Reyhan Yalçındağ: Êzidî kadınlar asla ve asla kendilerini yalnız hissetmemeli

09:06

JINHA

HABER MERKEZİ - Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu'ndan avukat Reyhan Yalçındağ, çetelerin elinden kurtulan Êzidî kadın ve çocukların yaşadıklarına ilişkin bilgi vererek, "Tüm kadınlar biraraya gelerek, ferman sonrasında da trajedi yaşamaya devam eden Êzidî kadınlarla ciddi bir dayanışma içinde olmamız gerekiyor. Êzidî kadınların asla ama asla kendilerini yalnız hissetmemeleri lazım. Bu konuda hepimize görev düşüyor" dedi.

DAİŞ çetelerinin Şengal'e yönelik saldırısında binlerce Êzidî kadın ve çocuk kaçırılarak, köle pazarlarında satıldı, tecavüz ve şiddete maruz kaldı. Çetelerin elinden kaçmayı bir biçimde başaran 1000-1500 dolayında Êzidî kadın ve çocuk var. Êzidî kadın ve çocukların kurtarılmasına ilişkin ise
Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu oluşturuldu. Platformda yer alan insan hakları savunucusu avukat Reyhan Yalçındağ, Özgür Politika'nın Êzidî kadınların durumu hakkında sorduğu soruları yanıtladı.

*DAİŞ'in elinde halen kaç kadın ve çocuk var, kurtarılan kadın ve çocuklar var mı?

Sayılarının 4 bin ila 7 bin arasında olduğunu tahmin ettiğimiz kadın ve çocuklar halen DAİŞ'in elinde. Zaten son fermanın diğer fermanlardan farkını sorsan, bir Êzidî şöyle yanıt verir: 'Biz 72 ferman gördük, kıyımlardan geçirildik, inancımızdan dolayı topluca öldürüldük. Ama hiçbir zaman kadınlarımız kaçırılmadı.' O vahşi ortama rağmen defalarca kaçmaya çalışan ve en sonunda başarabilen kadınlar kadın. Şu ana kadar 1000-1500 dolayında kadın ve çocuk bu şekilde kurtarılmış durumda. Bunların bir kısmı, Rojava'daki Kürt direniş güçleri tarafından Diyarbakır'a gönderildi.

*Durumları nasıl?

Kadınların tedavisini hızlıca yaptırmamız gerekiyordu. Çocuklar üzerinde ciddi işkence izleri var. Hamile kadınlar vardı içlerinde, DAİŞ'lilerin tecavüzü sonucu hamile kalmışlardı ve gebeliklerinin sonlandırılması gerekiyordu. Bu tıbbi ve psikolojik müdahaleler ardından aile üyeleriyle buluştular. Ailelerinin birçoğu da Başûr'daki Zaxo gibi kamplarda kalıyor. Oralara kadar onlara eşlik ettik. Durumlarında çok dikkat çekici olan şuydu: Küçük yaştaki çocuklarla Kürtçe konuştuğumuzda anlamıyorlardı. Bir buçuk yıl boyunca DAİŞ'in elinde Arapça konuşmaya zorlanmışlar. Kürtçe olan isimleri de Arapça'yla değiştirilmiş. Mesela Rojîn, Ayşe olmuş, Berîvan Fatma... Yine kurtarılan kadın ve çocukların ayak tabanlarında çok ciddi yanıklar vardı, işkence sonucu oluşmuşlardı. Her kaçmayı denediklerinde yakalandıkları anda bu işkenceye maruz kalmışlar ama yılmamışlar. İntihar edenler de olmuş ama çoğu direnmiş. 16-17 yaşındaki genç kadınlar, 'Biz kendimizi öldürseydik, yan odada günde 20-30 DAİŞ üyesinin tecavüzüne uğrayan çocuklar vardı, onları yalnız bırakmış olacaktık' diye anlatıyorlardı.

*Bazıları da satılmış zaten, değil mi?

Evet, zaten işin bizim açımızdan en zorlu yönlerinden biri de bu. Kadınların bazıları başta Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt gibi ülkelere satılmış durumda. Bunu deşifre etmeye çalışıyoruz. Bu durum, asla yönetimlerden habersiz yaşanmıyor. Direkt soykırım ve insanlık suçudur, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmayı gerektirir. DAİŞ üyelerinin yargılanması yetmez.

*Êzîdî kadınların Kürdistan ve Türkiye metropollerinde de satıldığı ortaya çıktı. İşte en son Antep'ten bir büronun görüntüleri basına yansıdı. Nasıl oluyor bu?

Antep'in ortasında bir ofis kuruluyor. Ki Antep, Türkiye'nin 29 metropol kentinden, büyükşehirinden biridir. DAİŞ üyeleri o ofiste oturuyor, önlerinde para sayma makinesi... Yaşananları aracı şahıs itiraf ediyor. Aracı şahıs, kadınları Suriye'den getiriyor ve o para sayma makinelerinin başında duran DAİŞ'lilere satıyor. Bu şekilde 250 civarında Êzidî kadın ve çocuğun satıldığı, bundan örgütün iki buçuk milyon dolar gelir elde ettiği belirtiliyor. Bu şahıs geliyor, önce çocukları ve kadınları numaralandırıyor. Ondan sonra da internet üzerinden satışa çıkarıyor. İletişimi Whatsapp üzerinden kuruyorlar. Bütün kadınlara belli bir fiyat da biçmişler. Bu şahıs aracılığıyla mesela bir Êzidî çocuğun ailesine ulaşılıyor ve aileler muazzam miktarda borç ederek çocuklarını geri almak zorunda kalıyor.

*Siz kurtarılan Êzidî kadınlar ve çocuklarla sürekli irtibat halindesiniz. Yaşadıkları zorlu süreçten nasıl etkilendiklerini biraz daha anlatabilir misiniz?

Biz en küçük tecavüz kurbanının yaşını bile basınla paylaşamıyoruz, o kadar kötü. İnsan hafızasını, zihnini darmaduman eden bir yaş aralığındaki kadınlara tecavüz etmişler. Söyleyemiyoruz bile... Korkunç bir vahşet... Çocuklara kağıt kalem verdiğinizde hemen saçları, sakalları uzun erkekler çiziyorlar. Simsiyah çiziyorlar onları, ellerinde silah ve bıçak var. Bazılarının babalarının başı bıçakla kesilmiş, çocuklar bunu izlemeye zorlanmış. Dayak atılarak namaz öğretilmiş. Çok ciddi tedavi görmeleri gerekiyor. İntihar sınırında yaşayan çok fazla Êzidî kadın var.

*Peki tecavüze uğramış kadınlar kendi toplumlarından herhangi bir ayrımcılık, dışlama görüyorlar mı?

Bugün Êzidî cemaatinin Baba Şeyhi'nin bir çağrısı ve fetvası oldu. Dedi ki, 'Siz bu kadınları tekrar kabul edeceksiniz. Bunlar bizim evlatlarımızdır. Geri gelecekler, bağrınıza basacaksınız.' Baba, aslında bir şeyi çiğnemiş oldu. Êzidî inancına göre başka bir inanç mensubuyla birlikte olmak, dinden çıkmak demekti. Ama Kürt Özgürlük Hareketi'nin yansımalarından biri de buydu işte. Bakın, çocukların kağıt kalem aldığında çizdiği ikinci resim de saçları örgülü YPJ'li kadınlar... Hepsi zafer işareti yapıyor. Onları çizdiklerinde inanılmaz biçimde sevinç çığlıkları atıyorlar, gülerek zafer işareti yapıyorlar. Onları hep sarı-kırmızı-yeşil çiziyorlar.

'Görüştüğüm kadının ayak tabanlarında işkence izleri vardı'

Başka bir tanıklığımı paylaşayım. Son kurtarılan kadınlardan birinin çok özel bir tedavi görmesi gerekiyordu. Xoco köyünden, doğuştan sağır ve dilsiz bir kadın... Köyünün tamamı kıyımdan geçirilmiş, hayatta kalan kimse yok. Görüştüğüm kadın, 22-23 yaşlarındaydı, sağır ve dilsizdi ama inanılmaz detaylı biçimde konuştu, her şeyi anlattı. Neler yaşadıklarını, nasıl bir kıyımdan geçirildiklerini, kaç erkeğin tecavüzüne uğradığını, başka kaç kadını tecavüze uğrarken gördüğünü, kaçma girişimleri ardından nasıl bulunup işkence edildiğini... Onun da ayak tabanlarında kaçma işkencelerinin izleri vardı.

'Günü geldiğinde BM ve UCM ile paylaşacağız'

Sonra YPG/YPJ'ye kavuşma anını anlatırkenki vücut dili... Hepsini kaydettik. Günü geldiğinde, Birleşmiş Milletlerle, Uluslararası Ceza Mahkemesiyle de paylaşacağız bunları. Bu kadınlar kelimelerle anlatılamayacak kadar korkunç şeyler yaşadılar. Diğer yandan da hayatta kalabilmek için bitmeyen bir direnme gösterdiler. Biliyorlar çünkü, YPG'yi, YPJ'yi... Orada düşmana baş eğmemiş birileri var, onu biliyorlar. İşte o uzun örgülü saçlarıyla kahramanlarımızı biliyorlar.

*DAİŞ, Êzidî kadınları nerede, nasıl barındırıyor peki? Kurtulanlardan bu konuda bilgi alabildiniz mi?

Daha çok bir arada tutulmuşlar, başka halklardan kadınlarla temas etmeleri gibi bir durum olmamış. Onlara da hemen çarşaf ya da burka verilmiş. Bize hep DAİŞ üyesi erkeklerden bahsettiler. Kaldıkları yere ise ev değil cezaevi diyorlar, "Gava em zindane" diye bahsediyorlar. 80'nin Amed Zindanı gibi... 'İlk haftalarda bedenimizin yarısı insan dışkısına batacak biçimde bir yerde tutulduk' diyorlar mesela. Muhtemelen bir kanalizasyon olabilir. Günlerce çocuklarıyla birlikte o pisliğin içinde bekletildiklerini söylüyorlar. Bunu hemen hemen hepsi anlatıyor. İşte zaman zaman aralarından birini seçiyorlar, götürüyorlar. 9 yaşında, 11 yaşında, 15 yaşında... Yan odalarına götürüp tecavüz ediyorlar. 10 kişinin, 20 kişinin tecavüzüne uğrayan çocuklar da olmuş.

*Tüm bu yaşananlar, dünyada gerektiği kadar yankı buluyor mu?

Uluslararası destek gün geçtikçe artıyor aslında. Çünkü bugün bütün dünya biliyor: Bu cihadist, vahşi çete örgütlerine karşı ayakta, özgücü ile direnen tek halk var, o da Kürtler. Ama şöyle bir şey de var: Bakın, Paris Katliamı ne kadar da dünya gündemine girdi, işlendi. Çünkü Fransızlar, sahipli bir halktır. Ama Êzidî halkı sahipsizmiş gibi, zaten sadece kıyımdan geçerlermiş, yakılıp yıkılırlarmış gibi, tecavüze uğrarlarmış, DAİŞ'ten hamile kalıp çocuk doğururlarmış gibi... Böyle bir şey yok!

*Peki tüm bu vahşete karşı ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz, bize bir yol gösterin...

Biz tek bir halkın evlatlarıyız, tek bir halkın kadınlarıyız. Aleviler, Sünniler, Êzidîler, dinsizler hiç fark etmiyor. Hepimiz bir halkız. Dolayısıyla Êzidî halkına uygulanan soykırım da aslında yüzyılların bir egemenlik sorunudur. Kürdistan topraklarında egemen olmak istiyorlar, Kürdistan'ı teslim almak istiyorlar. Buna hep birlikte direnmek zorundayız. Tüm kadınlar, bir araya gelerek ferman sonrasında da trajedi yaşamaya devam eden Êzidî kadınlarla ciddi bir dayanışma içinde olmamız gerekiyor. Onları en iyi biz anlayabiliriz, en iyi de biz yardımcı olabiliriz. Genç arkadaşlarıma özellikle söylüyorum. Her birinin kendi çalışma sahalarında yapabilecekleri çok şey var. Bizim çok fazla psikologa ihtiyacımız var. Hukukçulara, tercümanlara, antropologlara, sosyologlara... Kadın özgürlük mücadelesi içinde emek veren, kafa yoran arkadaşlar, biraz da bu tarihi sorumlulukla hareket etmeli diye düşünüyorum. Êzidî kadınların asla ama asla kendilerini yalnız hissetmemeleri lazım. Bu konuda hepimize görev düşüyor.

(mg)