Dünyaya başkaldırıyoruz: Zindanlarda kadın olmak - YENİLENDİ

17:16
YENİLENDİ" class="social-twitter">

JINHA

İSTANBUL - Dünyaya Başkaldırıyoruz Uluslararası Kadın Konferansı'nda konuşan Aysel Bölücek Serdal " Diyarbakır zindanlarında Sakine Cansız'ın önderliğinde yürütülen direnişle devlet geri adım atmıştır. Kürt kadının özgürleşmesinde Sakine'nin yeri ayrıdır ama zindan direnişinde de destanlar yaratan bir kadın olarak da öne geçmiştir" dedi.

Dünyaya Başkaldırıyoruz Uluslararası Kadın Konferansı "Zindanlarda Kadın Olmak" isimli oturum ile devam etti. Oturum öncesi "Ben Ulrike Bağırıyorum" isimli oyun sahnelendi. Ardından Türkiye cezaevleri ile tanışan ilk tutsak kadınlardan Sevim Belli bir kadın devrimci olarak Türkiye'de neler yaşadıklarını anlattı. 1949 yılında Tıp Fakültesi'nden mezun olduğunu ve ardından Paris'e gidişini anlatan Sevim, Paris'te Türkiye'li komünistleri örgütlediğini dile getirdi. 1951 yılının Ağustos ayında Dünya Gençlik Festivallerine katılarak yüz binlerce komünistle Doğu Berlin'e gittiğini söyleyen Sevim, "Benim gençliğim ve pürüzsüz günlerim başlamış oldu. Çünkü Nazım Hikmet benim Türkiye'ye gitmemi istedi. Bunun üzerine Türkiye'ye geldim ve görüşmelerim kayıt altına alındığı için gözaltına alındım ve hayatımın dönüm noktası başladı" dedi. Ardından şubede bekletildiğini ve bu şekilde hapishane ile tanıştığını söyleyen Sevim, "Sirkeci'de ki emniyet müdürlüğünün bir odasında iki sene yalnız yaşadım. Bütün Komünist Partisi itamı ile suçlanan arkadaşlarımın hepsinin falakadan geçirildiği iki senelik bir soruşturma devam etti. İki sene sonra cezaevine geçtim ve 8 seneye mahkum oldum. Temyiz ettikten sonra 3 sene yattım. Cefamız bitmedi 12 Mart geldi. 8 sene daha yatacaktım o zaman Ecevit'in affı ile yakayı kurtardık. Ama iki sene yalnız başına gazete dahi verilmeden yaşadık. Su testisi su yolunda kırılır. Helal olsun Türkiye'ye beş paralık faydam olduysa 5 senede yatarsınız 10 senede" dedi. Önemli olanın halka ve kitlelere yol açıcı yaşamak olduğunu söyleyen Sevim, "Önemli olan bu, falaka acısı geçiyor" diye belirtti.

'Kadınlar bir direniş tarihi yazmıştır'

Ardından Aysel Bölücek Serdal, kadının tarihinin yazılmadığını ama kadınların bir direniş tarihi yazdığını ifade ederek, "İlk çağlardan bu yana zindanlar var. O günden bugüne katmerlenerek baskılar devam ediyor. Hapishanelerde devletin amacı bellidir. Tutsaklar üzerinden toplumu sindirmek için açılmıştır cezaevi. Bir de kadın bedenini aşağılayarak kadın tutsaklara yönelik saldırılar farklılaşmıştır. Ortaçağ'da yakılan kadınları biliyoruz, Paris Komününün kadınlarını biliyoruz, "Ben de hakkımı isterim" diyebilme cesareti gösteren kadınları biliyoruz" dedi.

Zindan direnişinde kadın...

1951 döneminde TKP'ye yapılan operasyon, toplu tutuklama ve 12 Mart ile devletin artık kadınlara yönelik cezaevleri açmaya başladığını söyleyen Aysel, "Ama kadınların cezaevi anılarında komün oluşturma, üretim yapma, ortak kazanları görüyoruz. Hangi siyasi davadan gelirse kadınlar birbirlerini sahipleniyorlar. Siyasi olarak da kadınlar devrim tarihinde yer edinmeye başlıyorlar. Kadın olarak tutuklu olmak erkek egemen sistemde aşağılanmak için yeterli sebeptir. 12 Mart sürecinden 12 Eylül sürecine şiddet sistematikleşiyor. O yıllara ait veriler yok elimizde. 90 sonrası ise değişen siyasi yelpaze ile kadının cezaevinde ki konumunu biliyoruz. 1990'a kadar kadınların cezaevinde yürüttüğü mücadele var. 90'lardan sonra terörle mücadele yasası ile tecrit gündeme geliyor. Tecrit politikalarına karşı direniş örgütleyen siyasi kadınlar hücrelere götürülüyorlar. Açlık grevi ve direnişle karşılaşan devlet geri adım atıyor sonra yeniden saldırıyor" diye kaydetti.

Sakine Cansız, Ayçe İdil Erkmen, Sema Yüce…

Aysel, Diyarbakır zindanlarında Sakine Cansız'ın önderliğinde yürütülen direnişle devletin geri adım attığını dile getirerek, "Kürt kadının özgürleşmesinde Sakine'nin yeri ayrıdır ama zindan direnişinde de destanlar yaratan bir kadın olarak da öne geçmiştir. Mamak Cezaevinde yürütülen politika devrimcileri devlete itaat etmiş göstermek ve halka gözdağı vermek. Bu nedenle burada verilen mücadele de çok önemli. Metris Direnişi'nde ise kadınlar ilk kez ölüm orucuna giriyor. 80'ler ve 90'lar aynı zamanda ölüm oruçlarının da tarihi. 95 Gazi ayaklanmasından sonra hapishanelere yönelik baskılar artıyor. Baskı, saldırı ve direniş şeklinde gelişen bir süreç var. 96 ölüm oruncunda 12 insan yaşamını yitirdi. Dünyada ilk kez bir kadın Ayçe İdil Erkmen ölüm orucunda yaşamını yitirdi. Ayçe İdil Erkmen'den sonra PKK davasından yargılanan Sema Yüce bedenini ateşe vererek ölümsüzleşti" şeklinde konuştu.

'Direnişi bitiremediler'

19 Aralık Katliamının ise çok büyük bir saldırı olduğunu söyleyen Aysel, "Ecevit o zaman dışarıyı susturabilmek için içeride ki insanların ölümünü göze aldı. Devrimci tutsaklar bedenlerini ölüme yatırdılar. Çünkü cezaevlerinde tek silahları bedenleri. Saldırıyı durdurmak için kendi bedenini yakan kadınlar oldu. Bayrampaşa Cezaevi'nde kadınlar kimyasal silahlarla diri diri yakıldı ve cenazeleri bile teşhis edilemedi. Ama direnişi bitiremediler" dedi.

Panelin ardından cezaevinde tutsak olan devrimci kadınların mektubu okundu.

Devlet şiddeti sonucu evlatlarını kaybetmiş Gezi Anneleri, Cumartesi Anneleri, Suruç Aileleri, 12 Eylül Anneleri ve Barış Anneleri sahneye çıktı. Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm Elvan, "Bu mücadeleyi sürdürmek için daha da güçlenmemiz lazım. Davamızı sürdüreceğiz, meydanlarda olacağız" dedi. Ahmet Atakan'ın annesi, Ali İsmanil Korkmaz'ın annesi Emel Korkmaz, Hasan Ferit Gedik'in Nuray Gedik mücadelelerinin devam edeceklerini, adalet arayışlarını bırakmayacaklarını söyledi. Kadınlar "Biz kazanacağız" mesajı verdi. Tutsak anneleri ise çocuklarının arkalarında olduklarını belirterek "Suçlu devlettir" dedi.

'Ölürsek de onurlu bir şekilde ölelim'

Kadınların konuşmasının ardından "Anaların öfkesi katilleri boğacak" sloganları atıldı. Tutsak annesi ve ölüm orucu gazisi Güzel Şahin, "Annelere sesleniyorum. Kürdistan'da ki çocuklar için birlik olalım, sokak sokak dolaşalım. Birlikte haykıralım sadece kadınlar. 19 Aralık katliamlarını yaşadık. Benim o zaman iki çocuğum içerideydi. Sokak sokak dolaşıp dayak yiyorduk. Gelin bugün o anneleri destekleyelim. Ölürsek de onurlu bir şekilde ölelim" dedi.

12 Eylül belgeselleri yapan Sevim Erdem ise " Biz eski mahpusçu arkadaşlar bir araya gelerek 12 Eylül külliyatını toplamak istedik. Bunu da 12 Eylül Anneleri Belgeseli yaptık. Mutfak masraflarından kısılan paralarla Türkiye'yi dolaştık. Film 8 yılda tamamladı. Bütün acıları anneler anlattı. Direnen, mücadele eden bütün annelere..." dedi.

(ck-öç/dk)