Hakim ideolojinin, kimliği ve mekan belleğini yok etmesi

09:03

Sibel Yükler/JINHA

ANKARA - Akademisyen Esra Dabağcı, şehir yangınları ve 90'larda Kürdistan'da yaşanan köy yangınları gibi ulusal kimliğe dair geri dönüşü olmayan tahribatları, homojen ulus tahayyülünün dışında kalan etnik ve dinsel grupların türlü biçimlerde yok edilmesi olarak açıklıyor. Esra'ya göre, kültürel ve doğal mekana zarar verilerek hakim ideolojinin hedefinde olan grubun kimliğinin ve bilincinin yeniden üretilmesi engelleniyor.

Hafıza Kaydı'nın hazırladı '1916 Ankara Yangını' dosyasına göre, yakmak, yanmasına, yakılmasına göz yummak, Türkiye'de birçok kez ve birbirinden çok farklı mecralarda tekrarlanan bir pratik. Göz dağı verme, terk etmeye zorlama, el koyma, rant yaratma, sosyal-kültürel belleği yok etme, hınç alma yöntemi olarak devlet dahil tüm aktörler tarafından sıklıkla başvurulan bir "yöntem"

Hafızayı 'kül'le silmek

100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti politikasında, yangınlar yalnızca mahallerde çıkmıyordu. Orman yakıp kârlı inşaat alanları açmak; köyleri, tarlaları yakıp nüfusu göçe zorlamak; kitapları, arşivleri yakıp hafızayı silmek; insan yakmak, ev yakmak, dükkan yakmak, yağmalamak, yananı söndürmemek ve bazen de söndürememek bütün bunlar aslında aynı zihniyetin farklı tahayyülleri. 1915'ten 90'lara, Madımak'tan HDP binalarının yakımına kadar küller üzerine kurulu bir tarih var. 1922'deki İzmir yangının ardından gelen 1923'teki Mübadele Sözleşmesi ve 'gayrimüslim' mallarının hayır kurumlarına ve özel idarelere devrini yasalaştıran 1925'teki Bakanlar Kurulu Kararı birbirini takip eden bir politikanın ürünü. Bir başka temizlik de 'evrak temizliği' ya da arşivi yok etme. 1933'teki yangınla küle dönen Sultanahmet Adliyesi'ndeki yangının ilk olarak eski evrak ve dosyaların olduğu evkaf dairesinin altından çıkması ve bütün evrak ile dosyaların yok olmasını, 1978'te Merkez Bankası'nın ve 2000'te Sayıştay'ın arşiv kısmında çıkan yangınlar takip etti.

Evlerden arşivlere, ormanlardan köylere

Dükkan yakmak, yağmalamak, yananı söndürmemek ya da hınç almak ve linç etmek... 6-7 Eylül'den 1928'deki Vatandaş Türkçe Konuş Kampanyasına, Madımak'tan HDP binalarına, mevsimlik Kürt işçilere Atatürk büstü öptürmekten Gül Kitabevi'nin yakımına kadar devletin ve ona bağlı aktörlerin hiç durmadan tetiklediği bir yöntem. İttihak Terakki'nin zihniyeti 90'larda da hız kesmeden devam etti. Özellikle 90'lı yıllarda Kürdistan'da sayısız orman ve köy yakıldı, boşaltıldı. Özel Harekatçıların oluşturduğu JİTEM, çoğu faili meçhul olmak üzere yüzlerce Kürdü öldürdü. Devlet güçlerinin köylülere yönelik kötü muamele ve işkenceleri belgelenmiş ve Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından defalarca yüklü tazminat cezalarına çarptırılmıştı. 1984-2009 yılları arasında Kürt illerinde 3500 köyün zorla boşaltıldığı ve/veya yakıldığı tespit edilmişti. Köylüleri; evleri, tarlaları, hayvanlarını, gündelik yaşamlarını ve kültürel kökenlerini geride bırakmaya zorlamak için köy yakmak sıklıkla başvurulan bir yöntem olmuştu. Bu yangınlar günümüzde de devam ediyor.

90'lar bitmedi: Kürdistan'ın insansızlaştırılması devam ediyor

Bugün AKP iktidarında Kürdistan'da yaşanan katliamlar 90'lı yılların aslında hiç bitmediğini, yalnızca daha görünür olduğunu gösteriyor. Bu yaz boyunca evlerde ve ormanlarda çıkan yangınlar da aynı köy boşaltmalarına işaret ediyor. Temmuz ayında Dersim'de ve Diyarbakır'ın Lice, Hani ve Kocaköy ilçelerinde çıkan orman yangınları köylere sıçramıştı. Ağustos ayında da, sokağa çıkma yasağı sırasında Varto'da yaşlı bir çiftin yaşadığı ev ateşe verilmiş, binalar ve araçlar kurşunlanmıştı.

'Hatırlamak, toplumsal ilişkilerle anlam kazanır'

Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde araştırma görevlisi olan ve toplumsal bellek ile burjuvazi üzerine çalışmalar yapan akademisyen Esra Dabağcı da, toplumsal belleği anlamaya çalışırken toplumun geçmişi sürekli olarak nasıl ürettiğine bakılması gerektiğini söylüyor. Bu anlamda, hatırlama ve unutma süreçlerinde 'mekanın' toplumsal belleğin kurucu unsurlarından biri olarak düşünülebileceğini söyleyen Esra, "Hatırlamak yalnızca bireysel bir edim değildir, toplumsal ilişkiler çerçevesinde anlam kazanır. Buna bağlı olarak bellek yalnızca geçmişte olup bitenden menkul, edilgen depo olarak görülmemelidir. Bellek, geçmişin şimdiki zamanda nasıl anlaşıldığı ve kurgulandığıdır. Mekanlar anlamlar ve yeni hatıralar üretir. Şimdiki zamanın tarihinin oluşturan yapı taşlarından biridir" diyor.

Mekanın bellekle kurduğu ilişkide 'hakim söylem' kurgusu

Mekanın bellekle kurduğu bu ilişkide, topluluk kimliğinin kurgulanması ve bu kurgunun hatırlatılmasının temel kaygı olduğunu belirten Esra, mekanların yok edilmesini şöyle açıklıyor: "Bu yüzden 'hafıza mekanları' iktidar sahiplerince oluşturulan hakim söylemi üretmek ve yaymak için de kullanılır. Böylece alternatif hatırlama biçimleri yok edilmeye çalışılır veya bu hatıraların üretildiği mekanlar tahrip edilir."

Hatırlama ve unutma pratiklerinin her daim belleğin siyasallığına işaret ettiğini söyleyen Esra, hakim ulusal söylemin, belleği seçici bir şekilde bazı tarihsel anları vurgulayarak ve bazılarını da rafa kaldırarak 'yeni bir geçmiş' kurgulamaya çalıştığına dikkat çekiyor. "Ulus-devletleşme süreci bir homojenleşme sürecini içinde barındırdığından, oluşturulmaya çalışılan ulus tahayyülünün dışında kalan etnik ve dinsel gruplar türlü biçimlerde yok edilmeye çalışılır" diyen Esra, ulusun homojenliğinin yalnızca kültürel olarak değil, aynı zamanda ekonomik olarak da kurulduğunu dile getiriyor. Esra, şehir yangınları ve 90'larda Kürdistan'da yaşanan köy yangınları gibi ulusal kimliği dair geri dönüşü olmayan tahribatları şöyle açıklıyor:

'Köyle yakmalar kültürel koşulları yok etmeye yönelik'

"Coğrafya, tehdit olarak algılanan sınıfın ve/ya da grubun hayatını ve belleğini yeniden üretmemesine imkan vermeyene kadar yabancılaştırılır. Ulusal kimliğe alternatif tüm bilinç biçimlerinin kendini maddi açıdan yeniden üretmesini sağlayacak koşullar geri dönüşü olmayacak bir biçimde tahrip edilir. Yerinden yurdundan etme, iskan politikaları, yaşam yerlerinin isimlerini değiştirme, 20.yüzyılın başındaki şehir yangınları, 1990'lar yaşanılan köy yakma olayları, barajlar ve HES inşaatları hem grubun kendini maddi olarak yeniden üreten geçim ve barınma koşullarını hem de hatırayı canlı tutan kültürel koşulları yok etmeye yönelik uygulamalardır. Kültürel ve doğal mekana zarar verilerek hakim ideolojinin hedefinde olan grubun kimliğinin ve bilincinin yeniden üretilmesi engellenir."

(mg)