1990'larda beş köy direnişçisi Aliye İdin - ÖZEL
09:05
Zehra Doğan/JINHA
ŞIRNEX - Savaşa karşı onurlu bir yaşam mücadelesinin sürdüğü Şırnak'ta barikatların ardından yaşayan bir tarih Aliye İdin. 1990'lı yıllarda Çemıka Tehlo, Avyan, Bacırit, Xırgê Bestê, Gundıkê Xerılga köylerinde halk direnişine öncülük eden Aliye, "Kadınlara tecavüz edilmesinden, erkeklerin cinsel organlarından ağaçlarına asılmasına, halkın taranarak katledilmesine kadar yaşanan acılara karşı büyük halk direnişine tanıklık etti bu ömür" diyor.
Savaş politikalarının sürdüğü bölgede onurlu bir yaşam mücadelesi devam ederken, Şırnak'ta da kadınlar öncülüğünde eylemler sürüyor. Her barikatın ardından bir kadın direnişinin saklı olduğu Şırnak'ta öncü kadınlardan biri de 1990'larda 5 köy direnişinin öncüsü Aliye İdin. 1985 yılında Manisa'ya askere gelen dayısının oğluyla evlenip Şırnak'ın Çemıka Tehlo köyüne doğru tren yolculuğuyla başlayan direniş hayatı onu öncü bir kadın yapmaya kadar götürür. Çemıka Tehlo, Avyan, Bacırit, Xırgê Bestê, Gundıkê Xerılga köylerini basan askerlerin işkencelerine karşı tek başına verdiği mücadele yıllarında askerlerin köyde kadınlara tecavüz etmesinden, erkeklerin cinsel organlarından ağaca asılmasından, Şırnak'ta başlayan çatışmalarda onlarca insanın gözlerinin önünde katledilmesine kadar tanıklıklarını anlattı.
At sırtında dağların doruğuna doğru başlayan bir serüven...
1990'larda Botan halkına dönük yapılan saldırılara karşı verilen mücadeleyi, öncü Kürt kadın örneklerinden Aliye'nin ağzından okuyucularımızla paylaşıyoruz: "Manisa'da iyi geliri olan bir ailenin kızı olarak büyümüştüm. Dayımın oğluyla evlendikten sonra hayatım bir anda değişti. Her şey bir tren bileti almakla başladı. İlk durakla son durak arasındaki farkı görünce gözlerime inanmadım. Eşim beni at üstünde yaylalara çıkardı. Artık yaşadığım ev bir kıl çadırıydı. Hiç unutmam eşimin kardeşine 'elektrik nerede' diye sorduğumda, yanan ateşi göstererek, 'işte elektrik' demişti. İki dünya arasında kalan bir kadın olarak dağların doruğunda Kürt gerçekliği yüzüne bir tokat gibi çarpan bir kadındım.
'Eşlerinin gözlerinin önünde kadınlara tecavüz ettiler'
Kürt mücadelesi daha da baş göstermeye başlayınca devletin baskısı da başlamış oldu. Her gece etrafımız sarılı çadırlarımızın ipleri kopartılıp ovaya doğru gönderiliyorduk. Yaylalardan başka hiç bir şeyi olmayan koçerler olarak geceyi sazlıklar arasında gizlenerek geçirdikten sonra gündüz yine yaylaya geçiyorduk. Her gece bu devam ediyordu. Köye indiğimizde ise yine şiddetin dozu arttı. 'Gerillaya yardım ediyorsunuz' diyerek ağır işkencelere tutuyorlardı. Çocukları ayaklarından asarak 'Türkçe konuş' diyorlardı. Bir tek ben Türkçe biliyordum ve haliyle köyün sözcüsü bendim. Evleri basıp banyoya tuz serip, erkeklerin ayak tabanlarını soyup tuzda yürütüyorlardı. Bunu yaparken de radyoyu açıp müzik dinleyip eğleniyorlardı. Artık korkmuyorum söylüyorum; at, eşek, inek, keçilere tecavüz ediyorlardı. Bizim köyden kadınlara da tecavüz etmeye çalıştılar, çok direndik. Fakat Avyan köyünde aynı şey olmadı. İki kadının eşlerinin kollarını bağlayıp onların gözlerinin önünde eşlerine tecavüz ettiler. Erkekler ayaklarını yere sürterek param parça etmişti öfkeden.
'4 erkeği köy meydanında sürüklediler'
Nerede bir baskın orada ben. Baskınlar yapıldığında köyde ateş yakıldığında bana köyün basıldığı işareti olduğunu anlardım. Hemen o köye koşup kendimi askerlerin önüne atıp onların köyden kovardım. Bir gece Çemıkê Tehlo köyünü basan askerler 4 erkeği katledip çocuklarının gözleri önünde köy meydanında saatlerce sürükledi. Yakılan ateşte orada bir şeylerin olduğunu anladım ve ata binip oraya doğru koştum. Köydekileri meydanda toplayıp çırılçıplak yapmışlardı, insan daha önce tanıdığı bildiği halktan pek korkmazmış, bu anlamda korkusuzdum. Her köye girdiğimde askerler, 'bizim Aliye yine geldi' derlerdi. Köye girer girmez önce tüm köylülerin kıyafetlerini tek tek giydirdim. Halkı örgütleyip cenazeleri ellerinden aldık. Köye karakol kuran komutanın önüne kendimi atıp, 'bu insanlar Türkçe bilmiyor diye onlara her şeyi yapamazsın' diye bağırdım. O da bana 'gelen emir böyle' dedi. Elindeki telsize sarıldım ve karşıdaki kişiye 'Sizde namus haysiyet yok, öldürecekseniz gelin beni öldürün' dedim. Köy halkının teslim olmaması için sabaha kadar direndik, bu arada defalarca işkenceye maruz kaldık.
'Erkekleri cinsel organlarından ağaçlara astılar'
Sabah ise köyden 25 erkeği alıp dağa çıkardılar, 'arkamızdan geleni vururuz' dediler. İnatla tek başıma arkalarından gittim. Dağa ulaştığımda erkeklerin cinsel organlarından ağaçlara asıldığı manzarayla karşılaştım. Zılgıtlar ata ata saatlerce dağın etrafında döndüm. Gidip komutanla konuştum, benimle dalga geçerek, 'eşlerini de getir gözlerimizin önünde cinsel ilişkiye girsinler serbest bırakırız' dedi. Yakasına yapıştım, onları bırakmadan bir yere gitmeyeceğimi söyledim. Her köyde isyan başlattım, dağın etrafına toplanıp inatla beklediler. Onları almayana kadar hiç bir yere gitmeyeceğimizi söyledik. Kararlı duruşumuz askerleri geri çekti. 5 saatin ardından erkekleri ağaçtan indire bildik. Birçoğu hala hasta.
'Kentin ortasında yıllarca kıl çadırında yaşadık'
Geri çekildiler ama acı bitmedi. Baskılar böyle devam etti. Gel zaman git zaman bir şekilde günler geçiverdi, alıştık bu şekilde yaşamaya. Hiç unutmam karşı köyden gelin getirmeye gitmiştik, at sırtında kırmızı örtülü gelinin etrafında zılgıtlarla köye doğru geliyorduk, köye vardığımızda hiç bir şey eskisi gibi değildi. Alevler içinde tek varlığımız evimiz, bir kaç parça eşyamız gözlerimizin önünde yanıyordu. Saatlerce küle dönen köyümüzü izledik, akşam ise gelin alayımızla Şırnak'a doğru ilerledik. Kentin ortasına kıl çadırlar kurup yaşadık, yıllarca bu böyle sürdü. Düşüne biliyor musunuz kendi topraklarımızda yersiz yurtsuz bir halk olarak kentin ortasında kıl çadırlarında yıllarca yaşadık.
'92 Şırnak çatışmalarında 3 gün tuvalete saklandık'
1992'de Şırnak'ta başlayan çatışmalarda baskılar daha da arttı. Çocuklarımla birlikte 3 gün tuvalette saklandık. Çok acı günlerdi, yine halkın örgütlenmesi için öncülük ettim ve bir gün halk olarak Cumhuriyet Meydanı'nda toplanıp savaşa karşı eylem yapmak istedik. Ona dahi tahammülleri yoktu, birden üzerimize ateş açmaya başladılar. Olay yerinde 25 kişi taranıp öldürüldü. Herkes bir yerlere kaçmaya başladı, kaçtıkça vurup öldürdüler. Ben kaçarken açık kanalizasyona düştüm, üzerimden yüzlerce kişi basıp geçti. Kimse benim fakına dahi varmıştı o an, tüm kemiklerim kırılmıştı, sarı kıyafetim kanlar içindeydi. Günlerce hastanede kaldım. O gün o saldırıda 100 kişi katledilmişti.
'Hendeklerin ardından ilk kez kendimize göre bir yaşam kurduk'
Anlatsam roman olur, daha ne günler yaşadık biz, birçok akrabam işkencede öldü, birçoğu dağlara yönünü verdi. Şimdi hendekler var, hendeklerin ardından ilk kez kendimize göre bir yaşam kurduk, ilk kez evet bu topraklar bizimmiş diyebiliyoruz. Ve biliyor musunuz yıllardan bu yana il kez evim asker ve polislerce basılmıyor."
(mg)