Nusaybin direnişi Pıra Şehida'nın taşlarında saklı

09:07

Zehra Doğan/JINHA

MÊRDÎN - Nusaybin'in bu günkü halk direnişi 1992'de yaşanan "Pıra Şehida" katliamında saklı. Şimdi kırmızı parke taşlarıyla anılan katledilen 16 yurttaşın yaşamını yitirdiği katliamdan sağ kurtulanlar o günü anlattı: "Cizre katliamına karşı serhıldana kalktık. Tankları üzerimize sürdüler, ezerek ve halkı tarayarak katlettiler. Yaralıların üzerine basılarak katledildiğinde, Türkiye kamuoyu bunu sadece, yandaş medyanın 'Nusaybin'de teröristler imha edildi' haberleriyle ilgisizce izledi."

Nusaybin şu günlerde adını tarihi bir halk direnişiyle duyuruyor. "Serhıldana Nisêbinê" adıyla adını duyuran bu ilçe bundan 23 yıl öncesinde yaşanan acı bir tarihe sahip. O dönemde havuz medyasının, "500 terörist polise saldırdı, 16'sı imha edildi" servisiyle üzeri kapatılan katliam, 22 Mart 1992 yılında Nusaybin'de şu anki "Pıra Şehida-Şehitler Köprüsü"nde gerçekleşmişti. "Bu halk neden bu gün direniyor " sorusunu 1992'de katliamdan sağ kurtulanlarla görüştük.

21 Mart 1992 yılında Şırnak'ın Cizre ilçesinde yapılan Newroz kutlamaları sırasında yaşanan olaylarda resmi rakamlara göre 57, gayri resmi olarak ise 100'den fazla insan katledilmiş, bunun üzerine ise Nusaybin Cizre katliamına karşı serhıldana kalkmıştı. O günün canlı tanıklarından Nure Tekin, "Cizre'de yaşanan katliama sessiz kalamazdık, akşamdan tüm kapılar tek tek çalınıp serhıldan çağrısı yapıldı. Sabah vakti binlerce kişi Yeni Turan Caddesi'nde toplanıp yürüyüşe geçtik. Birden etrafımız onlarca tank ve yüzlerce özel harekat timlerince sarıldı. Tanklardan, 'geçiş yok dağılın, dağılmayanlar PKK'li sayılacak ve gerekeni yapacağız' anonsları yapıldı. Hiç kimse yerinden kıpırdamadı. Yürüyüşümüzü sürdürdük" diye ilk anları anlattı.

'Tanklarla kitle ezildi, halkın beyni etrafa saçıldı'

Nure o anları şöyle anlattı: "Şu an 'Pıra Şehida' diye anılan köprüye varınca tanklar da üzerimize doğru geldi. Öndeki kitle oturma eylemine geçti ama tanklar ilerlemeye devam ediyordu. Yine de kimse yerinden kalkmadı. Tanklar yaklaşınca kitle dağılır diye sandılar fakat halk kararlıydı yerinden ayrılmadı. Tanklar da halkın üzerinden geçti. Onlarca kişi altında kalktı. Olan oldu, insanlar ezildi, kırılan kaburga sesleri hala aklımda. İnsanların beyni etrafa saçıldı, kaçmaya çalıştık. Eşimin elinden tuttum ve kaçmaya başladım, bu kez de kitleyi taramaya başladılar. Ayaklarımızı kaldıra kaldıra kaçtık, kurşunlar ayaklarımızın altından geçiyordu. İnsanlar birbirlerini eziyordu. Birçok kişi kendini nehre attı. Nehirde boğulup öldüler, ölüleri günler sonra Suriye tarafından bulundu.

'Nehir kana bulandı'

Her yer kan içindeydi, nehir kızıla döndü. 13 yaşındaki oğlum Süleyman da bizimleydi ama kendime gelince oğlumun yanımda olmadığımın farkına vardım, kaybolmuştu. Onu günler sonra Mardin'de bir hastanede buldum. Kemikleri kırılmış, kurşunlarla delik deşik olmuştu, hayata zor döndürdük. Kendine geldiğinde ise psikolojisi bir türlü düzelmedi, aklını kaçırdı oğlum. Hala o kırılan kemiklerin sesleri hala aklımda diyor. Oğlum cesetlerin altında kalmıştı. Onu da cesetleri topladıkları arabanın içine atmışlardı, hastane morgunda nefes aldığının farkına varmışlardı. Oğlumun hala akli dengesi bozuk."
Nure Nusaybin'de katliam gerçekleşirken, Türkiye kamuoyunun bundan haberdar olmadığını kaydetti.

'Bir kadının nehirdeki cansız bedeni suyu kızıla boyadı'

Tanıklardan biri de Kader Kurt. Kader o anları şöyle anlattı: "Oğlumla beraber o an ordaydık. Birden üzerimizden geçtiler, şans eseri kurtuldum ama kurtulmaz olaydım, o anları yaşayan bir daha kendine nasıl gelebilir ki? Ölülerden tepe yaptırdılar, yaşayanların ise yaralarına basıp işkence ettiler. Bir kaç kişi de böyle hayatını kaybetti. Kadınlar kendini çocuklarına siper yapmış bu şekilde ezilerek katledilmişti. Bir kadın kendini nehre attı ve o şekilde kurşunların hedefi olarak katledildi. Kanları nehrin sularını kızıla boyadı. Rengarenk kıyafetlerinin öylece sessizce nehirde sürüldüğü anlar hala aklımda. Beyaz yazması önden, cansız bedeni ise arkasından öylece sonsuzluğa doğru ilerliyordu. Gördüğüm o birkaç saniyelik görüntü bana bir asır gibi geldi. Kadının cesedi Rojava tarafında bulundu ve oracıkta gömüldü. Oğlum da kendini nehre atarak kurtulmaya çalışanlar arasındaydı. Şans eseri sadece bacağından yaralanmıştı, baygın bir şekilde bir aile tarafından bulunup eve götürülmüştü. Günler sonra eve geldi, o anlardan sonra hayatımız çok değişti."

'Kız kardeşimin kana bulanmış beyaz tülbendi ceset kümesinin tepesindeydi'

Cemal Uçar adlı yurttaş ise yaşadıklarını şöyle anlattı: "Akşamdan tüm kapıları çalı serhıldana çağırdık. Sahanda ise yandaş medyanın gazetelerinde, 'teröristler imha edildi' haberlerine servis edilmek üzere katledildik. Annem evdeydi, yanımıza da gelemiyordu, ondan güç almam için 12 yaşındaki kız kardeşimle başındaki beyaz yazmasını göndermişti. Tam o sırada olan oldu, kardeşim fenalık geçirdi. Onu da cesetlerden yaptıkları tepenin üzerine attılar. Sıkı sıkıya tuttuğu kana bulanmış beyaz tülbentini inatla tutmaya devam ediyordu. Avucunu kararlılıkla sıktığı o anlar gözlerimin önünden bir türlü gitmiyor. Her şey Kürt geleneğinin o anlamlı Newroz ateşi içindi. Biz bu ateşi böyle bedellerle gürleştirdik işte. İşte bu yüzdendir her acıdan çıkardığımız derslerle inatla barışa doğru yürüyüşümüz..."

(gc)