Nusaybin'de zulme karşı bir direniş öyküsü Emine

09:07

JINHA

MÊRDÎN - Yaşamında 3 kez sürgünle karşılaşan Emine Acar, evinin üzerinde bekleyen devlet güçlerine rağmen Nusaybin'i terk etmiyor. "Uç, Nusaybin'in sokaklarının üzerinde. Bak, o gençlerin, kara gözlülerin acısı nedir? Gel ve söyle bana, sevineyim" diyerek o süre boyunca evinin az ilerisinde direniş yazan gençler için duyduğu merakı anlatıyor Emine.

Mardin'in Nusaybin ilçesinde 14 Mart'ta ilan edilen ve ardından soykırım saldırılarının başladığı 'sokağa çıkma yasağı' kısmi olarak 9 mahallede kaldırıldı. Bu sürede kuşatmaya alınan ilçede yaşanan hak ihlalleri de ortaya çıkmaya devam ediyor. Barış Annesi Emine Acar, Dicle ve Yenişehir mahallelerinin birleşimi olan ve halk arasında Moris olarak bilinen mahalledeki evini terk etmiyor ve yasak boyunca orada kalıyor. "Aylarca, burada işkencede kaldık" diyen Emine ana, "İnsan, Allah'a yalan söylemeyi beceremiyor. İnsanlara da doğruyu söyleyemiyor. Ben doğruyu söyleyeceğim" diyerek yaşadıklarını anlatıyor.

Emine ana çocuklarını ve torunlarını gönderdikten sonra eşiyle birlikte abluka süresince evinden ayrılmamış. Yaşamı boyunca 3 kez toprağından sürgün edilen Emine, Mardin'in Dargeçit ilçesi Çukurdere köyünden. Emine buradan baskılar yüzünden Şırnak'ın İdil ilçesindeki bir köye yerleşmek zorunda kalıyor ve daha sonra da Nusaybin'e sürgün oluyor. Nusaybin'de 'sokağa çıkma yasağı' adı altında talan, yağma ve işgalin yaşandığı dönemde evinden ayrılmayan Emine, aslında tüm yaşamının özeti olan zulme karşı direniyor. Emine, evinin üst katında gece-gündüz nöbet tutan devlet güçlerinin baskısına rağmen burada yaşamını devam ettiriyor.

'Nusaybin kadar güzeli yoktu'

Koruculuğu kabul etmedikleri için 92'de köylerinin yakıldığını anlatan Emine, "Köyümüz, 300 haneydi. Herkes bir yere gitti, dağıldık. O dönem köyde, iki yakınımızı işkenceyle katlettiler. Gerilla kıyafeti giydirip 'terörist öldürdük' dediler. Köy yakılınca, İdil'in köyüne göç ettik. Oradan da Nusaybin'e gelip yerleştik. Bu ömrümle 3 sürgün yaşadım. Nusaybin kadar güzel başka bir şehir yoktu. Biz göremeyiz ama çocuklarımız, torunlarımız artık güzel zamanlarda yaşasınlar" şeklinde dile getiriyor.

'5 ay değil 5 yıl kalsanız da gitmeyeceğiz'

Evinde kaldığı süre boyunca devlet güçlerinin ilk olarak evine arama yapmak için geldiklerini belirten Emine, "Burada mı kalacaksınız' dediler ve gittiler. Ertesi sabah başka birileri daha geldi. 'Evinizin üstünde nöbet tutacağız' dediler. Evimin üstünde nöbet tutmalarını istemedim. 'Evde kalacak mısınız?' diye sorduklarında 'Evet' cevabını verince, 'Biz 5 ay boyunca bu evin üstünde, bu şehirde kalmaya devam edeceğiz. Neden böyle yapıyorsun, gidecek bir yerin yok mu?' diye sordular. 'Evin üstünde 5 yıl kalsanız da gitmeyeceğiz. Bizim evimiz, bizim yerimiz. Hiçbir yere gitmeyeceğiz. Evimizde kalacağız" dediğini anlatıyor.

'Akan nehir durdu tank ve top sesleri durmadı'

"Oğullarım, bu işkenceden, yasaktan önce Irak'a çalışmaya gitmişlerdi" diyen Emine, torunlarının küçük olmasından kaynaklı yasak boyunca tahammül edemeyeceklerini düşündükleri için torunlarını anneleriyle birlikte gönderiyor. Emine ve eşi evlerinden yarılmıyor. Devlet güçlerinin, 3 aya yakın evlerinin üstünde nöbet tuttuklarını kaydeden Emine, "Polisler yan tarafımızdaki evde kalıyordu. Evinden ayrılan komşularımızın evini talan ettiler. Evin içindeki eşyaları yağmalamış, kalanları ise kırıp dökmüşlerdi. Şehri boşalttılar, bir sessizlik vardı. Sürekli evler yanıyordu. Benim gördüklerimi kimse görmesin. Botan'ın sürekli akan nehri durdu tank ve top atışlarının sesi durmadı" diyor.

'Bu günleri göreceğime inanmıyordum'

Evlerinin dört tarafından ve üstünden atışlar yapıldığını bu yüzden evin salıncak gibi sallandığını dile getiren Emine şöyle devam ediyor: "Roket ve bomba seslerinin ardı arkası kesilmiyordu. Tank ve topların mermileri evimize değiyordu. Evin avlusuna çıkmaya, pencereden bakmaya bile izin verilmiyordu. Elektrik yoktu. Yemeğimi, ekmeğimi gizli gizli bodrumda yapmaya çalışıyordum. Mahalledeki tandırı da yakıp yıktılar. Sürekli evde kaldığımız için el ve ayaklarımız şişti bu yüzden evin içinde gidip geliyorduk. Kendi evimi koruduğum gibi komşularımın da evini koruyordum. İzin vermiyordum o evleri tahrip etmelerine, anahtarları bendeydi. Sizi gördüm gençleştim. Böyle bir gün göreceğime inanmıyordum" şeklinde vurguluyor.

Uçun kuşlar, Nusaybin semalarının üzerinde...

"Kuşlara seslendim. Uç, Nusaybin'in sokaklarının üzerinde. Bak, o gençlerin, kara gözlülerin acısı nedir? Gel ve söyle bana, sevineyim" diyerek o süre boyunca evinin az ilerisinde direniş yazan gençler için duyduğu merakı anlatan Emine, "Allah hakkımızı zalimlere bırakmasın diyorum. Halkına, ülkesine hain olanlara hakkımızı bırakmasın. İyiliğin kanununu çıkarsınlar, bu zulmü durdursunlar. Kimse öldürülmesin, tutuklanmasın. Dünyaya iyilik yayılsın" şeklinde altını çiziyor.

Avrupa'ya da seslenen Emine, "Hak yoluna gelsinler, iyiliğin yoluna gelsinler. Vicdanlı olan devlet, bu barışın üzerinde dursun. Herkesi yerinden yurdundan ettiniz. Bu kanı durdurun. Barış annesiyim, barış istiyorum. Ve barışı inşa edecek olan Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünü istiyorum" diyor.

(ekip/gc)