Şükran'ın erkek-devlet şiddetine karşı mücadelesi
09:04
Hikmet Tunç/JINHA
WAN - Şürkan Batı'nın yaşamı erkek ve devletin uzlaşmış eril şiddetinin kadına yönelen yüzüne karşı mücadelesi hikayesi. Devlet tarafından zorla göçertilerek topraklarından koparılan Şükran ailesi tarafından ise çocuk yaşta evlendiriliyor. Şükran, ikili baskının farkına vardıktan sonra cins kimliğine ve kültürüne sahip çıkmayı bir görev biliyor.
Çocuk yaşta evlendirilen ve 90'lı yıllarda devletin göç politikasından kaynaklı Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Sümer köyünden koruculuk dayatmalarına karşı ailesiyle beraber göç etmek zorunda kalan Şükran Batı, hem eril zihniyete, hem de devletin dayatmalarına karşı mücadele ediyor. Henüz 14 yaşında iken babasının "sen bir kızsın, okuyamazsın" sözleriyle okula gidemeyen Şükran, eril zihniyetin en fazla kadını düşürdüğünü belirtiyor.
Şükran, "Sadece kız çocuğu olarak dünyaya geldiğimizden kaynaklı bizlere hep erkekten sonra gelmişiz muamelesi yapıldı. Toplum da Allah günahları, ayıpları yalnızca kız çocuğuna vermiş gibi muamele yapılıyor" diyerek sitemini dile getirdi. 14 yaşında zorla evlendirildiğini belirten Şükran, "Evliliğin vermiş olduğu sorumluluğu daha taşıyamıyorken, bir yıl sonra anne oldum. Bir çocuk nasıl annelik yapabilirdi ki" diye sordu.
'Devlet bizi toprağımızdan etti'
Şükran, 1992 yılında dayatılan koruculuk sistemine karşı ise Mardin'den, İstanbul'a göç ettiklerini kaydetti. Şükran, " Bizler sadece Kürt olmamızdan kaynaklı birçok işkenceye maruz bırakıldık. Devlet 'ya bu silahları kaldırır korucu olursunuz, ya da topraklarınızı bırakırsınız' dayatmalarına karşı bütün aile İstanbul'a göç etmek zorunda kaldık" dedi. İstanbul'a göç ettiklerinde ırkçı saldırılara da maruz kaldıklarını belirten Şükran, "Türkçe bilmediğimiz için gittiğimiz her yerde 'nereden geliyorsunuz' sorusuna karşılık 'biz Mardin'den geldik' dediğimizde, hemen 'pis teröristler' damgasını yapıştırıyorlardı" şeklinde yaşadıklarını anlattı.
'Çocuk ağlamasın diye ağzını kapatıyordum'
Uzun bir süre kalacak yer bulamadıklarını söyleyen Şükran, "Annem ve babam metropol yaşamına ayak uyduramadılar. Daha sonra Mardin'e geri döndüler. Ama ben ve evlendirildiğim erkek İstanbul'da kaldık. Kiralık bir ev bulduğumuzda oradaki insanlar 'kiralık değil' diyorlardı. En sonunda bir evin bodrum katını kiraladık. Evlendiğim erkek gece çalıştığı için ben çocuğumla yalnız kalıyordum. Çocuğum ağladığında sesini kimse duymasın diye ellerimle ağzını kapatıyordum" ifadelerini kullandı.
'Çocuğum açlıktan dolayı hastalanmış'
Çocuk yaşta anne olduğunu ifade eden Şükran, "Çok tuhaf bir duyguydu. Mesela bir gün sürekli çocuğum ağlamaya başladı. Neden ağladığını bilmiyordum. Artık bir şey yapamadım ve çocuğu alıp hastaneye götürdüm. Doktor çocuğa bakar bakmaz bana dönerek 'bu çocuk açlıktan ölüyor' demişti. Meğerse ağlamasının nedeni açlıkmış ve ben bunu bilmiyordum" dedi.
'Çocuk iken ırkçılık yok'
Mardin'de çok farklı ırkların bir arada yaşadıklarını kaydeden Şükran, "Özellikle Midyat birçok kültürün, farklı ırkların bir arada yaşadığı bir yer. Çocukken ırkçılık yoktu. Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Türkler bir arada yaşıyordu. Çocukken birbirimizin dilini pek anlamazdık, ama oyunların dili yoktu. Hepimiz aynı oyunda birlikte oynardık" ifadelerini kullandı.
'Hiçbir dayatmaya boyun eğmedim'
Yaşadığı onca zorluğa rağmen ne eril zihniyete ne de devletin tahakkümüne hiçbir zaman boyun eğmediğinin altını çizen Şükran son olarak, "Ben yaşadığım onca zorluğa rağmen kendimi asla ne devlete ne de erkek zihniyetine ezdirmedim. Dilimi kültürümü korudum. Çocuklarıma da kendi kültürümü dilimi öğrettim. Asimilasyonların çok yoğun olmasına rağmen ben mücadele ettim. Ne kimliğimden, ne de kadının gücüne olan inancımdan, asla ödün vermedim" dedi.
(dc/fk)