'Türklüğün Dersim'e kız çocukları ve annelik üzerinden gireceğini düşündüler'
08:11
Meral Laçoğlu/JINHA
İSTANBUL - Dersim Katliamı'na dair kadın ve kız çocukları üzerinde araştırma yapan Dr. Zeynep Türkyılmaz, devletin Dersim politikalarını değerlendirerek, "Türklüğün Dersim'e kız çocukları ve annelik üzerinden gireceğini düşündüler. Bölgede kalmalarına izin verdikleri kız çocukları üzerinde önemle durmalarının nedeni, imha edilmemiş ama Türkleştirerek, Dersime bir son verip Cumhuriyet ilkeleri etrafında kurulan bir Tunceli amaçlandı" dedi.
İmparatorluk olarak tanımlanan Osmanlı Devleti'nin dağılışı ve yeni bir rejim olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu aynı zamanda çoğu etnik kimlik için yıkım, katliam dönemi oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine inşa edildiği en temel fikir olan "Türk ulusu fikri" çerçevesinde yaşanan kıyım ve katliamlardan biride 1938'deki Dersim katliamıdır. Birçok yönüyle konuşulan Dersim katliamında, katliamın özellikle kadınlar üzerinde yaşattırdıkları üzerine araştırma yapan Dartmouth College Üniversitesi Tarih Bölümü'nde öğretim üyeliği yapan Dr. Zeynep Türkyılmaz'la kara vagonlarla götürülen Dersim'in kızları ile amaçlananın ne olduğunu konuştuk.
'Analizlere göre Dersim Kürtleşti'
Dersim'de yaşanılanları anlamak için hikayeyi biraz daha geriye sarmak gerektiğini ifade eden Zeynep, 1925'den sonra devletin askeri ve sivil bürokratlarla sistematik olarak Dersim meselesine dair raporlar hazırladığını söyledi. Hazırlanan raporlarla Dersim yöresindeki insanların kültürünün ne olduğuna, nasıl yaşadıklarına ve dini, etnik kimliklerine dair analizler yapıldığına dikkat çeken Zeynep, "Yapılan analizlerde devletçe buranın giderek Kürtleştiği belirtiliyor. Dersim yöresinde yaşayanların Kızılbaşlık inancında oldukları için aslen Türk oldukları ve inançlarından kaynaklı Sünni olarak gördükleri Türklerle aralarına mesafe koydukları, bu mesafenin ise bir nefret ilişkisi geliştirdiği ve bundan dolayı da Kürtleşme içinde oldukları yönünde bir algı var. Yine raporlarda bu Kürtleşmenin sadece Dersim yöresinde sınırlı kalmadığı, Dersim'in hem Kürtleşen hem de bu Kürtlüğü kendi etrafına yayan bir yer olarak görüldüğü için 1935'de Tunceli Kanunu ile detaylı olarak tartışılan bir soykırım projesi tartışılıyor ve 1937'den sonra da uygulanmaya konuluyor " diyerek devletin Dersim üzerindeki politikalarına işaret etti.
'Bir grup kız çocuğu 'ıslah edilmez' olarak görülüyor'
Zeynep, Dersim katliamının özellikle kadınlar üzerinden tartışılması gerektiğine dikkat çekerek, "Kaç kişinin öldürüldüğü ve nasıl öldürüldükleri üzerinden yapılan tartışmalar soykırım projesinin karakterine dair doğru çıkarımlar yapmamızı engeller. Birçok yerde çok sayıda insan öldü tabi burada çok ciddi toplu kıyım var. Ben özellikle kız çocukları üzerinden bakıyorum ve kız çocuklarına yapılan muamelede aslında bütün o raporlarda olan tartışmalardan uzak değil. Çünkü o raporlardan genel olarak şu çıkıyor; tırnak içerisinde kullanıyorum, bir grup gerçekten ıslah edilmez, o bölgeden uzaklaştırılması lazım olarak görülüyor ve o bölgeden uzaklaştırılması gerekenler olarak görülenlerin birçoğu imha ediliyor. Daha sonra onların yerine geçebilecek bir ara grup var ki asıl olarak onlar uzaklaştırılıyor. Bunlarda kız çocuklarıdır. Kara vagon hikayesine bakacak olursak, genelde işte onların yerine geçebileceklerini düşündükleri, 'ele başı' olmasını istemediklerini uzaklaştırdıklarını görüyoruz" şeklinde anlattı.
'Türkleştirebileceklerini düşündüklerini Dersim'de bıraktılar'
"Türkleştirebileceklerini düşündüklerini Dersim'de bıraktılar" diyen Zeynep, tahminince "Dersim'in Kayıp Kızları" belgeselinde tartışılan kız çocuklarının, "kurtarılamayacaklar" olarak görüldüklerini dile getirdi. Zeynep sözlerine şöyle devam etti: "Dersim, Tunceli'ye geçerken orada kalmasını istemedikleri, kalmalarını uygun bulmadıkları yine 'Kürtleşme' durumunu durduramayacaklarını düşündükleri grupları elimine ediyorlar veya bölgeden uzaklaştırıyorlar. Kalanlar ise Şükrü Kaya'nın 4 Haziran 1937'de gönderdiği genelgede de olduğu gibi Dersim'de 'Kürtleşme'nin geri döndürülemez olmaması için yine anneler üzerinden bir politikanın sergilenmesi gerektiğidir. Kurtarılması gereken kuşaklar o kuşakta hali hazırda olan anneler değil, gelecekteki annelerdir. Yani Türklüğün Dersime kız çocukları ve annelik üzerinden gireceğini düşünüyorlar."
'Cumhuriyet projesi aile ve kadın üzerinden tanımlı bir projedir'
Dersim'de kalan grup içerisinde 1937'nin eylülünde Elazığ'daki Kız Enstitüsü'ne yapılan operasyonun başındaki isim olan Abdullah Alpdoğan tarafından köylere yazılı emir gönderilerek belirlenen köylerden kızların istendiğine işaret eden Zeynep, ailelerin ise devlete biatın göstergesi olarak kız çocuklarını bilinmez bir geleceğe gönderdiklerini dile getirdi. Zeynep, "Bu kızları Elazığ'daki kız enstitüsüne koyuyorlar. Tabi burada dediğim gibi amaç şu, 'Kürtleşme'nin kadınlar arasında daha yoğun olduğunu düşünüyorlar. Çünkü kadınların, dışarı ile bağlantıları daha az. Cumhuriyet projesi aile ve kadın üzerinden tanımlı olan bir projedir. Bölgede kalmalarına izin verdikleri kız çocukları üzerinde önemle durmalarının nedeni, imha edilmemiş ama Türkleştirerek, Dersime bir son verip Cumhuriyet ilkeleri etrafında kurulan bir Tunceli'yi mümkün kılma amaçlıdır" ifadelerinde bulundu.
'Kız çocuklarının saçları kişiliksizleştirilmek için tıraş edildi'
Kara Vagonlara bindirilerek götürülen kız çocuklarının götürüldükleri yerde saçlarının tıraş edilmesini, kız çocuklarını kişiliksizleştirmeye dönük bir uygulama olduğunun altını çizen Zeynep, "Çünkü Dersim yöresinin kızları için çokça bahsedilen uzun kıvırcık saçlı olduklarıydı. Yani bu onların karakteristik özellikleriydi. Burada yapılan kişiliksizleştirme, aslına, bu çocukların kim olduklarını, toplumsal cinsiyetlerini unutturmaya dair bir şey. Siz, onlara birden aynaya baktıklarında kendilerini tanıyamayacakları bir hale getiriyorsunuz ve ondan sonra yeni bir format veriyorsunuz. İşte tam da saçlarının kesilmesi bunun ilk adımıdır. Düşünün daha altı yedi yaşındasınız hiç tanımadığınız bir yere hiç tanımadığınız insanlarla anlamadığınız bilmediğiniz bir dille konuşulduğu bir yere götürülüyorsunuz. Bir oda da izole ediliyorsunuz. Daha sonra o odadan bambaşka kıyafetlerle ve sıfır saçlı bir kız çocuğu olarak çıkıyorsunuz. Bu aslında çok travmatik bir deneyim. Bu aslında ondan sonra atılacak format için ilk adım" değerlendirmelerinde bulundu.
'Neden diğer yerlerden değil de Dersim'den kız çocukları götürüldü?'
Cumhuriyet'in genç dönemlerinde benzeri birçok katliamın yaşanmasına rağmen sadece Dersim'den kız çocuklarının götürülmesi sorularını irdeleyen Zeynep şunları kaydetti: "Çünkü Dersim etnografik bir meraka dönüşüyor Cumhuriyet için. Kürtleşme tezinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu bir ara kategori olarak görüp yani Türklükten Kürtlüğe çok uzun bir yolculuk olarak görmek lazım. Burada gördükleri problem sadece bir Kürtlük problemi değil. Kürt aslında onların kafalarında kodladıkları şafi Kürt'le, Sünni Kürt'le bir birlikte çalışma, bir iktidar paylaşma deneyimleri gibi böyle bir sistematiği var devlet için. Geçmiş Kürt isyanlarına baktığımızda, özellikle Sünni Kürtlerin isyanları sırasında, bir yerlere sürülme, elimine edilme veya isyanın başındaki birkaç kişinin asılmasıyla isyan bastırıldığını görürüz. Ama Dersim örneğinde tümden toptancı yeniden bir organizasyon, yeniden kurma var. Yani Cumhuriyetin burayı tümden dönüştürmesi projesi bir Türklüğü kurtarma projesidir."
'Annemin mavi tülbendini benden aldılar…'
Zeynep, araştırmaları esnasında kendisini etkileyen bir hikayeyi de şu sözlerle aktardı: "Araştırmalarım esnasında görüştüklerimden 65-70 yaşlarında bir teyze vardı. O da yine saçını kurtaranlardandı, ama annesi yanına sandığından çıkartıp bir tane mavi tülbent vermiş. Bütün kıyafetlerini almışlar saçını kesmemişler. Bana 'o mavi tülbendimi aldılar benden hala aklımda' diyordu. Kim olduğuna, annesi ile bağlantısına, bir annenin kızına bıraktığı bir tülbende bile izin verilmemiş ve seneler sonra o anı anlatırken aklında kalan şey o mavi tülbentti."
(zd/mg)