Elmadere sakinleri Soma'dan sonrasını anlatıyor
09:01
Ceren Karlıdağ/ JINHA
İZMİR- Soma maden katliamında 11 gencini toprağa veren Elmadere Köyü'nde yaşayan kadınlar katliamın birinci yılına girerken çocuklarına ekmek parası kazanmak uğruna ölen eşlerinin ve oğullarının acısının bir ömür boyu dinmeyeceğini dile getiriyor. Soma davasından mahkeme heyetinden, sanıklara ve avukatlara kadar ölen madencilerin kazadan sorumlu tutulduğu bir yaklaşımın olduğunu söyleyen köylüler, "Sanki bizimkiler bile bile ölmek istemiş. O suçsuz, bu suçsuz o zaman suçlu kim?" diye soruyor.
Tüm Alevi Köyleri gibi dağların eteklerinde, "burada yerleşim olmaz" denilecek ormanların içinde bulunan, İzmir'in Kınık İlçesine bağlı yaklaşık 90 hanelik Alevi Köyü olan Elmadere Köyü'nde Soma faciasının acısı dinmek bilmiyor. Yıllar önce büyük oranda tarım ve hayvancılığa son verilmesiyle köyün erkeklerinin madeni tercih etmesiyle yaygınlaşan köyde, Soma maden katliamında 11 gencini toprağa veren aileler ise çocuklarının ve eşlerinin madene gittiği güne lanet ediyor. Aileler travmayı henüz üzerinden atamamışken, bir de yetmezmiş gibi köyün burnunun dibinde, yaklaşık 6 aydır ir de maden ocağı yapımı başlatılmış durumda. "Konuşmaktan, anlatmaktan bıktık usandık" diyen ailelerin hemen hepsini en çok yaralayan durum ise mahkemede yetkililerin yaşanan katliamın sanki madencilerin suçuymuş gibi lanse ettirmeye çalışması olmuş.
'Yoksulluğumuzu, kullanıp bile bile yaktılar'
Özlem Merdim, toprağa verdiği 21 yaşındaki oğlu Okan Merdim'i kaybettiği katliamın nedenini ısrarla bir göçük kazası olmadığını vurguluyor. "Kaza olsa bir kişi olurdu, iki kişi olurdu, doğaldır derdik. Ama 301 kişi…." diyen Özlem, "Ocağın yandığını bile bile çocukları içeri soktular. Ben olayın olduğu gün madene gittim. İçeriden çıkanlar 'paşa vardiyasını sokamamıştık içeri' diyordu. Benim oğlum paşa vardiyasına gitmişti. Ama tam vardiya değişiminde olmuş olay. Madem onları içeri sokmadınız peki benim oğlum nerde?" diye soruyor. Daha önce çıkan yangınlarda yetkililerin oğluna, "Çalışmayanı işten atarız" dediğini aktaran Özlem,"Oğlumun sırtından 3-4 bin aylık maaş kazanan mühendisler mahkemede, 'madende sorun yoktu' diyor. O zaman madenin yandığını bile bile neden benim oğlumu madene soktunuz, neden bunca kişi öldü? Yoksulluğumuzu, garibanlığımızı kullanıp bile bile yaktılar" diyor.
'Benim hayatım 13 Mayıs günü bitti'
Köyde evladını kaybeden kadınlardan biri de Senem Yıldırım. Üstelik Senem'in acısı daha büyük, iki çocuğunu aynı anda katliamda kaybetmiş. 7 yıldır madene giden Sami ve 9 yıldır madene giden ağabey İlkay'ın yaşamını yitirmesi anneleri Senem Yıldırım'ın yüreğine iki evlat acısı birden düşürmüş. Olay'ın ardından eşi ve gelini trafik kazası geçiren ve kazada gelinini de kaybeden Senem bir kez daha çocuklarının ardından bir kez daha yıkıldığını söylüyor. Şimdi iki toruna kendi imkanlarıyla bakmaya çalışan Senem'in eşi ise ancak depresyon ilaçları ile ayakta durabiliyor. "Benim hayatım 13 Mayıs günü bitti" diyen Senem "Onlar bir gün öldü biz her gün ölüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Hıdrellez'di, önceden hep birlikte kutlardık. Onlar orda yatarken benim huzurum yok ki biz her gün işte böyle gözyaşı döküyoruz evladım" diyor. Devletin ise kendilerine verdikleri sözleri tutmadığını söyleyen Senem, en büyük desteği halktan gördüklerini ifade ederek, herkesin maaşının bir kısmını dayanışmak için kendileri ile bölüştüğünü söylüyor. Sorumluların cezasını bulması gerektiğini söyleyen Senem "Analar bir daha ağlamasın, bu olayları Türkiye bir daha yaşamasın istiyorum" diye ifade ediyor. Mahkemede sanki çocuklarının kendilerini bile bile yakmış gibi bir yaklaşımın söz konusu olduğunu aktaran Senem, en büyük suçun Enerji Bakanı Taner Yıldız ve adını hatırlayamadığı bir yetkilide olduğunu dile getiriyor.
'Katiller yerine eşlerimizi korusalardı keşke'
Eşi Doğan Yıldırım'ın katledilmesiyle birlikte her gün gözyaşı döktüğünü söyleyen Bircan Yıldırım ise "Keşke mahkemede katilleri korudukları gibi bizim eşlerimizi de korusalardı" diyor. Tüm sorumluların mahkemede "ben suçsuzum" dediğini söyleyen Bircan, "Sanki bizimkiler bile bile ölmek istemiş, o suçsuz, bu suçsuz o zaman suçlu kim?" diye soruyor. "Bile bile onları yaktılar" diyen Bircan, "Allah onları da öyle yaksın demekten usandım artık, çocuklarımı büyüteceğim artık ne yapacağımı bilmiyorum. Bir çocuğum babası öldüğünde 6 yaşındaydı, bir tanesi de 7 aylıktı, diğeri ise 3 yaşındaydı" diyor. Bircan mahkemeden önce onlara gelip avukatlık yapma talebinde bulunan, imza alan hukukçuların aynı zamanda şirketin de avukatlığını üstlendiğini belirterek, Soma davasında ilginç oyunların oynandığının altını çiziyor. "Bu zamana kadar kimsenin ekmeğine elimizi uzatmadık, haram lokma yemedik" diyen Bircan, mahkemeye çıkarılan kişilerin özellikle takım elbise giymesinin sinirlerini iyice bozduğunu söylüyor.
'Madenlerine sahip çıksalardı bu katliam olmazdı'
Gülşen Uysal ise 8 yıldır madene giden eşi Eren Uysal'ın ölümünün ardından çok acı çektiğini dile getiriyor. "Her şey para değil, çardakta yaşasaydım da eşim sağ olsaydı" diyen Gülşen, kendilerine tek yardımın halktan geldiğini söylüyor. Eşi öldüğünde 3 aylık olan bebeğinin ve 4 yaşındaki çocuğunun okuması dışında artık hiçbir şey istemediğini söyleyen Gülşen, mahkemede ise kendilerine söz hakkı verilmemesinden şikayet ediyor. "Onlar cezasını çeksin istiyorum. Devamlı gözyaşı döküyorum. Ömür boyu bu gözyaşları bitmez" diyen Gülşen, "Hayatımızı mahvettiler. Bizimkini bitirdiler, onları diri diri gömdüler. Ne suçları vardı? Bir lokma ekmek için madene gittiler. Eğer yetkililer madenlerine baksalardı o kadar insan ölmezdi. Dünya kadar can gitti. Bu kadar çocukları yetim bıraktılar, hepsi baba diye bağırıyor. Bize katliam yaptılar" diyor.
(zd/fk)