Kadınlar vardır: Dayağa Karşı Yürüyüş 29 yaşında!

09:04

Sibel Yükler/JINHA

İSTANBUL – 1987 yılında erkek şiddeti gören bir kadının boşanma talebinin, “Kadının karnını sıpasız sırtını sopasız bırakmamak gerekir” ifadesiyle reddedilmesinin ardından yapılan “Dayağa Karşı Yürüyüş"ün üzerinden 29 yıl geçti. 'Koca dayağı mı var?' denilen yürüyüşün komite başkanı olan Filiz Kerestecioğlıu, Türkiye’deki feminist mücadelesinin kilometre taşlarından olan yürüyüş için, “O yürüyüş hiç bitmedi, Kürt kadın hareketiyle buluştu. Kadınlar adına umutluyum” diyor.

1987’nin Şubat ayında Çankırı Asliye Hukuk Mahkemesi Hakim Mustafa Durmuş, 4. çocuğuna hamile olan ve eşinden yıllardır erkek şiddeti gören Ş.H.’nin boşanma talebini şöyle reddetmişti: “Kadının karnını sıpasız sırtını sopasız bırakmamak gerekir.”

“Özel olan politiktir” diyen kadınlar ise, hemen bu davanın ardından karar aldı: Dayağa Karşı Yürüyüş. Hakim Mustafa Durmuş’un tutanaklara kaydettiği bu patriarkik karar, 17 Mayıs 1987 günü 12 Eylül darbesinden sonra yapılan ilk yürüyüşü sürüklemişti.

‘Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya’

Kadıköy'den yola çıkan kadınlar, Bahariye'den Yoğurtçu Parkı'na kadar dayağa karşı yürüdü. Darbenin izlerini tek bir kararla yerle bir etmişlerdi. “Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası” hareketinin parçası olan bu yürüyüşle bir anda binlerce kadın, “Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya, Dayağa Ceza”, “Dayağın Çıktığı Cenneti İstemiyoruz”, “Yeter Söz Kadınların”, “Dayak Aileden Çıkmadır”, “Utanma Şikayet Et” sloganlarıyla Yoğurtçu Parkı’na akın etti.

Yıllardır mahkum olmaya zorlandıkları patriarkayı sorgulayarak isyan ederken, bir yandan da kadınlık deneyimlerini paylaştılar. 87 yılına kadar, politik çerçeve içerisinde kadın meselesinin hep geri plana atıldığı dönemin ardından tüm kutsalları yıkıyorlar ve “Kadınlar vardır” diye haykırıyorlardı.

‘Bağır Herkes Duysun’

Bu yalnızca bir yürüyüş değildi. O günden sonra feminist hareketin ve kadın mücadelesinin en büyük kazanımları elde edildi ve örgütlenildi. Şiddet gören kadınların tanıklıklarına dayanan “Bağır Herkes Duysun" kitabı çıktı, ki erkek şiddeti son bulsun! Kadın sığınağı üzerine tartışmalar yürütülürken Mor Çatı kuruldu. Sığınma evi kurultayları düzenlendi. Yürüyüşün yapıldığı zaman feminist kimliğin ya da söylemlerin çok az yer aldığı alanlarda artık feminizm politikleştirildi. 1989'da Mor İğne Kampanyası, 1990'da Bedenimiz Bizimdir ve boşanma eylemleri yapıldı.

‘Kadınlar vardır’

Birbirinden farklı örgütlerden birbirinden farklı kadınların oluşturduğu Dayağa Karşı Yürüyüşün komite başkanı, o günün gecesi sabaha kadar uyuyamadığını söylüyordu. “Sonunda yeter dedik, bir daha susmayana dek” cümleleri dökülürken kağıda, “Kadınlar Vardır” diyordu. Bu sözler ferminist mücadelenin en önemli isimlerinden Filiz Kerestecioğlu’nun kaleminden dökülmüştü. Aynı zamanda davanın ardından manevi tazminat davası açarak taraf olan avukatlardan da biriydi Filiz.

30 yılı aşkın süredir avukatlık yapan HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Türkiye’deki feminist mücadelesinin kilometre taşlarından olan Dayağa Karşı Yürüyüş’ü JINHA’ya anlattı.

Filiz Kerestecioğlu anlatıyor

Eskişehirli avukat kadınlar, Şubat 1987’de verilen bu kararı protesto etti ve ardından karar Ankara Barosu Dergisi ilginç kararlar bölümünde yayınlandı. Hakime karşı manevi tazminat davası açmaya karar veren kadınlar 4 Nisan 1987 tarihinde ellerindeki dilekçelerle İstanbul Sultanahmet Adliyesine giderek “1 Liralık manevi tazminat” talebiyle dava açtı. Ancak "taraf olmadıkları gerekçesiyle" reddedildi.

‘Koca dayağı mı varmış?’

Şiddete karşı yapılan uzun toplantıların sonunda dayağı protesto eden bir yürüyüş gerçekleştirmeye karar verdiklerini söyleyen Filiz, şöyle devam ediyor: “Biz de şiddete karşı konuşmalar yapıyorduk kendi aramızda ve kendi tanıklıklarını anlatıyordu arkadaşlarımız. Hep o zaman, ‘Kazlıçeşme Zeytinburnu gibi işçi semtlerinde var bunlar, sizin aranızda yok’ denirdi. Halbuki böyle değildi. Ciddi tanıklıklar anlatıyordu arkadaşlarımız. O zaman bir yürüyüş yapma kararı aldık, 12 Eylül’ün sonrası ilk yasal yürüyüş olacaktı. 50 kişi de olsak 100 kişi de yürüyelim dedik. Ben de tertip komitesi başkanıydım, emniyete gittik. ‘Ne şiddeti?’ diyordu polisler. Biz de ‘Koca dayağına karşı deyince ‘Öyle dayak mı varmış?’ dediler.”

‘Şiddetin meşrutiyetini kaybettirmek için ilk adım’

Özellikle Anneler Gününü seçtiklerini belirten Filiz, “Anneler çiçektir, cennet ayaklarının altındadır denip, aslında kadına şiddet daha açık edildiğinden, özel olan politiktir sloganının hayata geçmesiydi. Bunu deşifre etmek için çok önemli adımdı. O güne kadar olan kırmızı siyah pankartların dışında, renkli, herkesin kendi hazırladığı pankartlarla bir yürüyüş yaptık. Sokağa çıkmak anlamlıydı. Sokak olmazsa, olmaz. Şiddetin açık edilmesi, yasal olmayan ama meşru olan şiddetin meşrutiyetini kaybettirmek için ilk adım oldu. Açık etmek için” diye aktardı.

‘Kürt kadın hareketiyle buluştu’

Filiz’e göre o yürüyüş hiç bitmedi: “Kürt kadın hareketiyle buluştu. Bedenleri teşhir edilen ya da barış isteyen kadınlar her şeyin en önünde oldular. Bugün hep onu görüyoruz, her alanda, her yerde aslında kadınlar en önde. Kadın düşmanlığı biraz da bu yüzden geliyor. O gün dar bir hareketti belki ama şimdi daha yaygın bir hareket var. Gelecekte kadınlardan yana umutluyum.”

(ck)