'Başkaldıran Kadınlar' konferansı başladı
13:51
JINHA
İSTANBUL - Direnen kadınların bir araya geldiği, Dünyaya Başkaldırıyoruz Uluslararası Kadın Konferansı başladı. İlk oturumda 'Kadın ve Şiddet Neden Öldürülüyoruz' başlığını ele alan kadınlar, "Her kadın kendi devrimini yapsa, başkaldırırsa, toplumu biz değiştiririz ben buna inanıyorum" dedi.
Emekçi Kadınlar tarafından düzenlenen Dünyaya Başkaldırıyoruz Uluslararası Kadın Konferansı Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda başladı. Etkinliğe Türkiye'nin çeşitli illerinin yanı Filistin ve Rojova'dan kadınlar da katıldı. Etkinlik kadın özgürlük mücadelesini konu alan sinevizyon gösterimi ile başlarken, ardından "Kadın ve Şiddet Neden Öldürülüyoruz" konu başlıklı ilk oturumu geçildi.
'Kadın hayır dediği an şiddet başlıyor'
İlk olarak Emekçi Kadınlar adına Nurten Karahancı kısa bir konuşma yaparak katılımcıları selamladı. Ardından Av. Feyza Altun son 13 senedir Türkiye'de kadın cinayetlerinin arttığını belirterek kadın cinayetlerinde ki temel unsurun kadınların hayır demeye başlaması olduğunu belirtti. Kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı bölgenin Ege Bölgesi olduğunu söyleyen Feyza "Bu Ege'nin geri bir yer olduğunu değil oradaki kadınların daha çok hayır dediğinin göstergesidir" dedi. Türkiye'de toplumsal cinsiyet rollerinin kadın cinayetlerini meşrulaştırdığını söyleyen Feyza, "Şiddet erkekten kadına geliyor. Kadınların suç işleme oranının düşük olması dahi toplumsal cinsiyet rolleri ile alakalı. Kadın cinayetlerinin durdurulması noktasında zihniyetin değişmesi gerekiyor, hızlı bir şekilde yasalar çıkarılması gerekiyor Sınıfsal ayrılıklar kalkmadan şiddetin son bulacağını düşünmüyorum" diye belirtti.
Feyza, "Her kadın kendi devrimini yapsa, başkaldırırsa, toplumu biz değiştiririz ben buna inanıyorum" dedi. Av. Emel Diril, 19 Aralık hapishaneler ve Maraş katliamında yaşamını yitirenleri anarak sözlerine başladı. Kadının eve, çocuğa, temizliğe bağımlı bir hale getirdikten sonra yasalar üzerinden konuşmanın manasız olduğunu söyleyen Emel, ardından İstanbul Sözleşmesi'nin öneminden kısaca bahsetti. Cumhurbaşkanının kadın erkek eşitliği ile ilgili fıtrat açıklamalarını hatırlatan Emel, "İstanbul Sözleşmesi'nin imzacısıyız. Buna göre toplumsal cinsiyet rollerinin değiştirilmesi noktasında devletlere düşen görevler var" dedi. Emel, ardından şiddette maruz kalan kadınların hangi yolları izleyebileceğinin bilgisini verdi.
'Bekaret kontrolü işkence olarak uygulanıyordu'
Son olarak konuşan Av. Eren Keskin ise devlet kaynaklı cinsel şiddetten bahsetti. 90'larda gözaltına alınanların cinsel işkenceyi dile getiremediğini söyleyerek, "95 yılında cezaevine girdiğimde 85 kadınla birlikte kaldım. Bir gün hapishanede volta atarken avukatlığını yaptığım kadınlardan biri yanıma geldi. Haykırarak 'Biliyorsun yaşadıklarımı' dedi. Ben de biliyorum dedim. O ise bana 'tecavüzü de biliyor musun?' dedi ve bayıldı. Biz bunu konuşmaya başladık. Çıktıktan sonra bu suç cezasız kalıyor. O dönem Kürdistan'da çalışma yapan Alman bir feminist avukatla bir çalışma başlattık. Amacımız devlet tarafından cinsel işkenceye uğrayanlara hukuki yardım vermek. Bu çalışmaya başladığımızda çok büyük sorunlar olduğunu gördük. Örneğin TCK'da kadın yoktu. Ailenin ve ahlakın unsuru olarak görülüyordu. Tecavüzün tanımı yoktu TCK'da, taciz suç sayılmıyordu. Bekaret kontörlü işkence olarak uygulanıyordu. 2005 yılına kadar TCK'da namus cinayeti suç sayılmıyordu. Bu nedense hiç unutmamız gereken erkek şiddeti politik bir şiddettir" dedi.
'Örgütlü bir mücadele gerekiyor'
Kadınların cinsel işkenceyi açıklayamadıklarını dile getiren Eren, "Geriye kalan sadece psikolojik açıdan bunu belgelemek. Bunu yapabilecek çok sayıda kurum yok ne yazık ki. Türk yargısı cinsel işkencenin belgelenmesinde sadece adli tıp kurumunun raporlarını delil sayıyor. Bağımsız bir hekimin raporu kabul edilmiyor. 2005 yılında kadınların mücadelesi ile yasalarda değişiklikler oldu. Ama anlayış değişmediği için biz bu konuda hala sorunlar yaşıyoruz. Bizim büromuza 500'e yakın kadın başvurdu fakat iç hukukta ceza alan bir tane bile devlet görevlisi yok. Bir suç üzerine kurulmuş bir devletten bahsediyoruz. 1915 yılında katliam yapmış bir zihniyet kurdu bu cumhuriyeti. Kendi kırmızı çizgisini hiç değiştirmeyen bir anlayışı var bu devletin. Bugün Ekin Wan olayını tüm dünya gördü ama 90'larda göğüsleri kesilen kadın gerillaların otopsilerine girdik ve kimse duymadı bunu. Bunun yanı sıra sığınmacı kadınlar çok büyük sorunlar yaşıyorlar. Taciz, tecavüz, intihar haberleri alıyoruz ama AFAD kamplarına giremiyoruz. O kadar çok sorunumuz var ki. Örgütlü bir mücadele gerekiyor. Yasalar da, örgütlü mücadele de önemli ama gerçekçi oluğu imkansızı isteyerek yolumuza devam etmemiz gerekiyor" diye konuştu.
Panel soru cevap kısmı ile son buldu. Konferans kadınların deneyim paylaşımlarıyla devam ediyor.
(ck-öç/fk)