Devlet ve aile kuşatmasını kıran bir yaşam…
09:00
Şehriban Aslan / JINHA
AMED - Küçük yaşta berdel denilen usul ile zorla evlendirilen Zerya, yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen mücadele eden milyonlarca kadından yalnızca bir tanesi. Yaşamı boyunca hiçbir zaman umudunu kaybetmeyen Zerya'nın en büyük isteği kadınların güçlü olması.
Kürdistan'da yaşayan kadınlar hem devletin hem de feodal sistemin baskısına maruz kalarak hayatlarında iki yönlü mücadele veriyor. Bu kadınlardan biri de Diyarbakır'ın Dicle ilçesinde yaşayan ve daha sonra
Diyarbakır'a taşınan Zerya Y. çift taraflı kuşatılmışlığa karşı büyük bir mücadele örneği sergiliyor. Zerya, hem bir arada yaşamak zorunda bırakıldığı erkeğin ailesine hem de devletin 1990'lı yıllarında uyguladığı zulüm politikalara karşı mücadele vererek bugünlere geliyor. Berdel usulü ile zorla evlendirilen Zerya, önce intihar etmeyi düşündüğünü, fakat sonradan intiharın çözüm olamayacağını anlayarak hayata karşı umudunu yitirmeden yaşamdaki yoluna devam ettiğini belirtiyor.
'Aileler karar alıp uyguladı'
Berdel usulüyle 15 yaşında onun gibi çocuk olan bir erkekle bir arada yaşamak zorunda kaldığını söyleyen Zerya, "Ben evliliğin ne olduğunu dahi bilmiyordum. Evlilik bana evcilik gibi bir şey geliyordu. Evlendiğimde ne bana nede evlendiğim kişiye sordular. Aileler öyle bir karar alıp uyguladı. Eğer şimdi ki aklım olsaydı ben dağa giderdim. Fakat nasıl gidildiğini bilmediğim için gidemedim. Gitmememin bir diğer nedeni ise o dönem köylerde MİT diye adlandırılan ajanlar ve kontrgerillanın çoğalmış olmasıydı. Kimse pek uzak yerlere gidemiyordu. Aksi halde faili meçhul olurdu. Bizim köyden çok kişi faili meçhul oldu. İntihar etmeyi bile düşündüm" diyerek hayatının zorluklarının başladığını belirtti.
'Eşimin ailesi beni istemiyordu'
Hayatında en kötü günlerinin çocuk yaşta evlendirildiği erkeğin ailesiyle geçirdiği günler olduğuna vurgu yapan Zerya, "Ben evlendikten sonra eşimin ailesi beni istemedi. Sanki beni berdel etmelerini kendim istemişim gibi çoğu zaman bana yemek bile vermiyorlardı. Yazın sıcağında sabah saat 05.00'ten akşam saat 19.00'a kadar kayınbiraderlerime yardım etmek için buğday toplamaya, saman doldurmaya giderdim. Gün boyu aralıksız çalışıp üstüne de aç susuz bırakılırdık. Çoğu kez küçük kayınbiraderim kendine yumurta yapardı beni de gizliden çağırıp, beraber yerdik. O evde yaşamak bana işkence gibi geliyordu" dedi. Birlikte yaşamaya zorlandığı ailenin oğullarına, "Ya bu kadını boşarsın ya da bu evden gidecek" dediğini ifade eden Zerya, ardından zorla evlendirildiği erkek ile birlikte evden ayrıldıklarını ifade etti.
'Gerillalarla karşılaşmayı umuyorduk'
Evden çıktıklarında gecenin yarısı olduğunu ve gece saatlerinde MİT elemanlarının köylere doluştuğunu belirten Zerya, o gece yaşadıkları zorlukları şöyle anlattı: "Tüm tehlikeleri göze alıp soğukta terliklerle kendimizi köy yollarını vurduk. O dönemde askerler ve MİT denilen ajanlar birlikte köyleri basıp insanları öldürüp, evleri yakıyordu. Bizimde en büyük duamız gerillalarla karşılaşmaktı. Gerillaları görseydik zaten şanslıydık fakat askerlerle karşılaşsaydık faili meçhul olurduk. Köy yolunun belli bir yerine kadar geldik, sonradan fark ettik ki önümüzde askerler var. Bir gece boyunca olduğumuz yerde bir kayanın altında bekledik askerler gitsin diye. Sabah askerler gidince biz yine yolumuza devam ettik. Birçok zorluğa rağmen merkeze ulaştık" ifadelerini kaydetti.
'Hayata sıfırdan başladık'
Merkeze ulaştıktan sonra hayata sıfırdan başladıklarını ifade eden Zerya, kiralık bir eve girdiklerini ve birkaç kap-kacak aldıklarını söyledi. Bu kez ev içindeki devlet aileye karşı verdiği mücadelesini örgütlü mücadeleye çeviren Zerya, "Evimize aldığımız birkaç tabak, bardak ve kaşık vardı. HADEP yeni kurulduğu için evde olan tüm malzemeleri oraya götürdük. Orası halkın ortak yeriydi. Bizim evimizde olmasa olur ama orada olması lazımdı çünkü oraya halk gidip geliyordu. Bizde orayı evimiz gibi biliyorduk zaten. Benle eşim işimizi bitirdiğimiz gibi orada yürütülen çalışmalara katılıyorduk. Çalışmalarda yer alıyoruz diye büyük baskılar da gördük fakat doğru bildiğimiz yoldan hiçbir zaman şaşmadık" şeklinde konuştu.
Zerya, son olarak kadınların istedikleri zaman istedikleri zorlukları aştıklarını ve hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamaları gerektiğine dikkat çekti. Zerya, "Kadınlar güçlü ve umutlu olursa bunu etrafında ki insanlara da yansıtır. Kadının güçlü ve ayakta durması demek toplumun ayakta durması demektir. Ben yaşadığım onca zorluğa rağmen hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Kadınlar da asla umudunu yitirmesin" sözlerini kullandı.
(ck/mg)