Acının diri tuttuğu bir ömür Maşallah...

09:03

Şîlan Özhan / JİNHA

SÊRT - Siirt Barış Anneleri Meclisi üyesi Maşallah Işık Arslan'ın yaşamı, Kürdistan'ın özeti gibi. "Devletin ilk öldürdüğü çocuğum karnımdaki bebeğimdi" diyen Maşallah, hamileyken dahi devlet şiddetine uğramış, çocuklarını savaşta yitirmiş, ömrünü mücadele ve özgür geleceğe adamış bir kadın.

Siirt Kürdistan'ın diğer kentlerinde olduğu gibi her sokağın, her evin kadınların hikayesini yarattığı ve yaşattığı bir kent. Kimileri yıllarca yaşadıkları köylerinden göç ettirilmiş, kimilerinin eşi ya da çocuğu devlet tarafından öldürülmüş, kimilerinin yine çocuğu ya da bir yakını dağa çıkarak özgürlük mücadelesine katılmış binlerce kadının hikayesiyle dolu Siirt sokakları. Bu sokaklarda yaşadıkları tüm kötü anlara, hikayelere rağmen dur durak bilmeden hem eşleriyle, hem devletle, hem de savaşa karşı mücadele veren ve acının güzelleştirdiği kadınların hikayeleri var.

Bunlardan biride kentteki herkesin 'Maşallah ana' diye bildiği Siirt Barış Anneleri Meclisi üyesi Maşallah Işık Arslan. Hiçbir eylemi kaçırmayan Maşallah, cezaevinde hayatını kaybeden oğlunun anısını verdiği mücadelede yaşattığına inanıyor. Onun deyimiyle "Görülebilecek tüm kötülükleri görmesine rağmen" sergilediği kararlı ve güçlü duruşu ise tüm insanlığa ders verir nitelikte.

'Çektiğim acıları görsünler istiyorum'

20 yaşındayken evlenen Maşallah'ın 10 çocuğu var ve biri cezaevinde yakalandığı akciğer kanseri nedeniyle geçtiğimiz yıl hayatını kaybetti. Kendi yaşadıklarını anlatmaya başlamadan önce "Kürt anneleri çok şey yaşadı. Derdimiz, acımız çok. Ne alınır, ne satılır" diyor Maşallah anne. Sonra başlıyor anlatmaya: "Biz kadınlar çok zorluklar yaşadık, hala yaşıyoruz bu topraklarda. Hem eşlerimizden çekiyoruz, hem ailelerinden çekiyoruz, hem devletten çekiyoruz, hem de bu savaştan çekiyoruz. Hep bütün yükü biz kadınlar omuzlamak zorunda kalıyoruz. Biz Siirt'e gelmeden önce kendi köyümüzde yaşıyorduk. Oranın yaşamı çok zordu ama şimdiye göre daha güzeldi yine de. En azından bu kadar ölüm yoktu, haksızlık, hukuksuzluk, zulüm yoktu. 8 kızım vardı hepsiyle teker teker ilgileniyordum. Her sabah hepsinin saçlarını tarıyordum, onlarla oynuyordum. Köyümüzden göç etmek zorunda kaldığımız güne kadar her şey çok güzeldi. Buralara geldikten sonra zaten her gün daha kötü şeylerle karşılaştık. Ama biz yorulduk artık bize yaşattıklarından. Biz çok şey yaşadık ama bundan sonra artık aynı şeyleri yaşamak istemiyoruz."

Göç etmenin kendi köyünden 'Kovulma' hali

Köylerinde korucuların olduğunu söyleyen Maşallah, en çok köylerinde hayatını kaybeden gerillalar için canının yandığını ifade ediyor. "Ondan sonra artık orada yaşayamadık, çıktık Siirt'e geldik" diyen Maşallah, onlar geldikten sonra da köylerindekilerin korucu olduklarını söylüyor ve ekliyor: "Zaten en çok koruculardan çektik biz." Köyden ayrıldıkları zaman korucuların kendilerine "Korucu olmayanlar eşyalarını alıp rahat rahat gidemez buradan" dediklerini kaydeden Maşallah anne, "Eşyalarımızı almamıza izin vermediler. Evimize girip beğendikleri her şeyi aldılar. Kaynanam belki birkaç parça eşyayı getirebilirim diyerek köyde kalmıştı. Evdeki bazı eşyalarımızı alıp babasının evine götürmüş, ama sonra orayı da yaktılar. Siirt'e geldiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu yani. Bir sünger vardı çocuklarımızı onun üstünde uyutuyorduk" diyerek göçün kendilerinde yaşattıklarını anlattı.

'Devletin ilk öldürdüğü çocuğum daha doğmamıştı'

Siirt'e geldikten sonra baskıların son bulmadığını ifade eden Maşallah, sürekli evlerinin basılarak aramalar yapıldığını söyledi. Bir gün eşinin kardeşi ile beraber yine bir ev baskınında gözaltına alındıklarında yaşadıklarını ve sonrasını da şöyle anlatıyor Maşallah: "Bir gün yine evimize baskın yaptılar. Ben o zaman hamileydim, doğum yapmak üzereydim. Gelip beni ve eşimin kardeşini gözaltına aldılar. O zamanlar işkence çok fazla vardı zaten. Bana da hamile olmama rağmen işkence yaptılar. O kadar işkence yaptılar ki karnımdaki bebeğim elleri ve ayakları kırık doğdu. Sonra yaşayamadı, öldü zaten. Yani devletin ilk öldürdüğü çocuğum daha doğmamıştı bile. Sonra eşimin kardeşi baskılar yüzünden İzmir'e gitti. Orada kaza yaptı, cenazesi geldi buraya. Biz hem devletten çektik, hem de koruculardan çektik. Hala da çekiyoruz.

Baskılar hala devam ediyor. Hatta daha kötüye gidiyor çünkü her şeyi açık açık yapıyorlar. Ama bir onlardan, bir bizden gidiyor. Ne yapalım? Biz hayatta olduğumuz sürece bu özgürlük arayışımızdan, mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Çocuklarımızın izinden gideceğiz. Bu savaşta kanımız gitti, canımız gitti, evimiz köyümüz gitti. Nasıl vazgeçelim bu mücadeleden? Köyümüzde korucular yaşıyor, bizim topraklarımızdalar. Oraları kendilerine ekip biçiyorlar kullanıyorlar. Ama biz de kendimizi onlara muhtaç etmiyoruz. Diyoruz siz istediğinizi yapın ama kaybeden siz olacaksınız. Zaten biz de bu sorunlar çözülmeyene kadar, barış gelmeyene kadar köyümüze dönmeyeceğiz."

Başkalarının çocukları ölmesin diye geçen 9 sene

İlk kurulan siyasi partiden itibaren çalışmaların içinde olduğunu kaydeden Maşallah barış annelerinde bulunuyor. Ellerinden ne geliyorsa yaptıklarını ifade eden Maşallah anne, "Elimizden ne geliyorsa yapmaya çalışıyoruz. Hayatta olduğumuz sürece de yapacağız" diyerek bu mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmeyeceği vurgusu yapıyor. Evlat acısının ne olduğunu çok iyi bildiğinin altını çizen ve elindeki oğlunun fotoğrafına sıkı sıkıya sarılan Maşallah, konuşmasını ise oğlu çıkış yaptığında yazdığı şarkıyı söyleyerek bitiriyor.

(fk)