Şule İdil'in ardından annesi: Bu bir kaza değil, cinayet

09:02

JINHA

İSTANBUL- Kadıköy Yoğurtçu Parkı'nda hafriyat kamyonunun çarpması sonucu yaşamını yitiren Şule İdil Dere'nin annesi Nesrin Aslan, "Bu bir kaza değil, cinayettir. Bu devlet, kendi nikâhı için İstanbul'da hayatı durdurabilecek güçte, muktedir fakat küçücük bir parkta, aciz" dedi. Nesrin, gerekirse Cumartesi Annelerinin sabrını göstererek mücadele edeceğini söylüyor.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi 23 yaşındaki Şule İdil Dere, evine dönmek için kullandığı İstanbul'un Kadıköy ilçesinde ki Yoğurtçu Parkı'nın içinde, geri geri gelen hafriyat kamyonunun çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Olayın yaşandığı gün tutuklanan kamyonun şoförü, cenaze günü serbest bırakıldı. Tüm bu yaşananlardan sonra, Nesrin'in kızı İdil'i anlatabilmesi için hatırlaması ve o an İdil'i düşünmesi gerekiyordu. İdil, gözlerinin önünde belirdikçe de yaşlar hücum ediyordu gözlerine. Çünkü bir sözü vardı İdil'e… Kızını elinden alan ve tüm yaşamı yok eden bu zihniyetle savaşacaktı artık. Ömrü verdiği söz için savaşmakla geçecek olan Nesrin ile kaybettiği kızı İdil'i ve işlemeyen hukuka karşı yapacaklarını konuştuk.

'Benim çocuğumdu'

Nesrin'in acısı taze ama kızının ona görev bıraktığı mücadeleyi devam ettirmek ve "Katil, zihniyettir" dediği gerçeklikle savaşmak için kendini toparlıyor ve anlatmaya başlıyor. İlk olarak İdil'i tanımak istediğimizi soruyoruz. Nesrin ise "Bana kızımı anlatmamı söylüyorsunuz. Benim ise söyleyeceğim sadece şu olabilir" diyor ve anlatmaya başlıyor: "Otuz yıllık Kadıköylüyüm ben. İdil, burada doğdu, büyüdü. Liseyi bitirene kadar Kadıköy'deki okullara gitti. Sorumluluğunun bilincinde, çok akıllı, başarılı bir öğrenci oldu hep. Sosyal yaşamımda, oturduğum mahalle ve çevresinde beni durdurup kızımı övenlerle yaşadım. Komşular, esnaf hepsi, 'Nasıl bir şey büyütüyorsun? Böyle kibar, saygılı…' diyordu. Benim çocuğumdu."

'O iyi bir insandı…'

Nesrin, İdil'in özel bir üniversiteyi yüzde yüz burslu kazandığını söyleyerek konuşmaya devam ediyor: "Ama orada çok mutsuz olmuş. Bu yüzden bizden habersiz tekrar üniversite sınavına girmiş. İstanbul Üniversitesi İngilizce iktisat tercih etmişti. Okula kaydını yaptırmadan önce konuştu benimle. Bende hissediyordum mutsuz olduğunu ama benden habersiz böyle bir şey yapması çok beklendik değildi. Paralı bir okuldu. Ona göre bir öğrenci kitlesi vardı. Bizim ki ise anneden babadan olduğu yerden, başka bir dünyanın insanı. Ben kızımı hiç engellemedim, frenlemedim. Ona hep güvendim. O iyi bir insandı."

'Yavruma, toplumun temsilcisi gibi davranmadım'

İdil'in her zaman sorumluluklarının bilincinde olduğunu belirtiyor Nesrin ve onu nasıl yetiştirdiklerini anlatmaya devam ediyor: 'O, ne istediyse onu yapmaya' çalıştım. Gücüm yettiği kadar. İyi ki de öyle yapmaya çalışmışım diye düşünüyorum şimdi. İyi ki de engellememişim. İyi ki de, 'bu ayıp, bu günah, kızlar böyle yapmaz' dememişim. Biz hepimiz böyle büyüdük çünkü. Toplum zaten bunu dayatacak, ben yavruma karşı niye toplumun temsilcisi gibi davranayım dedim ve bunu reddettim."

"Bir annenin kızını anlatması çok kolay bir şey değil" diyen Nesrin, "Bu söyleyeceğim benim övgüm değil, arkadaşlarının her birinin bana ayrı ayrı söyledikleridir. 'İdil, bizim idolümüzdü' dediler. Cesur, bir şey olduğunda en önde yer alan, vefalı… O, iyi bir kızdı" diyor.

Geçen yıl 20 Temmuz…

20 Temmuz'un İdil'in doğum günü olduğunu ve geçen sene Suruç katliamına denk geldiğini belirten Nesrin, İdil'in katliama karşı tutumunu ise şöyle anlatıyor: "Geçen sene 20 Temmuz'da Suruç'ta ki patlamada insanlar yaşamını yitirmişti. Sanırım bazı şeyleri benim söylememe gerek kalmadan o duyarlılığa ulaşmıştı İdil. O gün doğum gününü kutlamadı. "

'Çok büyük acı…'

Nesrin İdil'in son gününü de bizimle paylaşıyor: "Size son günü anlatayım ben. Zaman zaman harçlığını çıkarmak için çeviri yapıyordu. Bir haftadır çalıştığı çeviriyi bitirdi. İngilizcesi, Türkçesinden daha iyi olduğu için, bana mail atıyordu ve ben okuyordum. Bana mail attı, 'Çeviri bitti. Moda'da arkadaşlarla buluşup çay içmeye gidiyorum' dedi. Bende İdil, bir haftadır çalışıyor diye redakte edip gönderilecek yere gönderdikten sonra arkadaşlarımla buluşmak için dışarı çıktım. Dokuz buçuk sularında eve döndüm. Ondan sonrasını biliyorsunuz. Gecenin bir yarısı evime insanlar doldu. En son benim haberim oldu. Bana söylemeye cesaret edememişler. Çok büyük acı…"

'Nikâhı için İstanbul'da hayatı durdurabilecek güçte…'

Nesrin'i asıl öfkelendiren ise İdil'in 'ihmal' sonucu katledilmesi. "Politik bir tercih sonucu bedel ödemiş değil, benim kızım. Böyle bir şey olmuş olsaydı, acıyı çekerdim ama saygı da duyardım. Burada benim yapabileceğim tek şey isyan etmek" diyen Nesrin, "Bu devlet, kendi nikâhı için İstanbul'da hayatı durdurabilecek güçte, muktedir fakat küçücük bir parkta, aciz. Park burası; görme, yürüme, duyma engeli olan insanlar geliyor. Yazın bu parkın banklarında evsizler uyuyor. İnsanlar o parkta yürüyüşe çıkıyor, bebekler, çocuklar oluyor. Kedisi, köpeği her türlü canlı oluyor o parkta. Bazen sarhoşlar oluyor. Hangi zihniyet orayı iş yerine çevirmişse, bunun da önlem almalı, uyarı levhaları konulmalıydı" diyor.

'Cumartesi Anneleri sabrını göstereceğim'

Gerekirse Cumartesi Anneleri sabrını gösterip, Kadıköy'ü örgütleyeceğini söyleyen Nesrin, "Bağdat caddesinde sürat yarışları, kentsel dönüşüm başlığı altında her yerde inşaat, kamyonlar… Nerde karşınıza ne çıkacağı belli değil. Buna benzer çok olay var. Yoğurtçu parkında kızımın ölmesi bunun zirvesi artık. Burada bir sorun var. Kentsel dönüşüm diyor öldürüyor, dereyi temizleyeceğim diyor katil oluyor. Bu nasıl devlet? Böyle bir şey olabilir mi? Yaptığı her şeyle can alıyor. Başka çarem yok başka işimde yok. Bana kaldıysa bu cumhuriyeti bu zihniyetten kurtarmak, İdil'de bana böyle bir görev verdiyse ben zaten zevkle yaparım bunu" diyerek öfkesini dile getiriyor.

'Katil, bu zihniyettir'

Olay yaşandıktan sonra İdil için melek oldu, şehit oldu gibi ifadelerin kullanıldığını belirten Nesrin sözlerini şöyle tamamlıyor: "Bu çocuk öldürüldü. Bunun adını böyle koyalım. Ne kazaydı, ne de şehit oldu benim yavrum. Ortada bir cinayet var. Ve ben tuhaf bir devlet zihniyetiyle karşı karşıyayım. Katil bu zihniyettir. Yalnız olmadığımı da biliyorum. Bununla baş etmenin yolu dayanışmadan geçiyor. Ortada böyle insanlık dışı bana göre illegal bir zihniyet varsa bunun karşısında dayanışmaktan başka yolum yok. Birbirimizin elini tutalım, acımızı paylaşalım. Bu konu partiler üstü, örgütler üstü; bu zihniyet ve yarattıklarıyla derdi olan herkesin el ele tutuşmasıyla halledilebilecek bir konudur."

(ce/ck/dk)