Leyla Agirî: Yapmak ve savunmak sürecin en temel eylemidir
09:07
Gulan Botan-Aza Rojyan/JINHA
HABER MERKEZİ - KJK Yürütme Konseyi Üyesi Leyla Agirî, erkek aklının yarattığı savaşlardan, gerçeklikten dünyanın umudunu kestiğini ifade ederek, yeni dönemde kadınların öncü olacağını söyledi. Leyla, yeni dönemin eyleminin inşa olduğunu belirterek "Kadın özgürlükçü toplumsallık çağındayız. Kadınlar olarak kendi çağımıza güçlü sahip çıkabilmeliyiz. Yapmak ve savunmak sürecin en temel eylemidir. Bu temelde tüm kadınları demokratik ulus inşasını güçlü gerçekleştirmeye çağırıyorum" dedi.
KJK Yürütme Konseyi Üyesi Leyla Agiri, 7 Haziran genel seçimleri ve sonrasındaki gelişmeler, AKP'nin savaş konsepti, gelinen aşama ve kadınların bu süreçte yapması gerekenlere ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
Egemen erkek düşüncesinin, sisteminin ve düzenin yıkıldığı bir dönemden geçildiğini, artık eskisi gibi yaşamanın mümkün olmadığını belirten Leyla sorularımızı yanıtladı.
AKP geliştirdiği yeni savaş konsepti ile neyi amaçlıyor, siz tüm bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP, aslında Erdoğan 7 Haziran seçimlerinde bildiğiniz gibi büyük bir yenilgi aldı. Tek başına iktidar olma olanağını kaybetti. AKP, iktidara geldiğinde 2071 yılına kadar uzun vadeli yine 2023 yılına kadar kısa vadeli planlarını deklere etti. Yani uzun vadeli plan ve projelere sahip bir iktidar partisi olarak kendisini lanse etti. 13 yıllık iktidarı boyunca başta yolsuzluk olmak üzere çok ciddi bir sabıka dosyası biriktiren, Kürt sorununu çözüm üretme temelinde sözde yaklaşım belirleyerek buna denk pratik tutum göstermeyen, iktidarı boyunca da cinsiyetçi politikaları ile en fazla kadın katliamlarının yaşanmasına neden olan AKP, her şeye rağmen iktidar olmanın dışında kendisi açısından başka bir seçenek düşünmedi. Kaldı ki seçim süreci öncesi bizzat Başbakan yardımcısı, 'AKP iktidarı kaybederse felaket ama Meclis çoğunluğuna sahip olmazsa daha felaket' olur dedi. Erdoğan seçim öncesi olduğu gibi seçim sonrası da Meclisin, hükümetin gündemini belirlemeye devam etti. Erken seçime kadar yolsuzlukları dosyaları vb. dosyaların gündeme girmesini engelliyor. Koalisyon görüşmelerini bilinçli sonuçsuz bırakarak, Suriye'deki göstermelik DAİŞ saldırıyla Türkiye, bölge ve dünya kamuoyunu yanıltmayı, PKK ile de çatışma stratejisiyle de HDP'ye giden oyları geri getirmeyi esas alıyor. Çatışmalı ve savaş ortamında aynı zamanda milliyetçi oylara oynayarak MHP'ye giden oyları da geri almayı amaçlıyor. Kendi iktidarı için heba etmeyeceği hiçbir değer bırakmayan Erdoğan ve AKP kliği yeni bir savaş konseptini gerçekleştirdiler. AKP medyası bunu kendi değerlendirmeleri ile açık beyan ettiler 'Oylarımız arttı ancak yeterli değil' diye. Yani savaşı daha da tırmandırarak, kan siyaseti güderek AKP'yi tekrardan güçlendirme amacını taşıyorlar. Kan siyaseti üzerinden kanlı bir seçime hazırlanıyorlar.
'90'lı yılları aratmayan savaş politikaları geliştirildi
Türkiye'de ilk kez bir genel seçimde halkların demokratik birliği, AKP diktasına, faşizmine ve cinsiyetçiliğine 'dur' deme gücünü ortaya koymuş ve kendi geleceğini de bu temelde sahiplenmiştir. Halkların ve kadınları demokratik birlikteliğini hazmedemeyen, barışı içine sindiremeyen AKP ve odakları gerçekleştirdiği saldırıları ile bunu darbelemek istemiştir. Gelişen, Pirsus saldırısı ile Kürt ve Türk demokratik birliği, ittifakı hedeflenmiştir. Bu saldırı aynı zamanda HDP şahsında halkların demokratik birlikteliğine, cephesine bir saldırıdır. Bu saldırıların ardından hareketimize dönük de saldırılar gerçekleşti. Medya Savunma Alanları'nda gerçekleşen hava saldırılarına paralel de kuzeyde yoğun tutuklanmalar, 90'lı yılları aratmayan savaş politikaları gelişti. Saray komplosu devreye girdi. Saray darbesi ile çözüm sürecini sabote ederek, bu süreçte AKP'yi tekrardan güçlendirerek tek başına iktidar olmasını sağlamak hedeflendi. 7 Haziran'ın sonuçlarını devletin geçmişten de iyi bildiği bir dille yani savaş dili susturabileceklerini düşündüler. Böylelikle barış süreci kırılma noktasına geldi. Bu sürecin kırılma noktası Amed Mitingi ile başladı en son kırılma noktasını Zergele katliamı oluşturdu.
'MİT birçok ölüm, komplo geliştirebilir'
Önemli bir konu ise Türkiye'nin DAİŞ'e karşı mücadele etme safsatasıdır. Tüm dünya, herkes DAİŞ'e karşı mücadele eden güçlerin başında PKK, PYD'nin geldiğini biliyor. DAİŞ'e karşı mücadele edeceğini bir sınır operasyonu ile ortaya koyan hükümet ertesi gün ilginçtir ki hareketimize dönük yeni saldırıları gerçekleştirdi. Bu gün açığa çıkan sonuçlar itibariyle de DAİŞ operasyonun da tamamen düzmece bir operasyon olduğu anlaşıldı. Sizin de takip ettiğiniz gibi Suriye sınırında öldürülen Astsubay için yeni bir iddia ortaya atıldı. Aslında astsubayın DAİŞ kurşunuyla değil MİT kurşunu ile öldürüldüğü belirtiliyor. Başta ailesi, yakınları olmak üzere insan hakları kuruluşları, sivil toplum örgütleri bu olayın araştırılması, soruşturulması için gerekenleri yapmalıdır. Süleyman Şah türbesine dönük MİT'in geliştirmek istediği komplo belgeleri bildiğiniz gibi basına sızdı. 'Bir roket atarız olur-biter' diyen bir MİT müsteşarından bu ve benzeri birçok ölüm, komplo, tuzak geliştirilebilinir. Kaldı ki MİT tarihsel olarak böylesi bir mirasa da sahiptir.
'Zergele AKP-MİT-KDP ortaklığıyla yapıldı'
Zergele köyü katliamı da bir MİT operasyonudur. AKP-MİT ve KDP ortaklığı sonucu bu katliam gerçekleşti. Demokratik bir seçimin ardından herkes koalisyon hükümetinin oluşmasını beklerken saray darbesiyle bombalar yağmaya başladı. AKP, DAİŞ'e karşı bir mücadele içine girmemiştir, aksine hareketimize yönelik geliştirdiği saldırılar ile DAİŞ'e güçlenme, genişleme imkân ve olanağı tanımıştır.
'AKP'nin tüm Ortadoğu politikaları düştü'
Bildiğiniz gibi, Ortadoğu'da dengeler hızla değişiyor. Uluslararası güçler yeniden devreye girdi. Kapalı kapılar ardından yoğun bir diplomasi görüşmeleri var. Kimin kiminle nerede, nasıl buluşacağı, yol alacağı ya da ayrılacağı belli değildir. Yeni stratejiler oluşturuluyor ve buna dayalı yeni ittifak ve müttefik arayışları da gelişiyor. Türkiye tüm bu gelişmelerin orta yerinde duruyor. Türkiye bu açıdan önemli bir kavşakta bulunuyor. Türkiye'de AKP'nin başta Suriye olmak üzere bir bütün Ortadoğu politikaları çöktü. Çözüm süreci ile oyalama siyasetini esas alan Erdoğan-AKP kliğini seçim sonuçları boşa düşürdü. Türkiye ABD, Avrupa'nın baskıları sonucu mecbur kalarak DAİŞ'e karşı oluşturulan koalisyon da yer alacağını belirtti. Diğer yandan Tahran ve Washington nükleer sözleşmesi Türkiye'yi ABD nezdinde ikinci plana düşürdü. Bu uzlaşmacı tutuma Suudi Arabistan ve hatta İsrail'in de dâhil olacağı söyleniliyor. Tüm bu gelişmeler Suriye ve Irak'ta devam eden savaşları yeni bir seyre sokacaktır. Tüm bu gelişmeleri gözettiğimiz de Türkiye kendi geleceği açısından bir karar verme aşamasındadır. Türkiye, Suriye'de PYD ile DAİŞ'e karşı mücadele de birlikte hareket ederek ve Türkiye'de HDP'yi de içine alarak demokratikleşme hamleleri ile yeni bir çıkış gerçekleştirebilir. Ancak AKP iktidarı, Erdoğan kliği PYD'yi dışlayarak, görmezden gelerek, HDP'yi etkisizleştirme yaklaşımları ile Türkiye'yi tam bir kaosa sürüklemektedir. Erdoğan kliği Türkiye'yi mayınlı bir
Medya savunma alanlarına gerçekleşen saldırılara karşı başta Türkiyeli halklar olmak üzere birçok devlet ve kurumdan kınama açıklamaları gelişti, eylemlilikler gerçekleşti, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Egemenler her zaman halkın gücünü küçümsemişler ya da yok saymışlardır. Erdoğan iktidarı açısından bu böyledir. Saray darbesi ile yeni bir savaş geliştirilirken Türkiye halkları ve dünya kamuoyu açısından buna karşı ciddi tepkilerin gelişemeyeceğini düşündüler. Ne içinde geçtiğimiz çağı, ne de yaşadığımız coğrafyanın yaşadığı sorunları doğru analiz ve değerlendirmeye tabi tutamayan, âdete bir akıl tutulmasını yaşayan AKP, sarayı koruma temelinde gerçekleştirdiği savaş konseptine karşı içte ve dışta ciddi anlamda tepkiler gelişti. Türkiye'de ilk kez başta şehit aileleri olmak üzere halk nezdinde bu savaşa karşı ciddi bir tepki ortaya konuldu. Türkiye halkları da bu savaşın nedenini, amacını bildiği için tüm öfkesini açıkça beyan etti. 'Kendi oğullarını savaşa göndersinler, biz bir daha bu topraklarda savaş olmasını istemiyoruz' diyen asker aileleri, AKP savaş güruhuna en anlamlı, olması gereken yanıtı da verdiler. Bu topraklar haddinden fazla savaşı yaşadı ve doydu. Savaşa doymayan kandan beslenenlerdir. Başta Kürt halkı olmak üzere Türkiyeli halklar binyıllardır barışa olan özlemi ve barışa bu kadar yaklaşmışken yeniden kirli bir elle uzaklaştırılmalarını da sindirmeyerek tüm tepkilerini direniş meydanlarında ortaya koydular. 'Sana savaş yaptırmayacağız' pankartları ile Erdoğan'ın amacını da açıkça beyan ettiler. Başta barış annelerimiz olmaz üzere birçok sivil toplum kurum ve kuruluşları gerçekleştirdikleri eylemlilikler ile çözüm sürecinin devam etmesi yönünden irade ortaya koydular. Kürt özgürlük hareketi DAİŞ ile mücadelesinde dünya çapında önemli bir meşrutiyet kazanmış ve hareketimize yönelik ilgiler bu süreçte daha da artmıştır.
'AKP gelişecek tepkileri hesaplayamadı'
Bu temelde başta Washington, Moskova olmak üzere birçok ülke ve sivil toplum örgütleri, şahsiyetler aynı şekilde bu savaşın durdurulmasına yönelik görüş ve tepkilerini kamuoyu ile paylaştılar. Zergele katliamı ardında dünya çapında birçok sivil toplum kurumları hareketimizin de çağrıları ile alana gelmiş ve yerinde incelemelerde bulunmuştur. Türk devletinin yeni bir katliamı bu temelde belgelenmiştir. Güney Kürdistan olmak üzere, Rojhılat, Rojava, Bakur ve yurt dışında gelişen eylemliliklerle demokratik tepkiler ortaya konulmuştur. En son Silopi'de yaşanan aktif direnişle halkımız mücadeleyi radikalleştirerek, yayma tutumu içine girmiştir. AKP, gelişecek tepkileri bu düzeyde ve boyutta düşünememiştir.
'Önderliğimizin koşulları düzeltilene kadar eylemler gelişecek'
Saldırıların başlamasıyla birlikte gerilla güçlerimiz de misilleme eylemleri ile karşılık verdiler. Başta fedai eylemleri olmak üzere gerilla cephesinden gerçekleşen eylemliliklerle AKP faşizmine geçit verilemeyeceği gösterilmiştir. Gerilla, savaşı şehirlere taşıyarak yaygınlaştırma gücüne ve örgütlülüğüne sahiptir. Bu temelde de eylemlilikler süreklileştirilip, yaygınlaştırılacaktır. Önderliğimizin koşulları düzeltilmeden, müzakere sürecine geçilmeden gerilla direnişi aktifleşerek, toplumsallaşarak devam edecektir.
Bu süreçte yapılması gerekenler, özellikle de kadınlar cephesinden geliştirilmesi gereken politika ve yaklaşımlar ne olmalıdır?
Başta genel açısından bir iki hususu değerlendirmek istiyorum. AKP, geliştirdiği savaşla en fazla HDP'yi hedef almıştır. Bu savaş aslında HDP'ye karşı geliştirilen bir siyasi operasyondur. Çünkü HDP'yi etkisizleştirmeyi amaçlamaktadır. Seçimden büyük bir başarı ile çıkan HDP, seçim süreci sonrası gerekli aktiviteyi gösterememiştir. Çok hızlı ve ustalıklı bir politika ile yapılmak isteneni boşa çıkaran ve seçim iradesini de bu temelde görünür kılan politikaları yaşamsallaştırmada yetersiz kalmıştır. Son süreçlerde sürecin inisiyatifini ele alan HDP, özellikle Van mitingi ile başlayan HDP barış mitingleri ile daha aktif bir siyaset içine girmiştir ve bunun derinleştirilerek, yaygınlaştırılmasına ihtiyaç vardır.
'Değişim zamanları kaos süreçleridir'
Bildiğiniz gibi sistemsel değişim zamanları aynı zamanda büyük kaos süreçleridir. Bu kaosa kim ki iradi müdahale yüklerse o başaracaktır. İktidar gücünün yani AKP'nin bu sürece yaklaşımı mevcut kaosu ilerletme temelindedir. Buna karşı demokratik modernite güçlerinin kendi sistem inşalarını devrimci değişim ve dönüşümleri temelinde gerçekleştirmeleri mevcut kaosun aşılmasını sağlayacak ve başarılı kılacaktır. Demokratik modernite güçlerinin içinde temel tarihsel çelişkiyi temsil eden kadın, demokratik sistem inşa sürecine ne kadar iradi müdahale ile katılır ve sistem kuruluşu inisiyatifini sağlarsa bu kaos bir o kadar aşılır.
'Hayat umudunu erkek düşüncesinden kesti'
Çok önemli bir eşikten geçiyoruz. Egemen erkek düşüncesinin, sisteminin ve düzenin yıkıldığı bir çağdayız. Artık eskisi gibi yaşamak, yol almak mümkün değildir. Hayat umudunu egemen erkek gelişimci gerçeklikten kesti, ilgisini dar ulus algısından kurtardı ve aklını sınıf temelli kurtuluş anlayışından arındırdı. Kadın özgürlükçü toplumsallık çağındayız. Kadınlar olarak kendi çağımıza güçlü sahip çıkabilmeliyiz. Ulus devlet sistemi ve onun ruhu egemen erkek iktidarı, kadın tarafından güçlü bir ideolojik, siyasi, ekonomik, kültüre, öz savunma mücadelesi ile aşılabilir. Demokratik ulus sistemi bir kadın sistemi olduğundan, kadının kendi kuruluşunu yani toplumsallığını geliştirmesi gerekir. Kadın sistemi, toplumsallaşması gelişmediği takdirde demokratik ulus inşası gerçekleşemez ve demokratik ulus inşası gerçekleşmediği takdirde ulus devlet yapılanması devam edecek. Bu aynı zamanda yeni savaşlar, yeni yıkımlar demektir. AKP şahsında yenilenen bu tarihsel tekerrürdür.
'KJA inisiyatif almalı direnişi radikalleştirmeli'
Bu açıdan toplum inşası, kuruluşu ve özgürlüğü hiçbir biçimde, hiçbir güce bırakılmadan, zihinsel inşa, sistemselleşme ve toplumsallaşma çalışmaları güçlü geliştirilmeli. Başta öz yönetimler olmak üzere yaygın bir kadın meclis çalışmaları ile Bakure Kürdistan ve Türkiye'de toplumsal inşa çalışmalarına ağırlık vermelidir. KJA, bu süreçte daha inisiyatifli, inşa gündemli çalışmalarını derinleştirerek direnişi radikalleştirmeli. Bu sürecin eylem dili de inşadır. Eskisi gibi birtakım yürüyüşler, açıklamalar ve protestolar ile bu sürece cevap olunamaz.
'Kendin yap, kendin oluştur, kendin savun'
Kadınlar başta öz savunma olmak üzere, demokratik siyaset temelinde her yerde komün ve meclis örgütlenmesine ağırlık vererek inşa çalışmalarını güçlendirmelidir. 'Kendin yap, kendin oluştur ve kendin savun' anlayışı temelinde toplumsal inşa çalışmalarını derinleştirilerek, ilerletilmelidir. Barış İçin Kadın Girişimi ve Kadın Özgürlük Meclis sürece daha etkin bir müdahale içine girerek, ortak direniş temelinde barış mücadelesi yükseltilmeli. AKP'nin faşizmini, militarizmini ancak kadınların ortak direniş cephesi ile kırabilir, aşabiliriz.
'İnşa çalışmaları yaygınlaştırılmalı'
Şu an AKP şahsında karşımızda durmakta olan şey tarihin tahtından düşmüş erkek tanrılar komedyasıdır. Binlerce yıldır egemen erkek iktidarcılığının siyah tekçiliğinin ölümcül boğulmasını yaşayan hayat, renk, ses, duygu çeşitliliğini haykırmaktadır. Yani tarih kadınların zamanını haykırmaktadır. İlk sömürge kadın ulusu, demokratik ulus inşası ile tüm sömürgelerin kurtuluşunu sağlayacaktır. Demokratik ulus modeli öncelikle her farklı olanın, çeşitlerin ve toplulukların kendini yönetme ve kaderine yön verme özgürlüğüne sahip olmasıdır. Kadınlar olarak bu bilinçle toplumsallaşma mücadelemizi güçlendirebilmeliyiz. Demokratik, özerk, özgün yapılanmalar ile egemen erkek iktidarını onun kurumsallaştığı ulus devlet yapılanmasını aşabiliriz. Yaşadığımız bu savaş süreci bir kez daha bizlere, toplumsal kurtuluşun ve özgürlüğün demokratik güçler ve örgütlenmeler ile daha da güçlendirilmesi gerektiğini gösterdi. Bu açıdan köylerden başlayarak komün ve meclis çalışmaları geliştirilmeli, toplumsal inşa çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır. Yapmak ve savunmak sürecin en temel eylemidir. Bu temelde tüm kadınları demokratik ulus inşasını güçlü gerçekleştirmeye çağırıyorum. Unutmamalıyız ki bu kaostan çıkışın, savaşları engellemenin tek yolu, demokratik ulus inşasını gerçekleştirmekten geçer.
Sonuç itibariyle şunu belirtmek istiyorum, kadınlar şahsında bir bütün demokratik toplum güçleri kendi kaderini özgürce belirleyerek, demokratik direniş mücadelesini büyüterek erken seçim sürecine de güçlü hazırlanacak ve AKP'yi de hak ettiği yere yani tarihin çöp sepetine gönderecektir. Kadınların gücü, demokratik toplum gücü, tarih adına, halklar adına ve kadınlar adına bir kez daha böylesi bir başarılı eylem gerçekleştirecektir. Amed, Pirsus, Zergele katliamlarına karşı böyle bir sözümüz var ve bunu da gerçekleştireceğiz.
(gc/fk)