Şewaxanların 'erken' göç mevsimi başladı
09:14
JINHA
Bêrîtan Elyakut/JINHA
DERSİM - Dersim'in göçer aşiretlerinden Sewaxanlar (Şavaklar) baharla birlikte çıktıkları yaylalardan dönüş hazırlığına başladı. Yeşile bürünmüş dağlar ve derelerle iç içe, emeklerini, yiyeceklerini ortaklaştırarak yaşamlarını sürdüren Şevaxanlar, bu yıl 'özel güvenlik bölgeleri' ve çatışmalar nedeniyle meralar yasak olduğu için bekledikleri verimi alamadan erken geri dönüş yoluna koyuldu.
Kürdistan'da baharla birlikte yaylalara başlayan yolculuk, son baharla birlikte tersine şehir ve köylere yönelir. Hayvanlarını önüne katan göçerler; yeşile bürünmüş dağlar ve derelerle iç içe, emeklerini, yiyeceklerini ortaklaştırarak, doğal yaşamın bir parçası oluyor. Amed, Botan ve Serhat'ta koçer olarak adlandırılan yaylacılığın Dersim'de ise taşıyıcısı Sewaxanlar (Şavaklar). Aslında bir aşiret adı olan Şavaklar Dersim'de göçerlikle yaşamlarını idame ettiriyor. Şavaklar gittikleri dağlarda yeni bir yaşam ve toplumsallaşma alanı yaratıyor.
Şavaklara konuk olduk
Dersim'in Ovacık ilçesinde Şavakların sonbaharla birlikte başladıkların dönüş hazırlarına tanık olmak için yayladaki çadırlarına konuk olduk. Korunmak için kurulmuş çadırlar, ateş üzerinde kaynatılan çay ve yemeğin yanı sıra doğanın muazzam görkemiyle baş başa kalmış insanların ateş etrafında ettikleri sohbetler.
Bu dağların dilinden anlayanlar, daha rahat
Kadınlar daha çok kendi aralarında sohbet ederken, erkekler koyunları otlatmaya götürüyor. Çadırın etrafında kalan kadınlar ilk iş olarak bulundukları çadırı daha yaşanılır hale getirmek için bir düzen yaratıyor. Çadır işleminin ardından ateş yakıp çayın üzerine verilmesiyle birlikte etrafta zararsız otlar toplanarak yemek için hazırlanıyor. Kadınların kendilerini dağ ortamında rahat hissettikleri ve korkusuzca oradan oraya gidişleri dikkatlerden kaçmıyor.
'Bu yıl dağlara doyamadan döneceğiz'
Munzur suyunun kenarında yoğun işler bittikten sonra sohbet başlıyor. Konusu ise siyasal gündem, çatışmalar ve gelecek. Yaylacı kadınlardan biri "Çatışmalar nedeniyle dağlardan inip köye yaklaştık. Bu nedenle hayvanların sütü kesildi" diyor. Diğer bir kadın, "O değil de bu kez dağ sevdamıza tam anlamıyla doyamadık. Onları geride bırakmak içime oturuyor" diyerek erken ayrılmak zoruna kalışına hayıflanıyor.
'Yasaklar ışığında Koçerlik telaşı'
Kürdistan'da yasaklara her gün yenileri eklenirken, binlerce hayvan yetiştiren Şavaklar zor günler geçiriyor. Yasaklanan yerler nedeniyle göçecek yer bulamayan yaylacılar, daha önce aylarca kaldıkları yerleri devlet güçlerinin baskı ve tehditleri nedeniyle kısa sürede bırakmak zorunda kalmış. Yaylacılarla birlikte olduğumuz süre zarfı içerisinde Dersim'de yeniden yasak haberleri alıyoruz.
Yaylacılar kendi aralarında 'burası da yasaklı bölge ilan edilmişse burada kalamayız' diyerek yeni bir yer arayışına başlıyor. Haberleri kontrol ettikten sonra yasağın onların bulunduğu alana ulaşmadığını söylüyoruz. Yasağın bulunduğumuz alana uğramaması bizi rahatlatsa da yaylacıları rahatlatmış görünmüyor. İlerleyen saatlerde helikopter ve İnsansız Hava Araçlarının (İHA) tepemizde turlamasının ve olası bir saldırının korkusundan rahatlamadıklarını anlıyoruz.
'Devlet dağlarımıza hasret bırakıyor'
Bir gencin "Göçerlik zor iş biliyor musunuz" sorusuyla gözlerimi ona kilitliyorum. Cümleler şu şekilde akıyor: "Göçerklik kültürü dedelerimizden, nenelerimizden bize kaldı. Çok ihtiyacımız olmasa da bu geleneği sürdürmek istiyoruz. Bizler için Koçerlik bir meslekten öte doğaya olan aşkın azda olsa giderilmesi anlamına geliyor. Biz burada dağ sevdamızı ve doğa sevdamızı yaşıyoruz. Ancak devlet sürekli bir yasaklamayla karşımıza geliyor. Bu durum dağ sevdasına doyamamayı getirirken, bu işi yapanların başına bir şey gelecek mi korkusunu da getiriyor. Roboski'de yaşananlar gibi."
'Kadınlar daha çok bütünleşiyor'
Üniversite okuyan genç okul tatiliyle beraber ailesinin yanına geliyor ve onların yanında olası durumlara karşı beraber durmak istiyor. Genç bir kadın ise göçerliği "Evet çok zor ama çok güzel yanları da bulunuyor. Mesela kadınlar olarak burada doğayla bütünleşiyoruz. Doğanının kadının yaşamında neden bu kadar önemli olduğunu burada öğrendim" sözleriyle dile getiriyor.
Munzur'un serinliği
Gecenin ilerleyen saatlerinde Munzur çayının ve havanın soğuması bizleri bir battaniyenin altında buluşturuyor. Doğanın kendine has sesini ve Munzur'un sesini dinleyerek uykuya dalıyoruz. Gece tepemizde helikopter sesleri ile uykuya dalıyoruz ve sabah Munzur Dağları'nın serinliği ile üşüyerek uyandığımızda kadınları çoktan kalmış ve ateşi yakmış olarak buluyoruz.
Dönüş hazırlığı yapılan yaylada çayın ateşini harlayan yaylacı kadınlardan biri gülümsese de sesinin buruk olduğunu anlıyorum. "Dün gece helikopter hiç durmadı" diyorum.
Ayrılık vaktinde son sözleri ise "Evet hiç durmadı. Gece boyunca karşı tarafı taradılar. Bu çatışmalar yaşanırken bizler sadece izliyoruz. Bizi en çok yoran aslında yaşanan çatışmalar karşısında büründüğümüz sessizlik oluyor. Yoksa burada yaptığımız hiçbir iş bizi yormuyor" oluyor.
(fk)