayalı şiddet görme tehdidi altındaki kaç başvuru sahibine mülteci statüsü tanınmıştır?
(fk)