Dêrazor'dan kaçan 3 kadının yaşam mücadelesi...

09:05

Ruken Tuncel/JINHA

RIHA - DAİŞ zulmünden kaçıp Urfa'da yaşam mücadelesi veren Bêdia, Fatîma ve Sabal, " DAİŞ tam bir kadın düşmanı onların elinden kurtulduk. Fakat burada da açlıktan öleceğiz" diyerek yardım bekliyor.

Bedîa Helel, Fatîma El Helel ve Sabal El Helel, DAİŞ'in Suriye'nin Dêrazor şehrine bağlı Salihiye köyüne 2 ay önce saldırmasının ardından akrabalarıyla birlikte kaçarak Urfa'ya yerleşen 3 kadın. DAİŞ zulmünden canlarını kurtaran 7 aile 35 nüfus şimdi bir başka hayatta kalma mücadelesini Urfa'nın Ermeni yapılarının bulunduğu Eyyübiye ilçesinin Bıçakçılar Mahallesi'nde veriyor.

Üç odalı eski bir Ermeni evinde akraba 7 aile kalıyor. Eve verdikleri kira ise; 900TL. Arapça dışında başka bir dil bilmedikleri için iş bulmakta da zorlanıyorlar. Tek dilekleri topraklarına bir an önce dönmek olan bu üç kadın, duyarlı insanlara sesleniyorlar; "Topraklarınızda misafiriz, kalıcı değiliz. Bizim burada açlıktan ölmemize razı gelmeyin"

'IŞİD geldikten sonra sokağa çıkamaz olduk'

İlk sözü Bêdia alıyor. Eşi ve oğlunun DAİŞ tarafından katledildiğini söylüyor. Devamında ise; DAİŞ'in tam bir kadın düşmanı olduğunu getiriyor; "IŞİD geldikten sonra kadınlara gözleri dışında bedenlerinin her yerinin kapatırdı. Hepimizi çarşaflara koydular, siyah renk dışında bütün renkleri yasakladılar. Kadınlar öncesinde sokaklarda rahatça dolaşabiliyordu. Fakat IŞİD geldikten sonra sokağa çıkamaz olduk. Biz kadınlar açısında IŞİD'in gelmesi çok kötü oldu."

'IŞİD yüzlerini açık gördükleri kadınları hapse atıyor'

DAİŞ'in yüzlerini açık gördükleri kadınlardan ceza olarak para aldığını birçoğunun da hapse atıldığını özellikle atını çiziyor Bêdia; " Biz Dêrazor'un küçük bir köyünde yaşıyorduk. IŞİD'in şehrin merkezinde insanları öldürdüğünü, kaçırdığını kadınlara tecavüz ettiğini duyuyorduk. Bu nedenle IŞİD köyümüze girdikten sonra kaçmak için yollar aradık. Ancak onlar köyümüze girdikten bir ay sonra kaçmak için yol bulabildik."

'Eşimi ve oğlumu öldürdüler'

Yeniden eşinin ve oğlunun esir alınışına dönüyor Bêdia; "Bizim hiç kimseye bir zararımız yoktu, muhaliflerin ya da başka hiçbir kimsenin yanında yer almadık. Oğlum ve eşim de işlerinde olan insanlardı, kimseye zararları yoktu. Bir gece yarısı ellerinde eşimin ve oğlumun isminin yazılı olduğu bir kâğıtla geldiler, hiçbir neden söylemeden onları götürdüler. Daha sonra öğrendik ki eşimi ve oğlumu öldürmüşler. Cenazelerimizi alamadık onları kimseye soramadık. Eğer ki cenazelerimizi isteseydik ve peşine düşseydik çocuk kadın hepimizi öldürürlerdi."

'Türkiye'den gelen her türlü yiyecek yasak'

DAİŞ'in köye girdikten sonra kendi kanunlarını dayattığını, yiyecekten giyeceğe kadar her şeye yasak koyulduğunu vurguluyor Bedia; "Mesela, tavuk suyu tabletleri kullanmak yasak. Sigara içmek erkek ya da kadın fark etmiyor yasak. Türkiye'den gelen her türlü yiyecek yasak. Hangi yaştan olursa olsun okula gitmek yasak. Televizyon internet, fecebook, kitap, gazete yasak. Renkli giymek, özelikle kadın ve erkek resimlerin olduğu giysiler yasak. Yedi yaşındaki yeğenimin üzerindeki t-şörtte resim olduğu için neredeyse öldüreceklerdi. Para cezası kestiler. Bir daha giyerse öldüreceklerini söylediler. Kadınların eşleriyle dışarıya çıkması da yasak çünkü bir bahaneyle öldürebiliyorlardı."

'IŞİD, kadınlara cehennem hayatı yaşatıyor'

Eşi DAİŞ tarafından öldürülen Fatîma El Helel, de DAİŞ'in özelikle kadınlara çok zülüm ettiğini, kadınları insan olarak görmediğini söylüyor. Fatîma, "IŞİD, kadınlara cehennem hayatı yaşatıyor. Eğer biz oradan kaçmasaydık, bizi de kesinlikle öldürürlerdi" diyor. Eşinin gözlerinin önünden götürüldüğünü ve engel olamadığını söylüyor Fatîma; "Eve gelip eşimi alıp görürdüler bize sadece zekât vermediğimizi söylediler. Bunun dışında hiçbir şey söylemediler. IŞİD insanları bu şekilde toplayıp götürüyordu. Parası olan zengin insanlar istedikleri parayı verdikleri takdirde, serbest bırakılıyorlardı. Parası olmayanları ya tutukluyor ya da ödüyorlardı."

'Üç göz bir evde 35 kişi yaşıyoruz'

Sabal El Helel de Urfa'da ki yaşam koşularına değiniyor. DAİŞ'ten canlarını kurtarabildiklerini ancak yaşama koşullarının ölümle eş değer olduğunu söylüyor. Sabal, "Yanımıza elimizde bulunan bir miktar parayı alarak kaçabildik. Akrabalarımız olan yedi aile ile birlikte geldik. Üç göz bir evde 35 kişi yaşıyoruz, yanımızda getirdiğimiz para bitmek üzere. Hiç kimseden yardım almıyoruz, kimse bize yardım etmiyor."

'Çocuklarımız bakımsızlıktan gelişmiyor'

Urfa'ya yerleştikten sonra Göç İdaresi Müdürlüğüne başvurduklarını belirtiyor Sabal, fakat kendilerine kimlik verilmediğini her defasında fırsatta ertelendiklerini söylüyor; "Her gittiğimizde bahanelerle kimlik vermeyi erteliyorlar. Küçük bebeklerimiz var çocuklarımız hasta ama kimlikleri olmadığı için onları hastaneye götüremiyoruz tedavi edilmiyorlar. Çocuklarımız bakımsızlıktan gelişmiyor, sürekli hasta oluyorlar. Üç yaşındaki çocuk bir yaşında gibi duruyor. Mahalleye kurulan pazar toplandıktan sonra gidip çöpe atılanları topluyoruz, getirip çocuklarımıza yediriyoruz. Bebeklerimize süt dahi alamıyoruz arada bir aldığımız sütün içine su karıştırıyoruz çünkü hepimizin bebeği var yetmiyor. Üç odalı eve 900 TL kira veriyoruz şuan iki gün geçtiği için evden çıkmamızı istiyorlar. Çocuklarımız battaniye olmadığı için üstleri açık yatıyorlar. Sadece bize yardım edilsin istiyoruz."

'Tek isteğimiz; savaşın sona ermesi'

Sözlerini yüreğindeki tek dilek ile noktalıyor Sabal; "Tek isteğimiz savaşın bir an önce son bulması ve topraklarımıza geri dönmek. Biz burada kalmayı ya da Avrupa'ya gitmeyi istemiyoruz. Savaşı biz başlatmadık fakat bedelini biz ödüyoruz tek istediğimiz topraklarımız da huzur içinde yaşamak istiyoruz."

(tm/fk)