Göçzede kadınlar: Baskılar kentsel dönüşümle devam ediyor

09:40

Ceren Karlıdağ/ JINHA

İZMİR- AKP'nin savaş çığırtkanlığı Kürdistan'da 'Özel Güvenlik Bölgelerini' tekrar hayata geçirirken, devlet baskısı yüzünden 1990'lı yıllarda yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalan Kürdistanlı kadınlar, baskıların göç ettikleri kentlerde kentsel dönüşümle devam ettiğine dikkat çekti.

Kuzey Kürdistan kentlerinde 1990'lı yıllarda yaşanan devlet baskısı nedeniyle Mardin'den İzmir'e göç etmek zorunda kalan kadınlar, 20 yılı aşkın süredir memleket hasretiyle yaşıyor. Göçün beraberinde getirdiği tüm zorluklara, ötekileştirmelere ve acılara rağmen kadınların ortak dileği ise bir an önce barışın gelmesi ve memleketlerine geri dönmek. AKP iktidarının 'Yeni Türkiyesinde' köy boşaltmalar tekrar gündem olurken zorunlu göçün beraberinde getirdiği acıyı, yoksulluğu ve yabancılaşmayı en iyi yaşayanlar biliyor. İzmir'in Kadifekale Mahallesi de bu acıya en çok tanıklık eden, zorunlu göçün kalesi olarak anılan hatta halk arasında "Küçük Mardin" olarak bilinen bir yer. Milattan öncesi dönemlere ait kalıntıların bulunduğu mahalle Roma, Bizans, Osmanlı derken 1970'lerde başlayan 1990'larda köy boşaltmalarla doruk noktasına çıkan göç ile birlikte bağrını Kürt halkına açmaktan da geri durmamış. Kimi zaman direnişin kalesi, kimi zaman batıdan Kürdistan'a Newroz ateşi, kimi zamansa kentsel dönüşüm ve rantın merkezi haline gelen Kadifekale bugün hala zorunlu göç denince akla gelen ilk yerlerden.

'Artık dönecek bir köyümüz bile yok'

Kadifekale'ye ilk kez gelenlerin en çok dikkatini çeken şey kuşkusuz tandırda ekmek pişiren kadınlar. Nesure İlmez de bu işi yapan kadınlardan yalnızca biri. Mardin'in Ömerli ilçesinden İzmir'e korucuların ve askerlerin baskısı yüzünden geliyor Nesure. 1990'larda ayrılmak zorunda kaldığı köyüne ise bir daha hiç dönemeyen Nesure, "Artık dönecek bir köyümüz bile yok, bu haksızlık değil mi?" diye soran Nesure, "Kahrımızdan, öfkemizden memleketimize dair tüm anıları unuttuk" diyor.

'Ekmek yerine hasret pişiriyorum'

Zorunlu göç ile geldiği Kadifekale'de ise Nesure'nin payına yine güzel hatıralar düşmüyor. İlk geldikleri dönemde sürekli evlerine baskın yapıldığını söyleyen Nesure, "Kulübe gibi küçücük bir odada 15 kişi kalıyorduk ama polis gelip 'Siz burada gerilla saklıyorsunuz' diyordu. Saklayacak bir odamız olmadığını bildikleri halde bize işkence yapıyorlardı" diye anlatıyor ilk dönem yaşadıklarını. "Bir tane yastığımız yoktu ilk geldiğimizde" diyen Nesure, çöp topladığını, örgü ördüğünü son on yıldır da ekmek yaparak yaşamını sürdürdüğünü söylüyor. Nesure, "Ekmek yerine hasret pişiriyorum. Çocuklarımı böyle okuttum. Barış olsun, köyümüze geri dönelim ve bu ateş sönsün" ifadelerinde bulunuyor.

'Baskılar kentsel dönüşümle devam etti'

Ayten Gülmez ise Mardin'in Midyat ilçesinden. Devlet baskısı yüzünden göç etmek zorunda kaldıklarını dile getiren Ayten, bu baskının kentsel dönüşüm adı altında göç ettikleri kentlerde devam ettiğini söylüyor. Ayten, "Bizim çocuklarımızı esrarla, uyuşturucuyla kandırmaya çalışıyorlar. Burada kaç kez polislerin esrar alışverişi yaptığına tanık oldum" diyor. 20 yıldır mahallede yaşadığını kaydeden Ayten de tüm gördüklerine rağmen köyüne geri dönemiyor ve yıllardır köyünü rüyalarında gördüğünü sözlerine ekliyor. Ayten'in yaşadığı her şeye rağmen tek isteği ise barış. "Erdoğan'ın çocukları askere gitmiyor ama bizim çocuklarımız ya dağda ya askerde ölüyor" diyen Ayten "Yeter, yeter, yeter analar artık ağlamasın" diyor.

'Göçlerden bize hep hastalıklar kaldı'

Sultan Çordağ da "Asker geldi evleri yıktı, ateşe verdi, tanıdıklarımız öldü" diye anlatıyor Nusaybin'de yaşadıklarını. İzmir'e gelince ise Sultan'ın eşi köyüne duyduğu hasretten ağır hastalıklar geçiriyor ve gözlerini kaybediyor. "En azından ölürsek köyümüze götürülmek istiyoruz ama o bile imkansız" diyen Sultan, "Bu göçler çok zor. Göçlerden bize hep hastalıklar kaldı. Artık barış olsun ve bu sürgünler bir daha yaşanmasın" ifadelerinde bulunuyor.

(mg)