'Bize öldürmedik diyorlardı şimdi cenazeleri sokakta bekletiyorlar'

09:01

Zeynep Akın/JINHA

ÊLIH - Altusaç Bişici ve Birgül Ekinci 90'larda kaybedilen kardeşlerini arayan iki kadın. Bir mezarları olsun isteyen iki kadan şimdi Kürdistan'da ailelerin cenazeler için verdikleri mücadeleye baktığında, "90'lı yıllarda cenazelerimizi bizden saklayıp yanımızdan almalarına rağmen biz almadık diyorlardı şimdi de ise açık açık öldürüp ailelerin gözleri önünde sokaklarda bekletiyorlar. İnsanların cenazelerini gömmelerine izin vermiyorlar" diyor.

90'lı yıllar denildiğinde Kürdistan'da yaşayanlar için bir daha geri dönemeyenler gelir. Eşini, çocuğunu, kardeşini, babasını uğurladığı o kapı binlerce evde bir daha kapanmadı. Hep o kapıdan bin anda çıkanların yeniden adım atması beklendi. Bir anda gözünün önünden alınan sevdiklerinin toprağına sarılaracak, içini dökecek, yasını tutacak bir mezarları olsun istiyor kayıp yakınları. Son aylarda toplumun ilgi duyan tüm kesimlerinin Kürdistan'da yaşananlara ilişkin söylediği ilk şey ise "90'larda bile bu kadar vahşet görülmedi" oluyor. Vahşet tanımlaması yapılırken ilk akla gelen de cenazelere uygulanan işkenceler. Sur, Silopi, Cizre, Nusaybin ve Kürdistan'ın abluka altındaki her bölgesinde cenazelerin ailelere teslim edilmemesi için ATK yönetmeliği bile değiştirildi. Sur'daki cenazelerine ulaşmak için aileler 18 gün açlık grevi yaptı. Cizre'de cenazeleri almak isteyenler dün kendilerini kurşunlara, top, tank atışlarına siper etti.

Peki 90'larda yakınlarını kaybeden kadınlar bugünleri izlerken neler düşünüyor? Altusaç Bişici ve Birgül Ekici kardeşlerini kaybeden iki kadın. Altusaç ise 1994'de kaybedilen kardeşi Mehmet Şirin Maltu'yu,Birgül ise 1993'de henüz 16 yaşındayken Hizbullah tarafından kaçırılıp kaybedilen Mehmet Zeki Akyıldız'ın cenazesini arıyor.

'Ayakları zincirle bağlanmıştı, kafasında çuval vardı'

Altusaç şöyle anlatıyor kardeşinin kaybediliş hikayesini: "Batman'a bağlı Yağmurlu (Zedya) Köyü'nde oturuyorduk. 1994'ün Şubat ayıydı. Akşam 20.00 gibiydi evi bastılar. Evin etrafı askerler tarafından sarılmıştı. Kapıyı çok sert bir şekilde çaldılar, camları kırıp silah namlularını evin içine doğrultup bağırmaya başladılar. Evi aradılar altüst ettiler bir şey bulamadılar. İki asker Şirin'in koluna girerek onu evden çıkardı. Şirin'i evden çıkardıklarında arkasına dönerek ananeme 'Pire arkamdan gel' dedi. Sabahın 04.00'üne kadar onu köyde getirip götürdüler. İşkence sesleri, çığlıklarını duyuyorduk. Ardından Şirin'i götürdüler nereye götürdüklerini de bilmiyorduk. Öğle 12.00 gibi tekrar geldiler. İki jeep, iki tane de Peugeot'la getirdiler. Şirin'i getirdiklerinde ayakları zincirle bağlanmıştı, kafasında da çuval gibi bir şey vardı. Şirin'in kolunda iki asker vardı ve tekrar evi aradılar. Evde yakalayacakları hiçbir şey yoktu. Ardından Şirin'i yine evin önünde tuttular. Onunla birlikte gelen askerlerin hepsi sırayla Şirin'e işkence ediyordu. Şirin'in çığlıkları hala kulağımda. Akşam saat 16.00'a kadar Şirin'e işkence ettiler. Birileri yoruluyordu diğerleri dövüyordu. Tekrar onu götürdüler, götürdüklerinde Şirin yürüyemiyordu. Onu kollarının üzerine alarak götürdüler."

'Bu zalim devletten sağ ise izini ölü ise mezarını istiyorum'

Şirin'in işkence edilerek götürülmesinin ardından hiçbir haber alamadıklarını söyleyen Altusaç, "O gün bugündür Şirin'den hiç bir haber alamadık. Bütün cezaevlerine baktık, bütün karakollara sorduk ama bir haber alamadık. Hakim ve savcılara sorduk bize iki şahit getirmeniz lazım dediler. Köylüler korkudan şahit olamadı, çünkü Şirin'e yapılan işkenceyi gördüler. Aradan 3 sene geçtikten sonra 2 kişi şahit oldu. Birinin şahitliğini kabul ettiler diğerini kabul etmediler. 20 senedir Şirin'den bir haber alamadık. Ölüsü sağı onların elinde, biz hala bir izine rastlamadık. Bu zalim devletten sağ ise izini ölü ise mezarını istiyorum" dedi.

'90'larda biz almadık diyorlardı şimdi açıkça öldürdük diyorlar'

Bugünün 90'lardan farkı olduğunu çünkü uygulamaların kat kat arttığını dile getiren Altusaç, "90'lı yıllarda cenazelerimizi bizden saklayıp yanımızdan almalarına rağmen biz almadık diyorlardı şimdi de ise açık açık öldürüp ailelerin gözleri önünde sokaklarda bekletiyorlar. İnsanların cenazelerini gömmelerine izin vermiyorlar. 90'lı yıllarda ne yapıyorlarsa bugün kat kat fazlasını yapıyorlar" diye konuştu.

'Susa'yı sığınak olarak kullanıyorlardı'

Birgül de kardeşi Mehmet Zeki Akyıldız'ın 16 yaşındayken kaybediliş hikayesini şöyle anlatıyor: "Batman Lisesi'nde okuyordu. 90'lı yıllarda özellikle Batman Lisesi'nde Hizbullah ve Kürt gençleri arasında sürekli çatışmalar vardı. Birkaç defa dövülmüştü, kavga esnasında saati düşüp kırılmıştı. Sorduğumuzda 'bir şey yok saat elimden düşüp kırıldı' diyerek olanları bizden gizliyordu. Zeki, Silvan'a ablamın yanına gitmişti. Silvan'da Acem Camii varmış. Oranın önündeyken 3 kişi onu alıp götürmüş. O dönemde Silvan'da Hizbullah tarafından yapılan Susa adında bir sığınak varmış. 3 gün sonra onu Susa'ya götürmüşler. Susa'yı sığınak olarak kullanıyorlar. Yakalayıp burada bazılarını yıllarca bekletiyorlarmış. Aç susuz bırakıp işkence ediyorlar. Aradan 8 ay geçtikten sonra 30-40 kişiyi bırakmışlar. Bırakılanlar, Zeki'nin 3 gün önce götürüldüğünü söylediler. Onun dışında hiçbir bilgi alamadık. Yaşıyor mu ölü mü haberimiz yok."

'Çünkü bizim başucunda ağlayacağımız bir mezarımız bile yok'

Kayıp acısından daha büyük bir acının olmadığını dile getiren Birgül, "Annem karakollara çok sordu her seferinde cezaevlerine bakın dediler, aradık da hiç bulamadık. Zeki'den bir haber almak az da olsa bizi rahatlatacak. Ölmüşse de bir mezarını istiyoruz. Kayıpların acısından daha büyük bir acı yoktur. Bazen taziyelerde 'bıra' deyip ağladıkları zaman bizim içimiz parçalanıyor. Çünkü bizim başucunda ağlayacağımız bir mezarımız bile yok. Bir mezar taşı istiyoruz" dedi.

(gc)